Yazı, keşfedildiğinden bugüne gücünü yitirmedi. Günümüzde pek çok insan, izlemenin okumanın önüne geçtiğini düşünüyor.
Video hayatımızda çok fazla yer kaplasa da kitapların alternatifi olmayacak. Metinler insanlığın bundan sonraki serüvenine eşlik etmeye devam edecek.
İnsanlığın ortak mirası haline gelen yüzlerce kitap var. Bazıları sadece eşsiz ve benzersiz olma özellikleriyle değil; insanlığa yüzyıllardır kattıklarıyla, hala yaşıyor olmalarıyla, çok özel bir anlama sahipler. “İnsanlık tarihinde aklınıza gelen en önemli metinler hangileridir?” sorusuna pek çok insan farklı cevaplar verebilir.
Bunlar içinde en önemlilerinden bir tanesi,177 yıl önce dün, 21 Şubat 1848’de Londra’da, Almanca olarak yayınlanan Komünist Manifesto ya da tam adıyla Komünist Parti Manifestosu’dur. Bahsettiğimiz, kutsal kitapları saymazsak dünya üzerinde en fazla basımı yapılmış, en çok dile çevrilmiş ve en fazla okunan kitaptır.
23 sayfalık kısacık bir metnin üzerine yazılıp çizilenler ise onun hacminin yüzlerce kat fazlasıdır. Yazıldığı dönemin ruhunu yansıtan ve geleceğe dönük tahayyüllüyle eskimemiş, dinamik, yaşayan bir kitaptır Manifesto.
Manifesto ne için yazıldı?
Karl Marx ile Friedrich Engels tarafından Komünistler Birliği’nin programı olarak kaleme alınmıştır. Kaleme aldıklarında Marx 30, Engels 28 yaşındadır.
Burjuvazi uzunca süredir asalak bir sınıf halindedir. Yeni ve devrimci sınıfı, işçi sınıfını insanlık dışı koşullarda yaşamaya mahkûm etmektedir. 15 saat çalışmaktadır işçiler. Onlar ki tarihin tekerleğini insanlık lehine bir istikamete döndürebilecek tek sınıfın bireyleridir. Proletarya siyasal bir güç olarak tarih sahnesinde yerini almıştır. Devrimci örgütler kurulmuştur.
Avrupa’nın tamamı 1848 devrimlerinin arifesindedir. Fakat hala işçi sınıfının tarihi ve devrimci rolü bilimsel bir zemine oturmamıştır. Hâkim anlayışlara göre sosyalizm, bir ütopya olarak insanlığın varacağı ideal nihai duraktır. Yahut yıkıcı bir hareketle kapitalizm ortadan kaldırılacak, sosyalizme geçilecektir.
Manifesto bütün bu anlayışların dışında işçi sınıfı mücadelesini bilimsel bir teorik düzleme taşıyan en önemli ara metindir.
İnsanlık tarihi boyunca eşitlik, özgürlük, insanca yaşam talebiyle ortaya çıkan yüzlerce mücadele olmuştur. Eşit ve özgür yaşamaya dair idealin yazılı dile dökülmüş halini mesela Thomas More’un Ütopya’sında buluruz. Ama sosyal bir hareket ürünü değildir Ütopya, Moreu’nun dâhiyane eseridir.
17. yüzyıldan başlamak üzere sosyalist fikirlerin yaygınlaşması söz konusudur. 19. yüzyılda sosyalistler politikada söz sahibi olmaya başlarlar. Owen, Fourier, St. Simon’un ütopik sosyalizm anlayışı bu dönemde hakimdir. Bu öncüllerin önemli tarihsel bir görevi yerine getirdikleri de bilinmelidir.
İşçi sınıfının bir partide bir araya gelmesi fikri olgunlaşmışken, Marx ve Engels üstlendikleri tarihi görevle sosyalizmi ütopya olmaktan çıkartmıştır. Manifesto bu sürecin en önemli adımıdır.
Etkili bir girişle başlar, tarihsel materyalizmi, tarihin akışına doğru pencereden bakmamızı sağlayacak şekilde ortaya koyar. “Günümüze kadar bütün toplumların tarihi, sınıf mücadeleleri tarihidir” der ve sınıf mücadelesinin anlamını ortaya koyar. Kapitalizmin ve burjuvazinin niteliğini açıklar. Elbette sosyalizmin insanlık için kaçınılmazlığını, sosyalizme giden yolun ana yönünü tarif eder.
