GÜLFER AKKAYA – Diğer Yazıları
Siyasihaber’in eğitimci Ayşe Panuş, Danimarka Alevi Kadınlar Birliği Başkanı Sati Bal ve Mersin Cemevi kadın kolları yedek yönetim kurulu üyesi Yüksek Kapıkıran ile yaptığı ve dün yayımladığı röportajın ikinci kısmında bugün Demokratik Alevi Dernekleri Ankara kurucusu ve yk üyesi, Demokratik Alevi Kadın Hareketi KJA delegesi, Zülfikar Gazetesi Editörü Hatice Çevik ve Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Yard. Doç. Dr. Gülsüm Depeli’nin görüşlerini yayımlıyoruz.
İyi okumalar…
Hatice Çevik – Zülfikar Gazetesi Editörü
Demokratik Alevi Kadın Hareketi KJA delegesi
Demokratik Alevi Dernekleri Ankara kurucusu ve Y.K üyesi
Alevi kadınlar dendiğinde kadın olmanın bilincinde, insan olmayı bilen kadınlar akla gelmeli. Biz Alevi kadınlar toplumun dinamikleri olarak birçok yerdeyiz. Alevi kadınlar yıllardır yaşam felsefeleri gereği dirençli, aktif, üreten ve öncü kimlikleriyle birçok siyasi ve toplumsal kurumlarda var oldular. Toplumsal kurumlar ve örgütlere bakıldığında bunu görebiliriz. Ancak buralarda Alevi kimliği ile çok az kadın bilindi ve tanındı. Daha çok emek verdikleri alanın kimliği ön planda oldu. Örneğin BDP Eşgenel Başkanlığı yapan Gültan Kışanak’ın Alevi olduğunu birçok Alevi bile çok zaman sonra öğrendi. Aynı zamanda Dede kızı olan Kışanak gibi birçoğumuz Alevi kimliğimizi kullanmayı gerek bile görmedik, çünkü bu bizim doğal kimliğimizdi bu kimlikle tanımlamadık kendimizi.
Alevi kadınların mücadele ettikleri alanlara baktığınızda erk sistemin baskın gücüne rağmen örgütleyici özellikleri, aktivist özellikleri hemen göze çarpar. Ancak bu özelliklerine rağmen genel olarak hakettikleri yerlerde olamadıklarını düşünüyorum. Arka planda kalmalarını çıkarsız paylaşımcı özellikleri ve erk sistemin baskın yapısının engel olmasına bağlıyorum. Bu Alevi kurumlarında da böyle oldu çoğu zaman. Erkek egemen yapı Alevi kurumlarına da sirayet etti ve kadınlar zamanla kurumlardan uzaklaştılar. Şimdi onları tekrar kazanmaya çalışıyoruz.
Türkiye’de kadın kimliğinden dolayı her kadının yaşadığı sorunlara ilaveten Alevi kimliği ile de katlayan sorunlar yaşaması zaten başlıbaşına bir sebep toplumsal alanlardan uzaklaşmaya. Ancak son yıllarda Alevi kadınlar toplumsal bir dinamik olarak birçok alanda etkin hale gelmeye başladı. Örneğin bizim kurumlarımızda eşbaşkanlık ve yarı yarıya kadın temsiliyetinin kazanılması Alevi kadınların da önünü açtı. Bu sadece Alevi kadınların değil, tüm kadınların ortak kazanımıdır.
Seçimlerde örgütlü olduğumuz yerlerde çok çalıştık. Özellikle kadın üyelerimizin hepsi aktif olarak çalıştı. Ancak listelerde Alevi kadın milletvekili adaylar vardı ama seçilebilir yerlerde çok az Alevi kadın yer alabildi. Bunu bizim eksikliğimiz olarak görüyorum. Kendi kadın adaylarımızı belirleyip teşvik edebilirdik, eksik kaldık.
Alevi kadın adayların Alevi kimliği ile kurulan temasları son derece başarılı oldu ve karşılığı alındı diye düşünüyorum. Daha sonrasında görüştüğümüz birçok kadın kendilerinin temsil edildiği için oy verdiklerini açıkça söylüyorlar. Bu deneyim bize kadınların daha çok temsil edilmesi gerçeğini gösterdi.
