“Gelin önce birbirimizi anlayalım. Gelin önce birbirimizin acılarına saygı gösterelim.
Gelin önce birbirimizi yaşatalım.”[1]
Hrant Dink Ahbariğimizin devlet kurumlarının doğrudan aktif rol aldığı bir cinayet şebekesi tarafından katledilmesinin üzerinden tam on sekiz yıl geçti. On sekiz senedir kabuğu tutmayan yarayı bir kere daha kanatan son hadise, geçen sene serbest kalan cinayetin baş tetikçisi Ogün Samast ve onunla beraber davada yargılanan 6 sanık hakkında zaman aşımı kararı verilmesi oldu.[2] Vicdanlar bir kere daha yaralandı. Adalet haykırışları her zamanki gibi yüksek perdeden söylendi. Zaten, Hrant Dink cinayetinin gerçek faillerini bulma çabası içerisinde geçen son on sekiz sene Türk Devleti’nin evrensel hukuk değerlerinden ve asgari hesap verebilme yükümlülüğünden ne kadar uzak olduğunu demokratik kamuoyuna ve tüm dünyaya açıkça göstermişti. Bu durum, söz konusu yargı kararıyla bir kez daha tescillenmiş oldu. Yaklaşık 109 yıl önce büyük Ermeni Soykırımı suçuna karışan kadroların önemli bir kısmının kurduğu Türk Devleti, o günlerden bugüne kadar, kendini Türk ve aynı zamanda Sünni Müslüman olarak tanımlamayan halklara ve inanç topluluklarına karşı ayrımcı ve ötekileştirici politikalarını sürdürmeye devam ediyor. Resmi ideolojisi Türk-İslam sentezi olan Türk devleti son on senede iktidarını iyice sağlamlaştıran faşizan AKP-MHP bloğunun temsilcileri tarafından yönetiliyor. Bu yönetim başta kaldığı sürece Hrant Dink’in gerçek katillerinin ortaya çıkarılacağını düşünmek, en hafif tabirle, naiflik olacaktır.
Hrant Dink tam da resmi devlet ideolojisinin karşısında kendini konumlandıran, hiç kimsenin etnik, dinsel farklılığından dolayı ayrımcılığa maruz kalmamasını savunan, çoğulcu demokrasinin, adaletin, vicdanın, bu coğrafyada kök salması için çaba gösteren Türkiyeli bir Ermeni aydındı. Hrant Dink, Ermenilerin büyük oranda yok edilmesinin Türkiye coğrafyasını sadece maddi değil, siyasi ve kültürel anlamda da ne kadar fakirleştirdiğini, insanların gönüllerine ve vicdanlarına hitap ederek anlatıyordu. Hem anne hem de baba tarafından Sivaslı olan Hrant Dink Malatya’da doğmuştu. Çocukluğu ve ilk gençlik yılları yetimhanelerde ve yoksul halk kesimleriyle iç içe geçmişti. Bu kişisel hikâyesi, ona halk dilini ustalıkla kullanma becerisi kazandırmıştı. Akademik ve resmi bir dil yerine, binlerce yılın birikimi olan halk dilini kullanarak derdini anlatıyordu. Bu sayede Ermeni kültürünü ve Ermeni meselesini Türkiye’de hiçbir akademisyenin ulaşamayacağı geniş halk kesimlerine ulaştırmayı başardı. Devletin inkarcı politikalarını tartışmaya açtı.
Bugün, Türkiye nüfusunun azımsanmayacak bir kesimi Ermenilerin bu coğrafyada maruz kaldığı büyük kırımlara, haksızlıklara ilişkin devlet propagandasının dışında bir şeyler söyleyebiliyorlarsa, bunda Hrant Dink’in çok önemli bir payı olduğu kuşku götürmez bir gerçektir. Hrant Dink, kendisinin de bizzat kurucusu ve başyazarı olduğu Agos gazetesi ile, son doksan-yüz yıldır yaşamış olduğu büyük travmanın etkisiyle susan, kendini ifade etmekten çekinen Türkiye Ermeni topluluğunun çok daha ötesinde, Türkiyeli aydın kesimlere ulaştı ve deyim yerindeyse onları Ermeni Sorunu konusunda eğitti.[3] Son on bir yıldır TBMM kürsüsünde başta demokratik Kürt siyaseti olmak üzere birçok demokrat, sol, sosyalist siyasi örgüt, kurum ve kişiler Ermeni Soykırımı’nı kabul eden beyanlarda bulunabiliyorsa,[4] kuşkusuz bunda Hrant Dink’in çabaları yadsınamaz.