Manifesto bunlarla birlikte insanca yaşamak isteyenleri mücadeleye davet eden güçlü bir bildirgedir. “Burjuvalar ve Proleterler”, “Proleterler ve Komünistler”, “Sosyalist ve Komünist Yazın”, “Komünistlerin Çeşitli Muhalefet Partilerine Karşı Konumu” bölümlerinden oluşan bu tarihi belge taraflaşma, aynıların aynı yere toplanma çağrısıdır. Ama bir o kadar da nesneldir değerlendirmeleri.
İşçi sınıfıyla sosyalistlerin ilişkisinin nasıl olması gerektiğine dair temel ilkeleri ortaya koyar.
Sosyalizmin inşasında atılacak adımları madde madde yazar. Devamında sosyalizm tartışmasına dair ideolojik mücadeleye girişir. Tarihsel bir netleşme anıdır bu.
Manifesto’nun çağrısı yankılanmaya devam ediyor
Manifesto, yayınlandığı ilk günden itibaren hâkim sınıfların düşmanlığını kazanmış bir bildirgedir. Bu düşmanlık yıllar boyu yasaklanmasına, okuyanların yargılanmasına sebep olmuştur.
Elbette kara çalmalar, sermaye sınıfına hizmet eden kalemlerin saldırısı başından eksik olmamıştır. Mesela sosyalistlerin manifestoya dini bir metinmişçesine, dogmatik biçimde baktıkları çok söylenmiştir. Hâlbuki bildirgenin yazarları bile kendi metinlerine bu muameleyi yapmamıştır.
Ne derlerse desinler, manifesto eskimemiş bir bildirgedir. Kapitalizme, sermaye sınıfına dair tespitleri her gün yeniden ispatlanıyor. Örneğin; küreselleşme sürecini daha en başta tarif edebilmek kâhinliğin değil, bilimsel bir dehanın ürünüdür.
İlk gençlik yıllarımda bir dizi karmaşık kitabın ardından Manifesto’yu okuduğumu hatırlıyorum. Bir oh çekmiştim. Kapitalizmin, sosyalizmin ve bizzat hayatın kendisinin aslında o kadar da karmaşık ve anlaşılmaz olmadığını düşündürtmüştü bana.
Böyle bir bildirgeyi yazabilmenin koşulu sanırım derin bir entelektüel birikime sahip olmaktır. Marx ve Engels’in genç yaşta bunu başarabilmiş olması hayranlık verici. Ekonomiye, tarihe, sosyolojiye hâkim yazarlarımız aynı zamanda edebi bir dil kurma ustasıdır. Böyle olunca eşitliğin, özgürlüğün peşinde olanların yüreğinde yanan ateşi de harlayan bir kitap olmuştur Manifesto. Hani bazılarımız romanların ilk cümlesini ve sonunun güzel olmasını bekleriz. Manifesto böyledir.
Etkili bir roman girişi de olabilir pekâlâ şu cümleler:
“Avrupa’ da bir heyula kol geziyor, yaşlı Avrupa’nın bütün devletleri, Papa’sı ve Çar’ı, Metternich’i ve Guizot’su, Fransız Radikalleri ve Alman hafiyeleri bu heyulaya karşı kutsal bir sürgün avında el ele vermişlerdir.”
Şöyle biter: “Varsın hâkim sınıflar bir komünist devrim korkusuyla titresin. Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecekleri bir şey yoktur. Kazanacakları bir dünya vardır. Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!”
Dünya ve ülkemizin oldukça karanlık bir iklimde olduğu günlerde bu tarihsel bildirgeyi konuşmak önemli. Çağrısını güncellemek ise tarihsel bir görev.
Manifesto yazıldıktan yarım yüzyıl sonra söylenmiş “Ya barbarlık ya sosyalizm” sözünün benzerlerini Marx ve Engels de söylemiş. Bugün her şeyin daha kötü olabileceğine dair de insanlığın eşitliğe, özgürlüğe, insanca yaşama doğru adım atabileceğine dair de emareler görebiliriz. Doğru olan, insani olan ve ahlaki olan ikinci ihtimale sarılmak, bunun için çaba harcamak.
Şüphesiz böyle düşünenler, bu uğurda mücadele edenler her şeye rağmen azımsanmayacak kadar çok.
Ülkemizde mücadele edenler halka, işçi sınıfına çağrılar yapıyorlar. Bazen ortak bildiriler yayınlanıyor. Manifesto belki bu konuda da örnek olabilir. Çok iyi örnekleri olmakla birlikte, bazen benzerlerinin tekrarı olan bildiri ve açıklamaların ne yazık ki çoğu zaman karşılığı olmuyor. Her kelimeyi, mücadele edenlerin adeta zırhı ve silahı haline getirmeye çalışan, ince ince işleyen ustaları bu hususta da örnek almak gerekir.