HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü, “Aslında Türkiye’deki biricik, hakiki darbeci AKP’nin Saray’ı, Erdoğan’ın kendisidir. Erdoğan’ın iktidara ilerleyişinin her bir adımı bir darbe olarak gerçekleşmiştir. Gidişat, esasen bir AKP darbesinin gelmekte olduğunun habercisidir” dedi.
SiyasiHaber
AKP-MHP İktidarı ve kalemşörleri dillerine bir darbe tehlikesi dolamış gidiyor. Öte yandan, TV kanallarında ve sosyal medyada iktidar trolleri ‘darbe tehdidi’ karşı hazır olduklarını ellerinde ‘ölüm listeleri’ bulunduğunu dillendirerek, ‘darbe tehlikesi’ algısını topluma yerleştirmeye çalışıyor.
Yeni Özgür Politika’dan İsmet Kayhan’ın sorularını yanıtlayan HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü, bir darbe hazırlığı olduğuna dair işaretler görmediğini belirterek, AKP’nin artan muhalefet dalgasını, ikinci bir iktidar odağının toplumda şekillenmekte olduğunu büyük bir endişeyle izlediğini söyledi. İktidarın 15 Temmuz’daki senaryoyu bu sefer yüksek sesle devreye sokmaya çalıştığına işaret eden Kürkçü, Aslında Türkiye’deki biricik, hakiki darbeci AKP’nin Saray’ı ve Erdoğan’ın kendisi olduğunu ifade etti.
"Erdoğan’ın iktidara ilerleyişinin her adımı bir darbedir"
Kürkçü, Erdoğan’ın iktidara ilerleyişinin her bir adımının bir darbe olarak gerçekleştiğine dikkat çekerek, bu süreçleri şöyle sıraladı:
“-7 Haziran sonrasında esasen hükümetin kurulması görevini CHP’ye vermesi gerekirken, Davutoğlu’na bir savaş hükümeti kurdurması anayasaya karşı bir darbeydi, bunu o zaman da söylemiştik.
-Silahlı seçim, 1 Kasım 2015 seçimleri bu darbenin devamıdır, bunu da söylemiştik.
-Cumhurbaşkanlığının seçimle gelmesi ama cumhurbaşkanının partisinin başında kalmaya devam etmesi için yapılmış olan anayasa değişikliği bir darbedir, seçimin geçersiz oylar sayılarak yapılmış olması bir darbedir.
-15 Temmuz darbesinin kendisi AKP’nin gözetiminde AKP’nin darbesidir. 15 Temmuz kalkışması, Sarayın darbesini onun üzerine bindirmek için yol vermiş, kışkırtılmış bir darbe karikatürüdür.
-Asıl darbe olan 20 Temmuz’daki Olağanüstü Hal darbesi bütün dünyanın gözleri önünde cereyan etmiştir.”
“Onay mekanizması şiddet yoluyla işletiliyor”
Bu sürecin devamında birbirini izleyen, sanki artçı bir depremlerin asıl depremleri izlemesi gibi darbeler silsilesi halinde Erdoğan’ın rejimin başına yükseldiğini anlatan Kürkçü, “Her bir darbeden önce ya da sonra kamuoyu onayına başvurulmuş olması, bunun bir darbeler süreci olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz; tam aksine muhalefetin baskı altına alındığı, seçme özgürlüğünün yok edildiği, devletin halka karşı ‘seçim’e girdiği oylamalar darbenin inkarı değil ispatıdır. Onay mekanizması şiddet yoluyla işletilmiştir” diye konuştu.
“Gidişat AKP darbesinin gelmekte olduğunun habercisidir”
İktidar odakları tarafından dillendirilen ‘darbe tehdidi’ şaiyalarının bu arka plan üzerinden yorumlanması gerektiğinin altını çizen Kürkçü, “Türkiye’nin ufkunda beliren büyük belirsizlik ve kaosu olası bir Saray darbesinin gerekçesi kılmak, toplumsal muhalefetin doğal, olağan hareketlerini darbe gibi göstermek ve kendi darbesini bu halk muhalefetinin gelişimine karşı bir darbe kalkanıymış gibi tasavvur etmek ve taraftarlarına bu şekilde bir çerçeve çizmektir söz konusu olan. AKP’nin bir darbeden şikayete hakkı yoktur. Bugün Türkiye’deki biricik darbeci güç, elinde darbe olanakları bulunduran güç AKP’nin kendisidir. Gidişat, esasen bir AKP darbesinin gelmekte olduğunun habercisidir. Halkımız ve halklarımız kendisine gösterilen bu darbe korkuluğuyla geri çekilmemeli, mücadelesine devam etmeli ve AKP darbesini deşifre etmeli, bu korkunun gölgesinden bir an önce sıyrılmalıdır” dedi.
