Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir, dövize bağlı olan inşaat sektörünün katma değer üretemediğini belirtti ve “Şirketlerin çoğu TTK’ya göre batık durumda” ifadelerini kullandı.
Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir, ASO olarak inşaata dayalı büyümenin katma değer üretemediğini belirterek imalat sanayinin desteklenmesi görüşünde olduklarını söyledi. Maliyeti büyük ölçüde dövize bağlı olan inşaatın katma değer yaratmadığını ifade eden Özdebir, özel sektörün yılsonuna kadar 69 milyar dolarlık borcunu ödenmesi gerektiğinin altını çizerek “Şirketlerin çoğu TTK’ya göre batık durumda” ifadelerini kullandı.
Özdebir, ABD Başkanı Trump’ın züccaciye dükkanına girmiş fil gibi dünyayı karıştırdığını ifade ederek, doların rezerv para özelliğini kaybetmesi halinde ABD ekonomisinin riske gireceğini söyledi. Dünya gazetesi Ankara Temsilcisi Ferit Parlak’ın sorularını cevaplayan Özdebir, “Şirketlerin çoğu TTK’ya göre batık durumda” ifadelerini kullandı.
Özdebir’in açıklamalarında öne çıkanlar şöyle:
Yılsonuna kadar ödenmesi gereken borç 69 milyar dolar
Türkiye ekonomisinin yumuşak karnı nedir size göre?
Şu anda Türkiye’de çarkları çevirebilmek için finansmana ihtiyacımız var. Kredi-mevduat oranı olmaması gereken seviyelerde. Bu şartlar altında bankaların da kredi verecek kaynağı kalmadı. Yılsonuna kadar ödenmesi gereken 69 milyar dolar gibi devasa büyüklük var. Bunu tedavi etmemiz ve cari açığı düşürmemiz lazım.
Nasıl olacak bu?
Aslında topyekun seferberlik ilan edilecek bir konu. Yani bu durum 81 milyonun, yani her bireyin, tüketim tercihleriyle ilgili bir durum. İnşaatçı maliyeti düşürmek için Çin’den vitrifiye getiriyor. Zaten imalatın çoğu enerji yoğun işler. Doğal olarak katma değeri de sınırlı. Şimdi üniversite-sanayi işbirliği diyoruz ama olmuyor. Dünyada da bu iş çok zor ama bence biz bazı şeyleri düşünmeden yapıyoruz. Mesela akademik kariyerde yükselmenin en önemli kriterlerinden bir tanesi, hakemli dergilerde makalelerinizin yayınlanmış olması ve bunlara birtakım atıfların yapılması gerekiyor. Bu ABD için, Almanya için büyük bir fırsat. Makalede yer alan bilgilerle üretim yapabilecek, bunu ticarileştirebilecek kişiler, birkaç dolar dergi parasıyla bu bilgiye erişmiş oluyor.
Bence bunun yerine akademik kariyer yapmak isteyenlere, özel sektör için ne yaptıkları, ne kadar ürünün ticarileşmesine katkı sağladıkları gibi kriterlere göre unvan verilebilir. Bu sosyal bilimlerde de mühendislikte de geçerli. Yani onları ticarileştirilebilir çalışma yapmaya zorlamamız lazım. ABD’de 2008-2009 krizinde reel sektör finansmanı kesince üniversiteler, bu alanda çalışma yapan akademisyenleri işten çıkarmak zorunda kaldılar.
İnşaat ve sanayi tartışmaları konusunda ne düşünüyorsunuz?
ASO olarak, inşaata yapılan desteğin, imalat sanayine de yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Üstelik, sanıldığının tam tersine, inşaat sektöründe binaları inşa ederken yaratılan katma değer de ithal girdi oranlarının artmasıyla beraber ekonomiye çok fazla bir şey kalmıyor. Her geçen gün de bu marj azalıyor. Burada para kimde varsa insanlar onların ihtiyaçlarına göre bina yaptılar, o lüks binaların satılacağı kişiler de sıkıntıya girmeye başladı. Bunların sayısı arzı karşılayamaz durumda. Fert başına düşen milli geliri 10 bin dolar olan ülkede, süper iş yapma, akıllı bina yapma, pazarın talebini aşan bir arz oluyor.
“Şirketlerin çoğu TTK’ya göre batık durumda”
Enflasyon konusundaki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Tüketici enflasyonu yüzde 15 seviyesine geldi ama bagajımızda tüketici fiyatlarını daha yukarı taşıyabileceğimiz üretici enflasyonu var. Arada ciddi makas var ve bu öbür tarafa aktarılacak. Şu anda yaşanan talep değil, maliyet yönlü bir enflasyon. Türkiye ABD ve AB gibi tek paralı bir ekonomi değil, herkesin cebinde döviz var. Uzun süre yurt dışından fazla döviz geldi, TL değerlendi, ithal mal ucuzlayınca bunlara yönelik talep arttı ve Türkiye’de bazı işler yapılamaz hale geldi. Türkiye ekonomisi öyle bir hale geldi ki işletmelerimizden çoğu Türk Ticaret Kanunu’na göre batık durumda. Varlıklarından daha çok borçları var. Hayatta kalabilmeleri için iş yapabilmeleri, bunun için de piyasanın hareketlenmesi lazım. Belki bu tedbirler 3-4 sene önce alınsaydı, faturası bu kadar ağır olmayabilirdi. Maliye politikaları ve KGF devreye sokuldu, 200 milyar liralık bir garanti karşılığında bankalarımız Merkez Bankası da biraz karşılıkları düşürerek, hem TL hem döviz anlamında daha fazla kredi vermelerini sağladı. Maliye Bakanlığı alacakların bir kısmından vazgeçti. ÖTV, KDV’yi bazı ürünlerde indirdi.