SEÇTİKLERİMİZ – İlhan UZGEL Gazete Duvar için yazdı: Doğu Akdeniz’deki gerginlik hiçbir şekilde sıcak bir çatışmaya dönüşmeyecek. Batı sistemi içindeki itiş kakış olarak kalacak, bir bakıma Ege’deki “it dalaşı” ölçeği büyümüş ve karmaşıklaşmış şekilde bu bölgeye yayıldı ve bir süre daha devam edecek.
Doğu Akdeniz Türkiye’nin dış politika tarihinin en sorunlu, en çelişkili, en başarısız ve en irrasyonel sorunu haline geldi. Öyle ki, Türkiye’nin dış ve güvenlik politikası, sonuçta ne getireceği belli olmayan, aşırı askerileşmiş, herhangi bir çıkış stratejisi bulunmayan, ülkenin enerjisini emen bir çıkmaza doğru gidiyor. Bu yazıda Türkiye’nin diplomatik olarak çoktan kaybettiği Doğu Akdeniz siyasetini, askeri araçlarla, zora dayalı bir siyasetle ayakta tutmaya çalıştığını savunacağım. Irak’tan Libya’ya uzanan ve gerginlikten çatışmaya varan bu yorucu dış politika gündeminin neden ve sonuçları üzerinde duracağım ve bu sürecin iç politika ve Batı bağlantısı açısından ne gibi anlamlar taşıdığını tartışacağım.
Türkiye’nin en çelişkili dış politika süreci
Hem siyasal hem de coğrafi bir bütünlük taşıyan Suriye, Doğu Akdeniz ve Libya sahası Türkiye’nin her birinde birbiriyle çelişen politikalar izlediği ve pozisyonlar aldığı dış politika süreçleri oldu. Siyasetin kendisinde ama özellikle dış politikada rakibinize kabul ettirebildiğiniz sürece bu çelişkiler fazla sorun yaratmaz, diplomasi masasında elinizi biraz zayıflatır o kadar. Örneğin, NATO’nun Libya’da ne işi var dedikten hemen sonra NATO operasyonuna katılmak, ABD’nin 10 bin kilometre ötedeki Suriye’de ne işi var deyip, petrolü birlikte çıkaralım demek, Libya’da BM’nin tanıdığı hükümeti öne çıkarırken, Suriye’de BM’nin tanıdığı Esad rejimini görmezden gelmek ya da kendisi dışında yapılan anlaşmaları garip bir şekilde “yok hükmünde” sayma alışkanlığı geliştirmek gibi. Fakat Türkiye’nin sorunu yalnızca söylem ya da pozisyonlarındaki çelişkilerden kaynaklanmıyor. Batı sistemine ve temelde ABD’ye bağımlı konumunun getirdiği sıkışıklık ve müttefiksizlik durumunu bir türlü aşamamasından, Doğu Akdeniz’de kafasına göre manevra yapmaya çalışırken, değişen dengeleri hesap edemeyip kendi hareket alanını daraltmasından kaynaklanıyor.
Bozulan Doğu Akdeniz dengesi
Doğu Akdeniz’de ABD ve NATO için de istikrar yaratan bir düzen vardı ve Türkiye bunun önemli bir parçasıydı. Buna göre Türkiye ile İsrail iyi ilişkiler içinde bulunuyordu ve bu, askeri ve istihbarat bağlarını da içeriyordu. ABD bu eksenin arkasında duruyor, Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’ne ambargo uyguluyor, Yunanistan’ın Ege’de karasularını 12 mile çıkarmasına itiraz ediyordu. Yunanistan ve güney Kıbrıs ise daha çok AB’nin desteğini alıyor, İngiltere Kıbrıs’taki üslerine dokunulmadığı sürece bu sürece doğrudan dahil olmuyor, Mısır ise Türkiye ve Yunanistan’a eşit mesafede duruyordu. Bu düzen Batı sisteminin stratejik ihtiyaçlarını karşılıyor, Rusları mümkün olduğunca dışarıda bırakıyordu. AKP hükümetinin 2009-2010 arasında İsrail ile ilişkileri bozması, ardından Sisi yönetimindeki Mısır ile de gereksiz ve anlamsız bir gerginlik politikasına girmesi neredeyse bu 50 yıllık dengeyi bozdu. Aslında Doğu Akdeniz politikasındaki bu dönüşüm, AKP’nin yerine daha iyisini koymadan, hazırlığını yapmadan bir dengeyi, bir düzeni bozup sonra da kayıpları toparlamaya çalışmasının örneklerinden yalnızca biri.