Barış bildirisine imza attıkları için yargılanan akademisyenlerden Doç. Dr. Meryem Didem Dayı Tirek savunmasında, “Barış diyen bir metne dünyanın neresinde olursa olsun imza veremezsek nasıl kendimize saygı duyabiliriz?” diye sordu.
"Bu suça ortak olmayacağız" bildirisine imza attıkları için haklarında dava açılan 150’yi aşkın akademisyen hakkında açılan davalar kapsamında yapılan yargılamalara devam edildi. Barışı savundukları için Terörle Mücadele Kanunu 7/2 maddesi gereğince 7 buçuk yıl hapis istemiyle yargılanan 4 akademisyen Çağlayan’daki İstanbul 36. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısına çıktı. Duruşmayı, HDK Eş Sözcüsü Onur Hamzaoğlu ve HDP Parti Meclisi üyesi Beyza Üstün’ün de aralarında bulunduğu çok sayıda akademisyen izledi.
İstanbul Üniversitesi Öğretim Görevlisi Kerem Eksen, Marmara Üniversitesi Grafik Bölümü’nden Doç. Dr. Meryem Didem Dayı Tirek, Marmara Üniversitesi'nden Prof. Dr. Mehmet Rıza Türkay ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nden (İTÜ) emekli akademisyen Ahmet Yücel Candemir sırayla duruşmaları görüldü.
İlk olarak İstanbul Üniversitesi Öğretim Görevlisi Kerem Eksen'in duruşması görüldü. Eksen'in hazır bulunduğu duruşmada avukatları hazır bulundu. Kerem'in avukatları usule dair hazırladıkları dilekçeyi mahkeme heyetine sundu. Avukatlar, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen 2016/65 nolu dosyanın istenmesini ve birleştirilmesini talep etti.
Savcı, 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki dosyanın TCK. 301. Maddesi kapsamında istenmesini ve buna göre birleştirme talebinin değerlendirilmesini talep etti.
Mahkeme heyeti ise, verdiği kararında avukatların taleplerinin 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dosyanın içeriği geldikten sonra değerlendirilmesine karar vererek, duruşmayı 19 Nisan 2018 gününe erteledi.
Tirek: Bu bir savunma değildir
Eksen'in ardından Marmara Üniversitesi Grafik Bölümü’nden Doç. Dr. Meryem Didem Dayı Tirek'in duruşması başladı. Tirek'in hazır bulunduğu duruşmada avukatı söz alarak, derhal beraat talebinde bulundu.
Duruşma, savcısı da, propaganda suçunun oluşup oluşmadığının tespitinin ardından avukatların derhal beraat talebinin değerlendirilmesini istedi. Mahkeme heyetinin derhal beraat talebini reddetmesi üzerine Tirek, savunma yaptı.
Tirek savunmasında, barış bildirisine imza atmasının yanlış bir eylem olmadığı ve suç oluşturmadığını dile getirerek, "Okumakta olduğum metin bir savunma değildir" dedi.
Herhangi bir gruba veya örgüte dahil olmadığını kaydeden Tirek, "Hayatım boyunca şiddetin ve şiddet içeren eylemlerin karşısında durdum. Sadece kendimi temsil ediyorum. Bu bildiriye de vicdani ve insani olarak rıza verdim. Tasarım dersi veriyorum, sosyolog değilim, siyaset bilimci veya hekim değilim. Bu salonlardan vatandaşlık dersi veren, hukuk dersi veren, azınlıklar üzerine, göç üzerine çalışan birçok iyi akademisyen geçti ve geçmeye devam edecek. Ülkemin aydınlık yüzü olan bu hocalarımın üzerinde bir durum tespiti ve savunma yapabileceğimi düşünmüyorum. Benim ifadem hepsinin toplamı olsun isterim. Diğer yandan ise sadece tasarım öğretmiyorum çünkü akademinin meslek okulu olduğu anlayışını şiddetle reddediyorum. Sadece tasarım gibi dışardan sınırlı görünen bir alandan da olsa inandığım şeyin dersini veriyorum" diye konuştu.
