SiyasiHaber – Mehmet Elma ve Orhan Koç’un Halep Göçmeni Ahmaad Bashar Halid ile yapmış olduğu röportajı paylaşıyoruz. Ahmaad Bashar Halid, ”Dünya hepimizin, gökyüzü herkesin. Aynı gökyüzü altında kendini neden başkalarına kabul ettiriyorsun. Zulüm bu koskoca bir zulüm.”
SiyasiHaber – Mehmet Elma – Orhan Koç
Olması umulanın artık olmayacağına inanmak, belki ikna olmak… Umut beslenen süre ne kadar uzunsa umudun kaybedildiği an o kadar koyucu olur… Koyucu olmasının yanında insanı titre ve kendine gel hissiyatıyla doldurması kısa bir süre için kişiyi canlandırabilir, kendine olan inancını ve güvenini tazeler ama kısa bir süre diyoruz dikkat edin…
Bir şehri kaç kere ayaklarınızın altına aldınız? Kulaklığınızdan size doğru gelen en güzel müzik esintileriyle kollarınızı iki yana açıp özgür olduğunuzu, içinde bulunduğunuz huzur duygusunu kaç kere hissettiniz? Her şeyimi kaybettim dediğinizde gerçekten her şeyinizi mi kaybettiniz?
Ayaklarımın altında bir şehir, yıkık, çaresiz, bir başına… Kulaklığım yok ama kulaklarımda bir dünya çığlık, haykırış … Çok yüksekte bir yerde, doğup büyüdüğüm şehre son bir kez huzursuz bakıyorum, bana eşlik eden gözyaşlarıyla ve o ince ses…
Elveda Suriye !
Ahmaad Bashar Halid Halep göçmeni. Suriye'deki savaşın gölgesinde ailesini kaybetmiş, Ballat'ta karton toplayıcılığı yaparak hayatını devam ettirmeye çalışıyor. Avrupa'ya geçmeye çalışan sığınmacıların ve mültecilerin olduğu bir botta anne- babasını ve iki kardeşini kaybediyor. Parayı denkleştiremedikleri için kendisi bota binemeyen Ahmaad Bashar Halid, ''Keşke gidebilseydim her gün öleceğime bir gün ölmek ölümün en onurlu hali. Kalbimin sıkışmadan uyuduğum bir gece hatırlamıyorum, yemek yerken kursağımda kalmadığı tek bir an yok'' diyor.
Yaşananlara dair kısaca bilgi verir misin bize?
Yaşananlara dair derken aslında orada dair kelimesi bize sanki her şey yaşanmış bitmiş şuan izlerini silmeye ya da izleriyle yaşamaya çalışıyoruz gibi bir duygu uyandırdı bende.
Az çok bilirsin yaklaşık 3 yıldır tanışıyoruz seninle ve hala yaşamaya devam ediyorum. Tamamen bizim tercihimiz dışında gelişen siyasi politik oyunlar bizi toprağımızdan, kültürümüzden, müziğimizden etti. Tabi bu mülteci halkların ortak özelliği . Bende ki bireysel etkisi biraz daha farklı oldu. Şam üniversitesi Şeriat bölümüne girdim aile zoruyla. Ama içimde hep bir müzik tutkusu vardı. Halep’ten Şam’a okumaya gittikten sonra sanat çalışmaları bölümü ile batı sanatını kısmen tanıdım ve orada ailemden gizli bir şekilde güzel sanatlar fakültesine geçiş yaptım. Asıl sancılı süreç burada başladı. Yeniden doğmuş gibi hissediyorum. Şam’a gelen yabancı müzisyenlerle tesadüfen tanışıyorum gitarımı ve sesimi beğeniyorlar. Beni Avrupa’ya davet ediyorlar. Almanya’ya gidiyorum ama aileme Suudiarabistan’a gitmem gerektiğini okulun yolladığını söylüyorum. Sakallarımı uzatıyorum ailem sünettir diye olumlu karşılıyor. Dar yırtık pantolon giymek istiyorum giyemiyorum. Şeriatta bu yok ve ailemin karsına bütün doğrularımla çıkmam Suriye’de ki savaşın başlamasıyla aynı ana denk geliyor. Ülke savaşını verirken bende aslında ailemle bir savaşı çoktan başlatmışım. Herkes bir savaştan galip çıkmaya çalışırken ben bir çok savaşta mağlup olmamaya çalışıyorum.