“Saray çevresinde kurulmuş üçlü ittifakın toplumsal dayanakları çöküyor”
Son genel seçimin üzerinden henüz iki yıl geçmeden ‘erken seçim’ olasılığının AKP ve MHP çevrelerinden başlayarak dillendirildiğine işaret eden Kürkçü, Bunun Saray çevresinde kurulmuş olan üçlü ittifakın toplumsal dayanaklarının çökmekte olduğunu hissettiğine işaret ettiğini vurguladı.
Kürkçü, toplumsal, ekonomik, siyasal ve diplomatik bütün belirtilerin de 2020’nin ikinci yarısı ve 2021’de hükümetin ekonomide çok büyük bir daralma, işsizliğin iki katına çıkması, genç işsizliğinin yüzde 40’lara dayanmasıyla, yoksulluğun dayanılmaz boyutlara varmasıyla karşı karşıya kalacağını gösterdiğini ifade ederek, “Dünya ekonomisinin de aynı basınçlar altında kalacak olması, sermaye yetersizliğini aşmanın biricik yolu olarak IMF’ye başvurmayı, ya da içeride çok geniş çaplı kamulaştırmalara, rakip sermaye gruplarını mülksüzleştirmeyi, bütün bu operasyonları gerçekleştirmek üzere emekçi sınıflar ve siyasal haklar üzerinde artan bir tahakküm tesis etmeyi gerektiriyor” değerlendirmesini yaptı.
“Rejim şiddet ve iç gerilimin eşlik etmediği bir ‘seçim’den başarıyla çıkamaz”
Bir erken seçimin bu sonbaharda gerçekleştirilmediği takdirde, rejimin toplumsal ve siyasal onayının baş aşağı gideceği 2021’e sarkacağına işaret eden Kürkçü, “Rejimin ister 2020’de ister 2021’de yapılsın bir erken seçimden galip çıkabilmek için Cumhurbaşkanlığı seçiminin şartlarını değiştirmesi, bunun için Anayasa ve seçim yasası değişikliklerine gitmesi gerekir ki, 2020 bunun için çok erken, 2021 ise bu değişiklikler gerçekleşse bile rıza üretmek için çok elverişsiz olacaktır. Her hal ve kârda rejimin siyasal şiddet ve iç gerilimin eşlik etmediği bir ‘seçim’den başarıyla çıkması olasılığı görünmüyor” diye konuştu.
“’Çöktürme Harekatı Planı’ darbe şablonu olarak diktatörlüğe yol gösteriyor"
İktidarın ‘Çöktürme planı’ denilen harekat planının adım adım uygulanmaya devam ettiğine, AKP’nin sürekli müzmin darbesine bu planın yol gösterdiğine dikkat çeken Kürkçü, “Maalesef bu planın tamamını görmüş değiliz; bir miktarını, sızan bir bölümünü gördük. Fakat bu sızan bölümü, diğer bölümlerinin nasıl olabileceğine dair mantıksal bir çıkarsama yapmaya imkan verdiği gibi HDP Belediyelerine yönelik kayyum operasyonlarını da kapsıyor” dedi.
Kürkçü, belgenin yazıldığı tarihin 2014, uygulamaya ilk sokulduğu tarihin 2015-2016 olduğunu hatırlatarak, ‘Çökertme Harekat Planı’nın halen yürürlükte olduğunu kaydetti. Halk direnişi, demokratik direniş, seçimler, uluslararası konjonktür, iktidar içi çekişmeler, hesaplaşmalar, beklenmedik gelişmeler ve esasen Türkiye’nin diplomatik tecrit olmuşluğu dolayısıyla uluslararası alanda bu planın gereği olan adımları atamayışının ‘çöktürme planı’nın belki tam öngörüldüğü gibi gerçekleşmesini mümkün kılmadığına değinen Kürkçü, “İktidarın bu planı uygulamayı birlikte sürdürdüğü güçlerin hesaplarının merkez güç Saray ile kimi zaman karşı karşıya gelmesi, planı değiştirmeye, zaman zaman akamete uğratmaya yol açabiliyor. Ama bu plan hükmünü icra ediyor. Bu bir sürekli darbe şablonu olarak diktatörlüğe yol gösteriyor. Yeni kayyum atamaları bu diktatörlüğün halklarımıza karşı bir savaş örgütü ve stratejik yol göstericisinin de “çöktürme harekat planı” olduğunu bir kere daha doğruluyor. Bu, sadece Kürtlerle de ilgili değil, bu işçi sınıfının kaderi bakımından da böyledir, kadınlar açısından, büyük kentler halkı açısından böyledir. Yüz yüze olduğumuz, bütün olarak şiddet ve kontrol üzerine kurulmuş, rejim inşasını çelen, tekçiliği sorgulayan bütün dinamiklerin ayak altına alınmasını öngören bir diktatörlük planıdır” dedi.