Çok az Alevi kadın milletvekili meclise girdi bunu elbette yeterli bulmuyorum. Seçilebilir sıralarda olsalardı daha çok olurdu. Fakat geçmişe bakıldığında bugün Alevi kimliği ile kadın ya da erkek milletvekillerinin meclise girmesi, Alevilerin temsil edilecek olması göz ardı edilemez ve umut verici bir kazanım oldu. O nedenle çok değerli bizim için.
Bundan sonraki seçimlerde de Alevi adaylara tanınan kontenjanın kadın erkek temsiliyetinde eşit ve temsiliyet sayısının arttırılması gerekmekte. Biz Demokratik Alevi Dernekleri olarak HDP yi destekledik, HDP de 150 Alevi aday vardı. Bundan sonra Demokratik Alevi Kadın Hareketi bu seçimde kazandığı deneyimler doğrultusunda daha aktif rol alması gerektiğini gördü.
Erkek Alevi adaylar Alevi kadınların sorunlarını biliyorlar ve dile getirmekte eksik kalacaklarını sanmıyorum. Fakat kadınlar kendi sorunlarını daha iyi aktarır düşüncesindeyim. Alevi kadınlarla Alevi erkekler birçok sorunu birlikte yaşıyorlar, ama Alevi kadınlar erkeklerden daha fazlasını yaşıyor bu bir gerçeklik. Erkekler bunu anlayabilir ama bir kadının yaşadığını bir yere kadar hissedebilir. Toplumun zaten kadına bakış açısı belli, bir de Alevi kadın olunca daha da ötekileştirici bir durum söz konusu. O nedenle temel sorunlarımız aynı olmakla beraber Alevi kadınların kadın kimliğinden dolayı yaşadığı sorunlar da var. Alevi Milletkevilleri bu sorunları çok iyi biliyorlar çözümü konusunda verilen mücadelede her zaman aktif rol almış yoldaşlarımız olduğu için gereken hassasiyeti de göstereceklerine inanıyorum. Ama daha fazla Alevi kadın milletvekili girseydi meclise sorunların çözümünde daha hızlı sonuç alınabilirdi elbette.
Alevi kadınlar bugün geçmişe göre daha bilinçli hareket ediyor. Daha cesur olduklarını söyleyebilirim. Örgütlenmeleri gerektiğinin farkındalar. Alevi kimliklerine her zamankinden daha fazla sahip çıkıyorlar, eskiden olduğu gibi gizlemek yerine şimdilerde söylemekten çekinmiyorlar. Kimliklerini gizlemek istemiyorlar artık.
Alevi kadınların sorunlarının çözümü salt kadınlara bağlı değil. Erkek egemen yapının değişmesi gerekmekte, o nedenle Alevi kadınlar bütün kadınlarla ortak mücadele içinde olmalı. Sistemin kendilerine çizdiği sınırları ancak beraber yıkabilirler. Tüm kadınlar gibi Alevi kadınlar da ancak örgütlü olduklarında bu mücadele içerisinde başarılı olabilirler. Sorunlarımızın çözümü için örgütlü olmak zorundayız. Mecliste ya da diğer kurumlarda sesimizin daha çok çıkması gerekiyor. Sorunlarımızı biz kadınlar sahiplenmeli ve çözüm için yine biz kadınlar çalışmalıyız.
Gülsüm Depeli
Yard. Doç. Dr. Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi
Toplumsal bir dinamik olarak Alevi kadınların politik mücadelede örgütlü veya örgütsüz olmakla birlikte tanımlayabildikleri bir farkındalıklarının ve konumlarının olduğunu düşünüyorum. Fakat bu çoğu zaman görünür bir dinamiğe dönüşemiyor. Bunun birçok nedeni olduğunu düşünüyorum. Fakat en öncelikli olanı Alevi kadınların kimlik tanımında Aleviliğin birincil bir tanımlayan olmaması bence. Doğrusu bu gerekli mi, bu soru benim için de hala tartışmalı bir konu. Kaldı ki bu aslında Alevi toplumu açısından kimlikler siyaseti bağlamında daha geniş bir tartışmanın ve muğlaklığın ürünü.