Bitti mi savaş ?
Hangi savaş. Hepimizin eşit miktarda medyadan takip ettiği savaş mı yoksa kendi savaşım mı?
Ahmaad Bashar Halid’in savaşı
(Gözleri doluyor, ağlamamak için kendini zor tutuyor ve savaşlarına bir savaş daha katmış oluyor.)
Her zaman kendimle savaşan bir kişilik oldum. Bu özde var olma savaşıydı. Kendi toprağımda sürekli varoluş nedenlerini sorguluyor, içinde bulunduğum kültürü tarihi gelenek ve görenekleri kişiliğime oturtmaya çalışıyordum. Tabi savaşın farklı boyutları da söz konusu oluyor. Yaşantının mekan ve zaman olgularına göre değişkenlik gösteriyor. Doğduğum yerde varoluş savaşı verirken sığınmacı statüsüne geldikten sonra bu defa kendini kabul ettirme savaşı veriyorsun. Varoluş sancıları bir şekilde bitiyor. ama kabul ettirme savaşı ilelebet süren bir savaş. Kazanıp kazanmayacağını bilmiyorsun ve süreklilik gösteren bu savaş seni tüketiyor, tükendikçe kendine yeniden şu soruyu soruyorsun bunun için mi var oldum?
Dünya hepimizin, gökyüzü herkesin. Aynı gökyüzü altında kendini neden başkalarına kabul ettiriyorsun. Zulüm bu koskoca bir zulüm.
Ailenin içinde bulunduğu botta biz de vardık biliyorsun. O gece sen neredeydin ?
(Dakikalarca süren sessizlikte duyduğumuz tek ses, yanaklarından süzülen gözyaşlarının çıkardığı o iç acıtıcı ses.)
Edirne’den Avrupa’ya gitmeye çalışan akrabalarımızdan telefon aldık. Kapılar kapalı . Buradan sakın geçmeye çalışmayın dedikten sonra bizler Avrupa’ya geçmek için yeni bir yol arayışına girdik. Çeşme’den bir deniz şebekesi ile anlaşmaya vardık 1000 dolar kişi başı. Midilli’ye oradan Lavrio’ya oradan belki başka bir şebekeyle İtalya üzerinden Fransa Almanya…
Annem, babam, iki kardeşim için ancak paramız denkleşti. Ben gidemiyorum. Ailem gidecek kısa süre içerisinde bana para yollayacak ve ben de o şekilde gidecektim.
Maddi durumlardan dolayı gidemedin yani
Keşke gidebilseydim her gün öleceğime bir gün ölmek ölümün en onurlu hali. Kalbimin sıkışmadan uyuduğum bir gece hatırlamıyorum, yemek yerken kursağımda kalmadığı tek bir an yok. Kendime çok kızıyorum keşke gidebilseydim o gün Amina’nın yerinde ben olsaydım diyorum ama maalesef … Acılar çığ gibi büyüyor yüreğimde. Başka olan bir şey yok. Acılar acılara gebe…
Bize o geceyi anlatır mısın ?
Bana söyletme, beni daha fazla yaralama. O gece orada olan sendin. Hala o insanların yaşam hakkını savunanlar sizin derneğiniz. Ben burada karton ve çöplerle dolu bir barakada yaşama tutunmaya çalışırken koşturan sizsiniz.
Ne olmuştu?
Türkiye’de giderek artan sığınmacı ve mülteci başvurularının insan hakları başta olmak üzere bir çok haklarının çiğnendiğini görüyorduk. Bir grup üniversite öğrencisi olarak ‘’yeryüzü çocukları ve mülteci dayanışma ağını’’ akabinde derneğini oluşturduk. İnsan hakları savunucuları, avukatlar, doktorlar, psikologlar vs. vs. Herkesin içinde bulunduğu bu ağ ile mülteci sorunlarına açıklık getirmek ve yaşam haklarını garanti altına almak istiyorduk.
Çalışmanın en önemli ve zor ayağı uluslararası sularda mülteci geçişlerini izlemekti. Gönüllü bi şekilde 2015’in Şubat ayında termal kameralarımızı alıp yasadışı bir sekil de bu işi yapan şebekelere ulaştık. Paralarını verdik ve gideceğimiz günü bekledik. Bota bindiğimiz gün dalga boylarını 15.7 olarak ölçtük. Bu çok riskliydi ama o tarihte, günde ortalama 2.4 insan uluslararası sularda hayatını kaybediyordu ve bu geçişlerin önüne bir şekilde geçmemiz lazımdı. Can yeleklerinin eksikliği ve oksijen tüplerinin olmamasından dolayı 32 kişilik botta 17 kişi hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenler arasında Ahmaad Bashar Halid'in ailesi de vardı.
