Geçtiğimiz hafta sonu gerçekleştirilen Eğitim Sen 11. Kongresi’nde yaşananlara dair tartışma devam ediyor. Emeğin Kurucu İnisiyatifi (EKİN) de Eğitim Sen 11. Olağan Kongresi üzerine bir değerlendirme metni yayımladı.
Geçtiğimiz hafta sonu gerçekleştirilen Eğitim Sen 11. Kongresi’ne yaşananlara dair tartışma devam ediyor. Emeğin Kurucu İnisiyatifi (EKİN) de Eğitim Sen 11. Olağan Kongresi üzerine bir değerlendirme metni yayımladı.
Emeğin Kurucu İnisiyatifi’nin metnini olduğu gibi yayımlıyoruz:
“Eğitim Sen kongresi üzerine
28-29 Kasım tarihlerinde EĞİTİM SEN 11. Olağan Kongresi yapıldı. EĞİTİM SEN; TÖS ve TÖB DER’in mücadele birikimlerini arkasına alarak oluşturulmuş, emek ve demokrasi mücadelesini birlikte ilerilere taşıma iddiasında olan bir emek örgütüdür. Savunduğu fiili, meşru mücadele çizgisi iktidar gücünü elinde bulunduranları her dönemde rahatsız etmiştir. 1990’lı yıllardan beri sürdürülen bu mücadele sürecinde EĞİTİM SEN ve onun konfederasyonu KESK’e yönelik baskı ve sindirme politikaları uygulanmıştır. Zaman zaman bu baskının yöntemi sendikayı kapatma girişimlerine kadar uzanmıştır. Kadrolara uygulanan baskılarda ise çoğunlukla ilk hedefte olanlar yurtsever kamu emekçileri olmuştur.
Önümüzdeki sürecin bu baskıların daha da arttığı bir dönem olacağı hepimiz tarafından bilinen bir gerçekliktir. AKP-MHP iktidarı faşizmin kurumsallaşması önünde engel olarak gördüğü muhalefeti, her düzeyde yaşanan keyfilikler, baskılar, tutuklamalar ile yıldırmaya ve parçalamaya çalışmaktadır. İktidar gücünü elinde bulunduranlar emekçilerin örgütlülüğü dağıtılmadan faşizmin kurumsallaşmasının sağlanamayacağını çok iyi bilmektedirler. Bu nedenle emekçilere acı reçete içireceğini söyleyen tek adam rejimi (AKP-MHP bloku) faşizmi kurumsallaştırmak için özgürlük ve demokrasi isteyen herkese karşı savaşı derinleştirerek önümüzdeki süreçte baskısını daha da artıracaktır. EĞİTİM SEN ve KESK’e bağlı diğer sendikaların kongreleri böylesi bir süreçte yapılmaktadır. Bu yönüyle tarihsel öneme sahiptir.
AKP-MHP bloğu siyasal alanda seçilmiş belediye başkanlarını görevden alıp kayyum atamaları yaparken aynı zamanda demokratik yöntemlerle siyasal mücadelesini yürütenler hedef haline getirilip uydurma iddialarla tutuklanmışlardır. Bu uygulamalara paralel olarak sendikal alanda mücadele eden binlerce kamu emekçisi KHK’larla ihraç edilmiş, sürgün ve soruşturmalara muhatap olmuştur. İktidarın bu dönemdeki en belirgin politikası “yalnızlaştırma ve yok etme” politikasıdır. Emekçiler ve onun gerçek örgütleri bu politikalara teslim olamaz. Çünkü bu rejim emekçiler için zulüm, sermaye için dikensiz gül bahçesi yaratmayı hedefliyor. Bütünlüklü olarak KESK’in ve bağlı sendikaların diktatörlük heveslilerine karşı tüm ezilenlerle, özgürlük ve demokrasi isteyen güçlerle bir araya gelmesi emek ve demokrasi mücadelesini daha da büyütmesi temel sorumluluğudur.
