Hükümet değişikliği yaşanıyor, AKP yönetimi değişiyor, Şengal katliamından kurtulanların göçü devam ediyor. IŞİD’in saldırıları devam ediyor. Türkiye’nin Musul konsolosluğundaki görevliler ve onları koruyan (!) bir bölük özel harekat polisi de dahil, 49 kişi IŞİD’in elinde. Beşir Atalay ve KCK yönetimi müzakere sürecinin hızlanacağından söz ediyor.
Biri diğerinden önemli bu kadar gündem dururken, Diyarbakır valisi ve bazı ilçe kaymakamları BDP belediyelerinin eşbaşkanlıklarının iptali için dava açıyor. Bunun adı gündem çalma ve yapay gündem oluşturmadır. Öncelikle tartışılması gerekeni unutturup dikkatleri başka yöne çekme girişimidir. Ama bu eşbaşkanlık tartışması işgüzar bir vali ile acemi bir kaymakamın bireysel tasarrufları da değildir.
Diyarbakır Valisi ve Özalp Kaymakamı Ankara’nın olurunu almadan eşbaşkanlığı ağızlarına alamazlardı. Demek ki atanmış maaşlı memur, kendisinin varlık nedeni olan ve kendi maaşını ödeyen halka müdahale ediyor. Dağdaki gelmiş bağdakini kovuyor meselesi. Ankara’da düğmeye basıldı. Düğmeye basan da içişleri bakanı Efkan Ala’dan başkası değil.
Eşbaşkanlık, Kürt siyasi hareketinin tartışmasını tükettiği ve pratik uygulamaya geçtiği bir konudur. 4 Kasım 2013 tarihinde İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, belediyelerde eşbaşkanlık sistemi uygulanması için bir kanun teklifi verdiğinde bu gerçeği de hatırlatıyordu. Tuncel şöyle diyordu: “Esasında DTP fiiliyatta zaten eşbaşkanlık sistemini uygulamaya başlamıştır. Kadınlar yasal değişikliğe mecbur kalmadan kendi kazanımlarını elde etmiştir. Ve bugün pek çok siyasi parti eşbaşkanlık sistemi uygulamaya başlamıştır.”
11 Ocak 2014 tarihinde, bu kez BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş Konya mitinginde belediyelerde uygulanacak eşbaşkanlık sistemini anlatıyor, “dünyada ilk defa bir kadın bir erkek resmi olmasa da 2 belediye başkanıyla yürüteceğiz” diyordu.
Resmi gazetenin 13 Mart 2014 tarihli sayısında ise siyasi partiler yasasındaki değişiklik yer alıyordu. Buna göre 6529 sayılı yasanın 2. Maddesi şöyle düzenleniyordu: “Siyasi partiler tüzüklerinde yer almak ve iki kişiden fazla olmamak kaydıyla eş genel başkanlık sistemini uygulayabilirler. Eş genel başkanlar bu kanunda genel başkan için öngörülen hükümlere tabidir.”
Siyasi partilerin eşbaşkanlık sistemini kabulü, parlamentonun veya hükümetin girişimi ile değil; BDP geleneği ve Kürt kurumlarındaki fiili uygulamanın dayattığı bir zorunluluktu.
Kürt halkı ve onun adına siyaset yapanlar başından itibaren devletin ve egemenlerin onayını ve lütfunu değil, meşruiyeti ve zorunlulukları esas aldı. Cinsiyet özgürlüğü ve eşitliği de Kürt özgürlük mücadelesi bakımından tartışılacak, müzakere edilecek bir konu olmayıp ilkesel bir konudur.
Bu tespitle birlikte yine de tartışılacak ve belediye eşbaşkanlığı için yasal dayanak istenecekse bu dayanak da var. Türkiye’nin çekincelerle birlikte imzaladığı Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın 6. Maddesinin 1. Fıkrası tam da bu konuyu düzenliyor, yerel yönetimlerin kendi iç örgütlenmelerini yapabilecek özerklikte olduklarını belirtiyor.
Öyle anlaşılıyor ki, Efkan Ala ve Diyarbakır Valisi, devletin müzakere için hazırlık yaptığı bir dönemde, Kürt siyasi hareketini yeterli bir ciddiyetle izlemiyorlar. İzleseydiler eğer, bu konunun esnetilemeyeceğini anlarlardı. Eşbaşkanlığın Kürt ulusal kongresinin toplanamamasında gündeme geldiğini hatırlarlardı. Çünkü eşbaşkanlık, Güney yönetimi başkanı Mesud Barzani’nin, ulusal kongre çalışmaları sırasında PKK ile ihtilafa düştüğü konulardan biriydi. PKK eşbaşkanlık sistemi önermiş, önerisini de Amed milletvekili Leyla Zana şahsında somutlaştırmıştı. Mesud Barzani ise ulusal kongrenin eşbaşkanlık sistemi ile yönetilmesini kabul etmemişti.
Bu hatırlatmalar ışığında bakıldığında eşbaşkanlığın iptali için yapılan başvuruların zamanlaması çok ilginç. Efkan Ala müzakerelerin başlamasına çok az bir zaman kala, belli ki “ağabey”i dinlemeyip “patron”dan yana tutum alıyor. Eşbaşkanlığın iptali girişimleri, Beşir Atalay’ın “her iki taraftan süreci sabote etmek isteyenler var” tanımına çok uygun bir girişim.
Kürt siyaseti açısından boş ve manasız bu girişimi hükümet, Efkan Ala ve Diyarbakır Valisi de iyi bilebilecek durumdadır. O halde neden?
Tayyip Erdoğan ve AKP hükümeti, Kürt sorununun çözümü konusunda ayak sürüyerek ve görünür adımlar atmadan süreci götürmeyi bir tarz haline getirdi. Kürt halkının fiilen işlemez kıldığı veya tanımadığı yasaları yürürlükten kaldırdı. Bunun adına da “hükümetin cesaretli adımları” denildi.
Efkan Ala bu geleneği sürdürmek istiyor. Adım atmadığı halde adım atıyor gibi yapma politikaları geliştiriyor. Eşbaşkanlık da Kürt siyasi hareketinin fiilen işlettiği bir sistem ve bu böyle devam edecek. Ama gündeme sokarak tartıştırdıktan sonra, bilinçle ve mücadele ile elde edilmiş bu hak, sanki AKP’nin lütfu ve açılımı imiş gibi sunulacak. Belki de müzakerelerin bir şartı haline getirilecek. Kürt hareketi ile müzakere edilirken denilecek ki, “Peki madem sizin için bu kadar önemli, o halde belediye eşbaşkanlığını da kabul ediyoruz ve bunun için yasal değişiklik yapacağız!” Böylece hükümet bir adım atmış, Kürt tarafının önemli bir talebini karşılamış olacak!
Bu tür esnaf kurnazlıkları ile ne siyaset yapılabilir ne de müzakere. Efkan Ala ve valileri daha ciddi ve sorumlu davranmalı.
(Ferda Çetin – 28 Ağustos 2014 – Yeni Özgür Politika)