Öte yandan şunu bence görmek gerekli: Özellikle sol-sosyalist mücadele ve Kürt hareketi içinde, örgütlü mücadelede Alevi kadınlar ilk bakışta dikkat çekmeseler de sayısal olarak belirgin şekilde varlar.
Bunu şöyle yorumluyorum: Her ne kadar eleştiriye açık birçok yanı olsa da Alevi toplumunda kadınların sosyal yaşamda görece daha özgür bir alan avantajına sahip olduğu yadsınmamalı. Beden politikalarını/rejimlerini önemli ölçüde kendileri belirlemeleri, eğitim düzeylerinin yüksek olması, toplumsal arka plan olarak ağırlıkla sol-sosyalist düşünce ile bağ kuran ailelerden gelmeleri gibi nedenler, alevilere eleştirel ve sorgulayıcı bir düşünsel ufuk katmakta etkili olmuştur. Yaşam biçimlerine dönük kimi baskıları daha hızlı fark etme ve buna izin vermeme konusunda refleksleri görece daha açık. Aynı doğrultuda politik mücadeleye katılma cesaretleri de görülebilmeli. Ben Alevi kadınların bu arka planlarını belli ölçülerde politik mücadeleye aktarabildiklerini düşünüyorum.
Ataerkil bir toplumsallıkla belirlenmiş bu coğrafyada söylediğim şeyin tartışmaya açık çok yanı vardır şüphesiz, onları yadsımıyorum. Fakat buradaki kadınlık deneyiminin olumlu yanlarının dile dökülmesi o deneyime güç katar diye düşünüyorum. Bunu Alevi kadınların deneyiminin bu niteliğine hak eden dikkatin gösterilmediğine dönük bir kanaat ile de söylüyorum aslında.
Oysa ki Alevi kadınların görünürlüğünü daha sağlıklı izleyebilmek için bu önemli bence: Çünkü aslında Alevi kadınlar varlar, ama yine de yoklar. Çünkü çoğu zaman politik gündemler hiyerarşisinde geri plana itiliyorlar. Alevi kadınlar da bu yöndeki problemlerde sorumluluk sahibi. Dolayısıyla, özgül bir dinamik olmalarının önündeki engellerden biri bu. Üstelik bu çok çabuk harcanan bir tartışma oluyor bazen.
Siyasette Alevilerin kimlik üzerinden temsiliyeti bir görünürlüğe dönüştü ama bunun niteliksel ölçeklerini detaylı izleyebildiğimi söyleyemem. Öte yandan Alevi kadınlar elbette çok daha sınırlı bir görünürlüğe sahip. Bu önemli ölçüde HDP’de izlenebiliyor. CHP’de çok daha sınırlı bir görünürlük var.
Kadın milletvekili aday sayısı değil elbette fakat ben açıkçası “kimlik” üzerinden görünürlük konusunda Alevilerin genelinde (milletvekillerinde ve milletvekili adaylarında da) bir belirsizlik görüyorum bir yandan.
Tabi kimlikler siyaseti, çokkültürlülük, etnik ve dinsel kimliklere özgürlük ve hatta mezheplere özgürlük talep eden söylemlerin saçıldığı bir dönemden geçiyoruz. Bu özgürlük yelpazesi bence önemli problemler de içeriyor. Özellikle inanç ve mezhep temelli bir kimlik söyleminde bence kadınların konumu iki kere düşünülmeli. İnanç sistemlerinin kadınların yaşam alanlarına dönük doğrudan söylem ürettiğini, somut kurallar getirdiğini biliyoruz. Böyle bakıldığında bu özgürlük kadınlar tarafında büyük problemlere de çağrıcı olabilecek nitelikte.
Kadınlar sıklıkla hakkında konuşulan olmak bariyerini yıkmak ve kendileri için konuşabilecek bir konuma ulaşmak için özel çaba harcamak zorunda kalıyorlar. Bu Alevi kadınlar için birkaç katmanı olan bir problem.