'İnandıklarımız olmazsa doğrularımız olmazsa…'
"İnandıklarımız olmazsa doğrularımız olmazsa ve bunları bir masa etrafında tartışamazsak nasıl insan olabiliriz?" diye soran Tirek, şöyle devam etti: "Etrafımızda olan bitenden sorumlu hissetmezsek nasıl insan kalabiliriz ve ne kadar aciz bir eylem olsa da barış diyen bir metne dünyanın neresinde olursa olsun kim için olursa olsun imza veremezsek nasıl kendimize saygı duyabiliriz? Sanat ve tasarım okulunda okuyan öğrencilerimize her zaman bu ülkenin aydınları olmaya aday oldukların söyledim. Bu bilinçle davranmalarını ve öğrenmelerini istedim. Toplumun önünü açmaları gerektiğini, olan bitenden sorumlu hissetmeleri gerektiğini anlatmaya çalıştım. Sonuç olarak kitlesel etkisi olan bir işle, içinde yaşadığımız toplum için görüntü üretmekle uğraşıyoruz. Bir görüntünün ne anlama geldiğini, tarihsel olarak nasıl bir bilgi edeceğini, çeşitli dönemler ve zamanlarda nasıl okunabileceğini ve o görüntüyü yaratanların nasıl bir sorumlulukla davranmaları gerektiğini öğretmeye çalışıyordum."
'Sadece vicdanı olan bir insanım'
Kendisi için vicdani bir durum olduğunu altını çizen Tirek, "Hem iki oğlumu, hem öğrencilerimi düşündüğümde insan yetiştirmekle uğraşıyorum. Onların önünde yaptıklarımla ve yaşamımla örnek olmak isterim. Ben sadece barış talebine cılız bir ses verdim. Metnin şiddete çağırdığını düşünmüyorum, aksine bir çatışmasızlık ortamını ve barış düşüncesini önceleyen bir metindi benim için. Sürecin başından bu yana bizler bu ülkenin eşit haklara sahip vatandaşları olarak görülmedik, anayasal hakkımızı kullanarak barış istediğimiz için, çözümün barışçıl yollarla üretilmesi gerektiğine inandığımız için işimizden edildik, haklarımız elimizden alındı, üniversitede çalışmamız ve seyahat özgürlüğümüz engellendi ve şu anda hapis cezasıyla yargılanıyorum. Ben ne kahramanım ne de düşmanım sadece vicdanı olan bir insanım. Bunun bir suç olduğunu kabul etmiyor, herkesin her zaman barış diyebilmesi için beraatimi ve alınan haklarımın iadesini talep ediyorum" diyerek savunmasını sonlandırdı.
Tirek'in savunması ardından duruşma savcısı, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki dosya için TCK 301. Madde kapsamında Adalet Bakanlığı'ndan istenen izin yazının istenmesini talep etti. Mahkeme duruşmayı 24 Ocak gününe erteledi.
'Türkay'ın duruşması ertelendi'
Son olarak Marmara Üniversitesi'inden Prof. Dr. Mehmet Rıza Türkay'ın duruşması görüldü. Avukatlar, yargılamanın TMK 7/2 Maddesine aykırı olduğunu belirterek, dosyanın Anayasa Mahkemesi'ne gönderilmesini istedi. Savcı, yargılamanın 7/2 Maddesine aykırılığı iddiası yönünden Anayasa Mahkemesi'ne başvurma ve durma talebinin reddini istedi.
Mahkeme heyeti ise, verdiği kararında yargılamanın TMK 7/2 Maddesine aykırı olduğunu iddiasının Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesi talebinin reddine karar vererek, duruşmayı 26 Nisan gününe erteledi.
‘OHAL bitene kadar yargılama durmalı’
Türkay'dan sonra İstanbul Teknik Üniversitesi’nden (İTÜ) emekli akademisyen Ahmet Yücel Candemir’in duruşmasına geçildi. Candemir’in avukatı Burak Can, OHAL bitene kadar yargılamanın durmasını istedi. Can, “Yayınlanan KHK’lerle hakimlerin görevine son verilmektedir. OHAL sürecinde hakimlik teminatı yoktur. Akademisyenler bu davada ibret-i alem için yargılanacaklar. Bu davanın ‘korkutma davası’ etkisi vardır. Bu ülkede çözüm süreci de yaşandı. İnsanlar barışa inandırılmıştı. Bildiri siyasi tercihlerle itiraz mahiyetindedir. İtiraz çoğunluk tarafından paylaşılmayabilir ama bu durum bunu dava haline getiremez. Akademisyenlerin ülke sorunları hakkında konuşmaları görevleri ve misyonları gereğidir. Ancak bu açıklamayla ceza tehdidi altına sokulmuşlardır. Mahkumiyet verilmesi halinde bu kararların AİHM’den döneceği düşüncesindeyiz. OHAL sürecinde durma kararı verirseniz bunun önüne geçebiliriz. 1128 kişi yargılanırken, bir hakimin beraat vermesi kahramanlık olur. Bunu bekleyemeyiz. OHAL bitene kadar yargılama durmalı” dedi.
Mahkeme, mevcut delil durumu sebebiyle duruşmayı 26 Nisan’a erteledi.
Mezopotamya Ajansı