Bu nedenle bugün KESK ve bağlı sendikalarda iç rekabeti derinleştirmeye değil, devrimci dayanışmayı örmeye, faşizme karşı birleşik mücadeleyi ete kemiğe büründürmeye ihtiyaç vardır. Ne yazık ki EĞİTİM SEN 11. Olağan Kongresi öncesinde ve kongrede yaşanan gelişmeler, bazı sendikal grupların kendi dillendirdikleri “faşizme karşı birleşik mücadeleyi örme” fikriyatına uygun hareket etmediklerini göstermektedir. Sendikal mücadeleyi sendikaların organlarında ağırlıklı temsil edilmekle sınırlandıran anlayışlar sürecin tıkanmasının ve mücadele organlarının ortaklaştırılamamasının sorumlularıdır.
Devrimci Sendikal Dayanışma (DSD grubu) Eğitim Sen ve KESK tarihinde yaklaşık her dönem ağırlıklı olarak yürütmelerde ve diğer organlarda temsil edilmiş ve sendikal politikalarda belirleyici olmuştur. Bugün KESK ve bağlı sendikaların nitel ve nicel durumuna baktığımızda var olan tablodan sorumlu olan gruplardan birisidir. EĞİTİM SEN’de son üç yılda Genel başkanlık, Eğitim Sekreterliği ve aynı zamanda Disiplin Kurulu Başkanlığı gibi önemli görevleri yürütmüşlerdir. Şube kongrelerinin birçoğunda Demokratik Emek Hareketi ile ittifak halinde organları belirlemişlerdir. EĞİTİM SEN’in son yıllarda bir sınıf örgütü olmaktan çok bir sivil toplum kuruluşu gibi yönetilmesinin baş sorumlularından birisi DSD’dir. 11. Olağan kongrede talep ettikleri genel başkanlığı elde edemeyeceklerini görerek kongreden çekilmişlerdir. Bu karar dayatmacı bir tutumun yansımasıdır.
Kamuoyuna yansıttıkları çekilme gerekçeleri ise tamamen algı oluşturmaya dönük ve emek mücadelesini faşist blok karşısında zaafa uğratabilecek, iktidarın saldırılarına açık hale getirebilecek içeriktedir. EĞİTİM SEN’de kamucu, laik eğitim politikalarını hayata geçirdikleri için kendilerinin tasfiye edildiğini anlatmaları, sendikayı dar grupçu sınıf mücadelesi yürütmeyen bir anlayışın ele geçirdiğinin anlatılması tamamen yaptıkları koltuk kavgasını politik mecraya çekme çabasından başka bir şey değildir. Ayrıca disiplin süreçlerinin tamamında ihraçları savundukları halde ve Disiplin Kurulu Başkanı kendi gruplarından olduğu halde ihraçlara karşı çıkıyorlarmış algısı oluşturmaya çalışmaları tutarlı bir yaklaşım olmasa gerek.
EĞİTİM SEN tarihinde ilk kez bir Genel Başkan ve MYK üyesi kongrede temsil yetkisini yerine getirmeden, eleştirileri dinlemeden, aklanmadan kongre salonunu terk etmiştir. DSD kongre öncesinde seçimlerde nispi temsil sisteminin uygulanması önerilerine de karşı çıkmıştır. Genel Kurul gününden başlamak üzere çeşitli basın yayın organlarında ve sosyal medyada yapılan paylaşımlar ile çeşitli yandaş ve ırkçı medya kuruluşları tarafından yapılan açıklamaların EĞİTİM SEN’i linç etme argümanı olarak kullanması düşündürücüdür. “Ben varsam çok iyi, ben yoksam canı cehenneme” anlayışı tam da bu olsa gerek.
Diğer yandan Emek Hareketi’nin oylama öncesinde seçimlerden çekilmiş olması tamamen Demokratik Emek Hareketi’ni yalnızlaştırma ve kongrenin meşruiyetini önümüzdeki süreçte sorgulama kurnazlığından başka bir şey değildir. Başından beri KHK’lı ihraçların kurullarda görev almasına karşı bir tutum belirleyen, bu tutumu ile süreci tıkayan ama şubelerde dahi bu kararını hayata geçiremeyen Emek Hareketi bu genel kurul sürecinde de pragmatist yaklaşımını sürdürmüştür. Emek Hareketi’nin bu kongre sürecinde seçimlerde eksik de olsa nispi temsil yöntemini savunması elbette önemli bir gelişmedir. Yalnız bundan önce bazı genel kurullarda nispi temsile şiddetle itiraz eden Emek Hareketi genel kurulun bu kaos ortamının oluşmasında sorumlulardan birisidir.