Erkekler Alevi toplumunda kadının saygın ve güçlü bir yeri olduğunu söyledi. Politik olarak siyasal İslam’ın ürettiği kaygı karşısında ulus-devlet modernizmi ile uyumlu olarak “daha özgür, ortak karar mekanizmalarına katılan vs.” kadın söylemi merkeze oturdu.
Alevi erkeklerin seslemesindeki eril dilin aslında Alevi kadınların sesini birkaç kademede susturmak konusunda ne denli kuşatıcı olduğunu görmek önemli. Alevi kadınlar üzerine söz söyleyen erkekler bu içselleşmiş eril dili şefkat, anlayış, olgunluk dili ile beziyor, bunu yaparken sıklıkla ataerkil geleneksel toplum yapısının önerdiği kadınlığı romantize ediyorlar. Erkeklerin ifadelerindeki bu savunmacı dil güçlü bir ahlaksallaştırma ile birlikte işliyor. Kadınları açıklama, tanımlama, konumlama dili aynı zamanda ilginç bir paternal ton ve eril şefkat ile sağlıyor donanımını. Bu dil içinde Alevi kadınlar hem modern, hem güçlü ve hem de namuslular. Böylece onlar üzerinden hem politik konum işaretleniyor, hem de kadınların yeri yeniden tarifleniyor. Bu dil fazlasıyla kuşatıcı. Bakıyorsunuz Alevi kadınlar hem güçlü, hem namuslular: “Benim kızım ordunun içine girer, girdiği gibi de çıkar” söylemi bunun en billur örneği. Bu bir tespit mi yoksa bir yasak sınırı mı? Elbette ikincisi. Aman o kadın gittiği yerdeki kişilerden biriyle sevişmek istemeye görsün, o zaman ne olacak? Haliyle erkeklerin dilinde cisimleşmiş bu dil aslında Alevi kadını bir kontrol hatta had sınırına yerleştiriyor: Kadına yerini bildiriyor, dışına çıkmaması gereken kuralları işaret ediyor.
Alevilik kadınlara dönük bu dili aslında hep karşısındaki hegemonik ötekinin bakışları altında kuruyor, o yüzden ataerkil tonlaması üzerinde bir de savunmacı, kabul edilme arzusu ile ve taviz ile yaralanmış bir dil bir yanıyla. Ama aynı zamanda güçlü bir eril dil… Haliyle dilinde ördüğü söylemi kendi iç deneyimlerine ve kaynaklarına yönelerek, eleştirel ve yaratıcı bir bakışla dönüştürmekte sınırlı kalıyor. Bu koşullarda, ataerkil toplumsal dilin içselleşmiş yanı kendine dönük refleksif okuma olanaklarını daha da perdeliyor. Alevi erkeklere Alevi kadınların sorunlarını anlatmak bu nedenle hayli zorlaşıyor.
Alevi kadınların birçoğunda bu sözü geçen öğrenilmiş edep, eril hegemonyayı destekleyen niteliğiyle övülüyor. Öte yandan kadınların yaşadığı sorunlar en başta bu eril söyleme kafa tutma cesaretinin eksikliğinde kendini gösteriyor.
Alevi erkekler de sol söylem içinde kimlik bileşeni olarak Alevilik’i merkez bir gündeme dahil etmekte geri planda duruyorlar, bu konuda kimlik ve tutum kararsızlıkları ortaklıklar gösterebilir. Bu kararsızlık etnik kimlikten dinsel kimliğe, sınıftan kimliğe vs. geniş bir kavramlar setine dağılıyor…
Fakat erkekler politik bir kimlik değil de kültürel bir özcülük ve romantizasyon olarak Alevilik’i özellikle kadınlar üzerinden üretmekte daha etkinler. Bunu yaparken kültür, aile, toplum kavrayışlarında domestik söylemi sürdürüyor, aynı doğrultuda kadınları ikincilleştirmeyi de sürdürüyorlar. Hem modern hem namuslu kadın mitinin somut imgesi Alevi kadınlarmış gibi… Alevi erkekler kadınlar üzerinde simgesel bir şiddet ve iktidar dili kullanıyorlar. Bu Alevi kadınların ve erkeklerin bütünüyle ortak sorunlar yaşamadığını açıkça gösteriyor. Alevi kadınların görünürlüklerini perdeleyen birçok sorun yanında, en önemli sorunlarından biri de erkekler, dahası hatta Alevi erkekler çünkü.