Hrant Dink, Türkiye ile tüm olumlu duygusal bağını koparmış olan Diaspora Ermenileri’nin tekrar Türkiye’nin tarihi ile yüzleşebileceğine dair inancını yeşertiyordu. Türkiye’de bir Ermeni aydını olarak kamusal alanda ana akım medya organlarında görünerek 1915’e dair resmi devlet politikasının dışında bir şeylerden bahsediyor ve başına henüz çok da kötü bir şey gelmiyordu. Bana göre, Hrant Dink bir değil, birkaç önemli işi bir arada yürütüyordu. Bunlar kısaca şunlardı: Türkiye Ermenilerinin suskunluğuna son vermek, duygusal dünyalarında büyük acıya neden olan yaşadıkları travmanın yükünden kendilerini kurtarmalarına yardımcı olmak, Ermeni kültürünü büyük Türkiye toplumuna tanıtmak ve onlara Ermeni Sorunu ile ilgili resmi devlet propagandasının düşmanlaştırıcı tek tip propagandasının dışında başka alternatif anlatılar sunmak, Diyaspora Ermenileri ve Ermenistan’ın Türkiye’nin demokratik kamuoyu ile olumlu ilişkiler kurmasını sağlamak, ve Ermeni konusu dışında da genel Türkiye siyasetinin demokratikleşmesi için faaliyette bulunmak.[5] Hrant Dink tüm bunları yaparken, çoğu siyasetçinin ve birçok aydının aksine, tek taraflı, dışlayıcı ve sadece kendisi için kazanma odaklı değil, kapsayıcı ve tüm taraflara tartışmanın sonunda kazandıkları hissini veren, dönüştürücü bir üslup benimsemişti.
Hrant Dink, bin yıldan beri aynı coğrafyada yaşayan Türk ve Ermeni halklarının önümüzdeki yüzyıllar boyunca da bu coğrafyada beraber yaşamaya devam edeceğini biliyor ve bu gerçeği göz önüne alarak argümanlarını ortaya koyuyordu. Ermeniler, son yüz elli yılda bu coğrafyada büyük acılar çekmişlerdi, maruz kaldıkları şiddet onlara büyük zarar verdiği gibi, aslında Türk halkı da bu şiddet ortamından zehirlenmişti. Osmanlı ve onun halefi Türk devletinin yönetici sınıfları ile iş birliği yapan bir kesimi hariç, ki bu kesim soykırım zamanında talanla zenginleşip şu anki Türk burjuva sınıfının önemli bir bölümünü oluşturacaktı,[6] geniş halk kesimleri sürekli devlet terörü ve baskısına maruz kalmıştı ve bunda Ermeni Soykırımı ile yüzleşilememesinin doğrudan payı vardı. Alevilerin, Kürtlerin, aydınların, solcuların yaşadığı devlet terörü, askeri darbeler, hep hesaplaşılamayan büyük şiddetin devletin hafızasında yeniden üretilen artçı dalgalarıydı. Hrant Dink’e göre, Türkiye’de geniş halk kitlelerinden ziyade, devlet aygıtının yönetiminde olan kişiler ve onların ırkçı zihniyeti inkarcılığı sürdürüyordu ve halka gerçekler doğru bir üslupla anlatıldıkça, Ermenilere karşı devlet propagandasıyla oluşturulan olumsuz algı aşılacak ve halkta büyük bir vicdan muhasebesi başlayacaktı. Hrant Dink kısmen de olsa yoğun çabasının karşılığını yaşarken gördü. Örneğin Türkiye’nin en milliyetçi-muhafazakâr olarak bilinen yerlerinden biri olan Trabzon’da konuşmacı olarak katıldığı konferansın sonunda ayakta alkışlandı.[7]