Neler değişti?
Eksildim… Her anlamda büyük bir eksilme yaşıyorum. Fiziken, ruhen, inançsal, kültürel her anlamda değişim beni sadece eksiltti. Bir yere iş görüşmesine gideceğim. Artık para kazanmam, bir hayat kurmam gerektiği bilincindeyim. Acılarla ne kadar yaşayabilirim ki diyorum. Sultanbeyli'de Mülteci-der diye bir dernek var. Arapça bilen müzik eğitmeni arıyorlar. Avcılar metrobüsteyim, hiç param yok. İstanbul kartımda para var diye biliyorum. Turnikeye bastım kartı o meşhur ses ''yetersiz bakiye'' anonsunu duydum. Tabi sonra bunun üzerine kaleme aldığın yazıyı Arapça* ve İngilizceye çevirip gazetelere yollamamız güzel ses getirdi ama değişen bir şey olmadı. Rica ederim metrobüsten geçerim dedim. 12 saat güvenliğin izin vermemesi ve kimsenin benim yerime basmamasından dolayı orada bir umut bekledim. Aksam saat 9 gibi bir ablanın yerime basmasından sonra barakama geri döndüm… Olmuyordu. İnancımı iyice yitirmiştim. Karton toplamak artık tek yolum olmuştu. Aslında şu cümlen özetliyor her şeyi ''turnikelerde ki yetersiz bakiye anonsunu sevmiyoruz, bize boş cüzdanlarımızı ve hayallerimizin uzaklığını anımsatır. Hayallerim artık bana çok uzak.
Hayallerin…
Aslında yaptığım tek şey herkes için eşit hak dilenmek ! Dilenmek… Dilenmek….
İstesen bile bencil olamıyorsun bunca yaşananlardan sonra. Herkes için bir şeyler düşlüyorsun hayalini kuruyorsun. Acıların seni o kadar güzel eğitiyor olgunlaştırıyor ki aldığın nefes ,verdiğin söz anlamına geliyor. Kendine her şey için söz veriyorsun, hayatımın geri kalanını Amina'lar,Yashar'lar ölmesin, mültecilik kimselere reva görülmesin, savaşlar bu dünyanın kaderi yada haritası değil kimse sevmesin. Yaşanmasın savaşlar. Daha fazla sanat, daha fazla kültürle olacak şey bu .Her yere eşit miktarda aynı anda ulaşsın. Bir halkın müziği ağıt olmasın. Ölümler doğal olsun. Dünya hepimizin.
Aklıma karaderililerden Steve Biko geldi. Şöyle bir sözü var “biz karaderililer de insanız, bize de sizin hakkınız olan hakları vermenizi diliyoruz. ”Aslında yaptığım tek şey herkes için eşit hak dilenmek ! Dilenmek… Dilenmek…
(Hıçkırıklara kapılıyor ve bitirmek zorunda kalıyoruz röportajı)
Tanığından; Suriye’nin çölünde doğmuş, hiç deniz görmemiş, güzel ama çok güzel. Kıvırcık saçları ile ölümü kendisinden utandıran Amina… Herkesin vicdanından biraz Amina… Deniz görmemiş bir meleğin denizde ölmesi kader olmamalı. Bashar’ın hikayesi insanlara ‘’yaşamak , yarına umutla bakmak için hala bir çok nedenim var ‘’dedirten bir hikaye.
Bizi kırmayıp bir kez daha bir şehri ayaklarının altına alıyor Bashar, Galata Kulesindeyiz.Üç farklı insan, üç farklı kulaklık, üç farklı müzik ve duygular.. Kollarımızı iki yana açıp derin bir nefes çekiyoruz, Orhan’a sesleniyorum ; Orhan, Mülteciler istatistiklerin ötesine geçecek mi? Orhan susuyor… Hepimizi temsilen susuyor… Sekiz milyar insanı temsilen. Aynı anda birbirimize bakıp ‘’acılar acılara gebeymiş’’diyoruz…
Çeviri için Yeryüzü Çocukları Derneğinden Metehan’a teşekkürü borç biliriz…