Alevi toplumunun kolektif, kapalı yapısı Alevi kadınların kendi kişisel serüvenini yaşama cesareti üretmesinde zorlaştırıcı bir etkide bulunuyor. Kadınlar da okur derler, istediği şekilde hareket edebilir derler, bu doğru değildir. Alevi toplumunda kadınlar üzerindeki denetleyici göz neredeyse Sünni Müslüman toplumlardaki kadar belirleyicidir.
Politik mücadele ortamlarında da sorunları farklılaşıyor. Alevi kadınların itiraz dili mücadele ettikleri politik gruba bağlı olarak ya kadın sesi olmakla itibarsızlaştırılıyor ya da Alevilik damarının görünürleşmesi naiflik yaratıyor. Veya hatta bu ikisi kimi zaman “ulusalcılık/Kemalistlik” ithamlarına dönüşüyor. Kutuplaştırıcı okumalar Alevi kadınların, hem Alevilik hem de kadınlık bileşeni ile ürettikleri düşüncelerinin çok yönlülüğünü, çok sesliliğini buduyor.
Bence Alevi kadınlar kendilerini sıklıkla kararsız ara noktalarda tanımlamaya çalışıyorlar. Bir yandan aslında mevcut politik antagonizmada daha özgür bir kadınlık halinin örneği olmaktan ve bunu dillendirmekten kendilerini güçlü hissediyorlar fakat öte yandan bu cümleleri her söyledikleri durumda kendilerini çerçeveleyen kimliğe, Alevilik’in eril kültürel gerçekliğine ilişkin olumsuz eleştiri yapmaktan da uzağa düşüyorlar.
Ben bizim politik dil ve eylemlerimizdeki eril kodların neredeyse bütün siyaset etme tarzımızı domine ettiğini düşünüyorum. Alevi kadınlar da politik dil ve eyleme biçimlerini böyle eril siyaset kültürüyle hemhal bir yapı içinde sürdürüyor. Kendilerine bu dilsel konvansiyon içinde bir ifade alanı açıyorlar. Öncelikle bu söylem/e ve eylem/e tarzından kurtulmak bütün politik mücadelenin çabası olmalı; böyle bir dili kırmalıyız. Gezi’de de oldu bu; Gezi güzeldi ama toma önünde dans eden kadınlar direnişin ciddiyetine leke sürüyordu, LGBTİ’nin mücadele dili ve sloganı da dudaklarda ikircikli tebessümlerle karşılanıyordu, direnişin coşkusu durmasın adına kadınların taciz, eril dil meselelerini olabildiğince çekimser ve pedagojik bir tarzda ifade etmek gibi bir sorumlulukları vardı, vs. Kendini geri planda tutmak hem kadınlığa hem Aleviliğe dair bir öğrenilmiş nezaket biçimidir… Alevi kadınlarda bu tutum iki kere pekişiyor.
Alevi kadınların birçoğu sol, sosyalist mücadele ve Kürt mücadelesi içinde yer almış. Birçoğunun da içinde bulunduğu politik yapının kadınlara ve Alevilere dönük tutumunu ayrı ayrı izlediği ve eleştirdiği kanaatindeyim. Fakat bu eleştiriyi dile dökmek konusunda geri duruyorlar. Bu davranışlarını da daha temel makro meseleler varken bunları söylemeyelim, elbet vakti gelir, gerilim nedeni olmayalım, gibi şeyler düşünüyorlar. Alevi kadınların çok güçlendirici bir kavgacılık diline sahip olmadıklarını düşünüyorum, uzlaşmadıkları durumda da yüksek sesle itiraz dile getiremiyorlar ya da bu nadiren oluyor. Bu onların uzlaşı dili içinde bir itiraz olarak görünememesini getiriyor beraberinde.