Demokratik Emek Hareketi her dönemde EĞİTİM SEN ve KESK’in yürütmelerinde ağırlıklı belirleyen olarak yer almış, sendikal politikaların belirlenmesinde etkin olmuştur. Bu durum sendikal mücadelenin başarı ve başarısızlığında kendisini sorumlu görmeyi de beraberinde getirir. Kongre öncesi demokratik sürecin işletilememiş olmasında, önümüzdeki dönem kurullarda yer alacak kadroları ağırlıklı olarak belirleme düşüncesi sendikal demokrasi ilkesi açısından sorunlu olmuştur. Bu süreçte atılan adımların, yürütülen çalışmaların demokratik olgunluk içerisinde yapılması ve eleştiri, özeleştiri mekanizmalarının işletilmesi gerekirdi.
Kongrelerin sadece seçimden ibaret olmadığı, sendikal politikaların tartışıldığı, sendikaların yapısal sorunlarına çözümlerin üretilmesi gerektiği bilinen bir gerçekliktir. Böyle bir sürecin hayata geçmesi için öncesinde tabandan başlayarak demokratik tartışma süreçlerinin işletilmesi, akademik çalışmaların yapılması, tabanın taleplerinin alınması ve ortak kararlaşmanın sağlanması gerekirdi. Bu süreci bütünlüklü olarak işletecek olan ise genel merkez yürütmeleridir. Ne yazık ki MYK’yı oluşturan sendikal anlayışların tamamı şimdiye kadar böyle bir süreç işletmemişlerdir. Bu nedenle Emek Hareketi’nin bu çalışmaları atlayarak son anda nispi temsil için önerge vermeleri samimiyetten uzaktır.
Kongrede yaşanan bir başka gelişme ise KEC’li bazı üyelerin ihraç edilmesidir. İhraç süreci Eğitim Sen MYK’sını oluşturan grupların ortaklaştığı ve disiplin sürecini birlikte işlettikleri bir seyir izlemiştir. Her sendikal anlayışın elbette farklı mücadele yöntemleri olabilir. Ancak bu mücadele yöntemi KESK’i hedef alan bir eylemliliği kapsamaz. Bu nedenle KESK’e karşı yapılanları onaylamak kesinlikle kabul edilemez. Fakat faşizme karşı birleşik mücadele fikriyatını ön plana çıkardığımız bu dönemde politik nedenlerle disiplin suçu işlemiş olanların ihraç edilmesi yerine bir ara formül geliştirilebilirdi. Bu sorumluluk ise yine kongre öncesinde Eğitim Sen MYK’sını oluşturan grupların hepsine düşmekteydi. Bu gruplar demokratik olgunluğu gösterememişlerdir.
Eğitim sen tarihsel kökleri ve mücadele birikiminin sonucu olarak sadece kendi üyelerinin değil, Türkiye’de insan hak ve özgürlüklerinden yana olan herkesin, barış ve demokrasi isteyenlerin, gerici-ırkçı eğitim sistemine itiraz eden öğrenci ve velilerin de örgütüdür. Grupsal çıkarları uğruna EĞİTİM SEN örgütlülüğünü zaafa uğratacak, EĞİTİM SEN’i ve ona emek veren dinamikleri hedef haline getirecek tutumlar, doğrudan faşizme karşı birleşik mücadelenin dışında kendisini konumlandırmak demektir.
Uzun zamandır KESK’e bağlı sendikaların büyük bir bölümü bir emek örgütü olmasından kaynaklı sınıf ve kitle sendikacılığı anlayışı doğrultusunda yönetilmemiştir. Emek ve demokrasi mücadelesinin birbirinden kopuk yürütülemeyeceği aşikârdır. Emek ve demokrasi mücadelesi sınıf örgütü olduğumuz atlanarak da yapılamaz.
Biz Emeğin Kurucu İnisiyatifi olarak Kamu Emekçileri Sendikalarında yaşanan yapısal sorunların çözümü ve gelişen neoliberal politikalar karşısında sendikal politikalarımızın neler olacağının belirlendiği kapsamlı bir tartışmanın ve bunun akabinde ortaklaşılmış bir çalışmanın yapılmasını öneriyoruz. Yönetimde temsil tartışmaları ve kongrelerin buraya düğümlenmesinin panzehri sendikal demokrasinin hayata geçirilmesidir.”