Ya Kanal Ya İstanbul Koordinasyonu çağrısıyla geçtiğimiz gün ‘Kanal İstanbul’ güzergahında ‘“İki deniz arasında kanal olmaz yürüyüş olur” etkinliğinin 11 kilometrelik ilk etabı gerçekleştirildi. Ya Kanal Ya İstanbul Koordinasyonu’ndan Gökhan KAYA, yürüyüş izlenimlerini SiyasiHaber’e yazdı.
Biliyorsunuz AKP’nin son ‘çılgın’ projesi ‘Kanal İstanbul.’ Şimdi Ulaştırma Bakanlığı’nın yayınladığı reklam filmleri de yayınlanmaya başladı; bir alternatif geçiş yolu olarak değil de adeta lüks devasa bir site olarak tanıtıyorlar. Sadece bu tanıtım filminden bile amacın yeni bir rant alanı yaratmak olduğu rahatlıkla anlaşılabiliyor.
Projenin sonuçlarıyla ilgili raporlara baktığınızda bu rantı yaratmak için yapılacak, yok edilecek şeyler çılgınlıktan çok delilik gibi gözüküyor; sulak alanlar, tarım alanları, ormanlar, nesli tükenmekte olan canlılar, endemik bitkiler. Ama bunlar tabii kağıt üzerinde kaldığında kafamızda pek bir şey canlanmıyor. Benim de içinde olduğum Ya Kanal Ya İstanbul Koordinasyonu çok güzel bir şey yaptı ve İstanbullulara neleri kaybedeceğini , nelerin yok olacağını göstermek için “İki deniz arasında kanal olmaz yürüyüş olur” etkinliğini başlattı.
Öncelikle şunu söylemek lazım, gerçekten şanslıydık, bahardan kalma, oldukça güzel bir havaya denk geldik. Katılım da çok iyiydi. 150 olarak belirlenen kontenjana rağmen kendi araçlarıyla gelenlerle birlikte sayı 200’ü buldu. Sabah otobüslerle Sazlıbosna köy meydanına gelindi. Burada herkesin katılımına açık bir forum düzenlendi. Forum da köy sakinleri de söz aldı ve Üçüncü Havalimanı inşaatı sırasında çok şey kaybettiklerini , Kanal İstanbul Projesi gerçekleştirilirse aynı yıkıma bu bölgenin de uğrayacağını anlattılar.
Rehberimiz Nick, köyün çıkışında bize köy ve güzergah hakkında bilgi verdi. Ardından, biraz yürüdükten sonra ‘köy yolu’ tabirine bire bir uyan bir yürüyüş parkuruna girdik. Gerçeği söylemek gerekirse insanın gözünü kamaştıran bir manzaraydı. Birkaç yüz metre yürüdükten sonra insan burasının İstanbul’da olduğunu unutuyor; uzun bir gölün kenarında yürüyorsunuz ve her iki yanı yemyeşil, alabildiğine binasız, apartmansız, trafiksiz uzanıyor. Birdenbire kuşların ve rüzgarın sesiyle baş başa kalıyorsunuz.
Rehberimiz anlatıyor, bu uzanan yemyeşil alan boş değil, kış mevsiminden dolayı çok anlaşılamıyor belki ama bölgede önemli ölçüde tarım, meyve ve sebze üreticiliği yapılıyor. Şehirde yaşayanların yediği domates, elma, marul biraz da buradan geliyor.
Küçük dereleri, ufak tepeleri aştıktan sonra taşocağına ulaşıyoruz. Osmanlılar zamanında çok kullanılmış sonra terk edilmiş. Sonrasında bizi hafif dik bir tırmanış bekliyor, biraz da yardımlaşma ve dayanışma ile önümüzdeki tepeyi aştıktan sonra önümüzde nefis bir manzara ve Sazlıdere Barajı’na doğru bir ören yeri uzanıyor. Burada hiç arkeolojik kazı yapılmamış ama alanın her yeri definecilerin kaçak kazılarıyla delik deşik edilmiş. Söylentiler, burada Büyük İskender’in babasının kurduğu bir şehir olduğu yönünde.
Küçük bir molanın ardından yürüyüşümüz devam ediyor ve Kocabayır Tepesi ‘ne tırmanıyoruz. Burada itiraf etmek lazım etkinliğin sportif tarafını hatırlatan, bazılarımıza ah vah dedirten bir tırmanış söz konusu. Efsaneye göre tepeden Karadeniz ve Marmara aynı anda görülebiliyormuş. Ne yalan söyleyeyim ben göremedim. Burada genç arkadaşlarımızın açtığı oldukça büyük bir “Ya Kanal Ya İstanbul” pankartını belki basında görmüşünüzdür. Ya da “Kanala değil depreme bütçe” sloganının atıldığı videoyu sosyal medyadan izlemişinizdir.
Tabii her tırmanışın inişi vardır. Bu iniş bir ormanın içinden olunca daha da güzel oluyor. İçinden pınar akan, yeşil bir vadinin içinden ormanı geçiyoruz. Birkaç kişilik avcı grupları karşımıza çıkıyor. Öğrendiğime göre genelde domuz avlamaya çıkıyorlarmış.
İnişte karşımıza çok görkemli, büyük taşlardan yapılmış bent ve arkasındaki gölet çıkıyor. 300 yıllık, Osmanlıların yaptığı çok güzel bir bent burası, hemen altında da şimdi yıkılmış bir su değirmeni var. Vakti zamanında buradan kayıklarla barut hammaddesi taşınıyormuş. Yalnız bente geçmemiz için dört beş metrelik bir su akıntısını aşmamız gerekiyor, neyse ki yanımızda arama kurtarma ekibimiz var. İpleri gerip herkesi sağ salim karşı tarafa ulaştırıyorlar.
Buradan Şamlar Köyü 20 dakikalık yürüyüş mesafesinde artık. Bizi küçük bir kahve ve köy camisi karşılıyor. Kahvenin yanına açılan Kanal İstanbul arsa ofisi hemen dikkat çekiyor.
Ve yürüyüşümüz kuklamızın da katıldığı küçük bir tiyatro etkinliği ile sona eriyor. Arkadaşlarımız bir kez daha İstanbul halkına “Katıl durduralım, İstanbul’u bu yıkımdan birlikte kurtaralım” diyor.
Ben yürüyüşe katılmanızı tavsiye ederim. Hem güzel bir yürüyüş yapmak için hem de Kanal İstanbul Projesi denilen ucubenin ne anlama geldiğini idrak etmek için keyifli bir deneyim. Önümüzde Şubat ayının sonunda ve Mart ayında iki tane olmak üzere üç etap daha var. İstanbul’un merkezi ilçelerinden kalkan otobüslerle yürüyüş bölgesine kolayca ulaşabiliyorsunuz. Ya Kanal Ya İstanbul Koordinasyonu’nun sosyal medya hesaplarından önümüzdeki yürüyüşlerle ilgili bilgilere kolaylıkla ulaşabilirsiniz.