Kendi gündemlerini geri planda tutuyor, böylelikle gündemler hiyerarşisinde kendilerini ikincilleştiriyorlar. Bu bir erteleme olarak işliyor. Daha temel meseleler varken şimdi biz kendi (önemsiz, küçük, basit vs.) gündemimizle insanları ve mücadeleyi meşgul etmeyelim, onun da sırası gelir.
Böyle, kendi sorunlarına merkezi bir önem ve hacim atfetmekten dahi imtina eden bir yaklaşım bu. Alevi kadınları önceliklerini kendi gündemlerinin dolaşıma girmesine, itirazlarının duyulmasına vakfetmek yerine merkezi temaların ve acil gündemlerin mesele edilmesine heba/feda ediyorlar sıklıkla. CHP, HDP, Halkevleri, KP gibi farklı politik yapı içinde aktif Alevi kadınlarla görüştüğümde ben aslında hepsinin içinde bulunduğu partinin/yapının politik tutumu konusunda özellikle Aleviler, Kadınlar ve Kürtler söz konusu olduğunda ciddi, dikkatle ve detaylı düşünülmüş itirazlar geliştirdiklerini gördüm. Peki bu eleştirinizi/görüşünüzü dillendiriyor musunuz, diye sorduğumda cevap hayır oluyordu. Neden? Daha öncelikli gündemler vardı da, ondan. Şunu da söylemeden geçmeyeyim, Kürt mücadelesi içindeki Kürt-Alevi kadınların itirazlarını dile getirdikleri durumlarda kimi zaman ciddi kimi zaman şaka yollu ulusalcı damarlarının açığa çıktığı ifadeleriyle eleştirildiklerini söyledikleri de oldu. Kimlikteki Alevi ve kadın bileşeninin düşünsel olarak sunabileceği katkıların aceleci yargılara feda edilmesi eleştirilmesi gereken bir şey bence. Kadınlık ve Alevilik kimlikler siyasetinin tutarlılık çizgisini kırabilen, kararsızlığa düşürebilen ama geliştirici ve özgürleştirici potansiyelleri ile dikkate alınması gereken sesler olabiliyor. Bunu yabana atma konusundaki sabırsızlık eleştirilmeli.
Şimdi, hem çekimser bir Alevilik, hem de çekimser bir kadınlık “Alevi kadınlar” örneğinde üst üste biniyor; kendini gündeme dönüştürmekten imtina etme çekingen özeni daha güçleniyor. Eril dil (ki bunu benimseyen kadınlar da var) böyle bir suskunluk alanını daha da baskılıyor. O nedenle bir taraf belki kendi çekimserliğini analiz etmenin ve sese/söze/dile dönüştürmenin yolunu araştırmalı. Ama diğer taraf da “yok sayarak” susturduğu sesleri görebilmenin sorumluluğu konusunda kendi eril dilinin kuşatıcı yanını gidermek sorumluluğu ile hareket etmeli. Son yıllarda daha ergen agresif bir siyaset diline evrildiğimizi düşünüyorum doğrusu, bu konudaki iyimserliğe çok katılmıyorum yani.
Alevi kadınların sözlerini saklama, erteleme, bir tür öğrenilmiş adap ile geri çekme yönelimlerinin demokratik güven ortamının verilmesi ile önemli ölçüde aşılabileceğini düşünüyorum ama bu bir yandan büyük bir öneri, hatta bir dilek. Çünkü içinde olduğumuz politik diskurdaki eril tonu hepimiz tanıyoruz, hızlı saptamalar, yargılamalar, hatta yer yer saldırgan eleştiriler yapan bir siyaset dili kültürüne sahibiz. Bu benim için toplumsal ortamlarda çekingenlik nedeni. Bir çok Alevi kadın için de öyledir diye düşünüyorum.
Son ve benim için en önemli olan öneri şu: Alevi kadınların özellikle feminist mücadele ile bağlarını güçlendirmesi gerektiğini düşünüyorum. Alevi kadınlık kimliğinin özellikle eril hegemonik tartışmaların verdiği rotalardan bağımsızlaşarak, diğer bütün kadınlık deneyimleri ile buluşma çabası ile, kimliğindeki kadınlık bileşenini merkeze alarak güçlenebileceğini düşünüyorum.