Hrant Dink’in en önemli kusuru aslında büyük bir erdem olan gerçeğe olan aşkıydı. Sol siyaset ile lise yıllarında tanışmış, eşitlik ve özgürlük değerlerini kendine rehber edinmiş, ve eleştirel bakış açısından hiç taviz vermemişti. Hrant Dink, Türk devletini ve onun ırkçı şoven politikalarını eleştirirken, aynı zamanda Türkiye Ermeni topluluğunun içindeki demokrasinin gelişimine engel olan kimi tutucu çevreleri ve hiyerarşik yapıları da kıyasıya eleştirmekten kaçınmamıştı. Hatta bu yüzden Türkiye Ermenilerinin en büyük temsilcisi kabul edilen Ermeni Patriği ile bile arası bozulmuştu.[8]
Hrant Dink’in en son gerçeği bulma uğraşısı Türkiye’nin ilk kadın askeri pilotu olan ve Dersim Soykırımı’nda bizzat halkı havadan bombalama görevini ifa eden Sabiha Gökçen’in yetim bir Ermeni kızı olduğunu yazması, Anadolu’da birkaç yüz bin kişinin Ermeni Soykırımı sırasında korkudan Müslümanlaşmak zorundan kalan kişilerin torunları olduklarını bilmelerini açıklaması oldu. Bu son uğraşları devletin kuruluşundan itibaren içine çöreklenmiş olan ırkçı, tek tipleştirici zihniyetin hiç hoşuna gitmedi ve Hrant Dink’in infazına giden süreç başladı.[9] Ölüm tehditlerine, peş peşe açılan davalara, ana akım medyanın şeytanlaştırıcı söylemlerine rağmen Hrant Dink, Türkiye’yi terketmedi ve cesaretle yazılarını yazmayı sürdürdü. Bu durum devlet aklı tarafından onun yok edilme zamanının geldiği şeklinde yorumlandı ve 19 Ocak 2007 tarihinde de o kendisinden beklenen bir tarzda kahpece terörünü uyguladı.
19 Ocaklar, Türkiye’nin demokratik kamuoyu açısından, Hrant Dink’in acı kaybını anmanın ötesinde, asıl onun fikriyatının ve hedeflerinin gerçekleşmesi için umut tazelenen bir gün olursa Hrant Dink’in katilleri amaçlarına ulaşamamış olacaklar. Tek tipleştirici, ırkçı, ötekileştirici, Türk-İslam sentezci devlet yapısı ve ideolojisi Türkiye’de etkisini yitirdikçe, geçmiş ile yüzleşildikçe, inkarcılık aşıldıkça, halkların, inançların kardeşliği sağlandıkça, bin yılların özlemi olan barış gerçekleştikçe, Hrant Dink manen yeniden canlanarak sonsuzluğa akacak, devri daim olacak.
[1] Hrant Dink’ in sözleri: Bakınız: Vizyon ve Misyon – Hrant Dink Vakfı
[2] Hrant Dink’in katili Ogün Samast hakkında zaman aşımı kararı! – Evrensel, 10,01.2025
[3] Dink’in Öğrettiği: Öfke Değil, Duygudaşlık… Tolga Korkut, Bianet, 24.01.2007
[4] HDP, Meclis’e ‘Ermeni Soykırımı’ teklifi sundu, T24, 27.11.2014
[5] Hrant Dink’in bu konularla ile ilgili önemli yazıları için şu siteye bakınız: Hrant Dink Yazıları – Hrant Dink Vakfı
[6] The Taboo within the Taboo: The Fate of ‘Armenian Capital’ at the End of the Ottoman Empire, Bedross Der Matossian, 2011
[7] Hrant Dink Trabzon insanıyla dertleşiyor… CNN Türk videosu, Youtube
[8] Hrant Dink Ermeni cemaatini aşağılıyor – Hürriyet, 22.03.2006
[9] Alev Er, Hrant’ın, kayıp Ermeni yetimin peşinde | Agos – Agos, 24.07.2015