30 Ağustos 1922’de Dumlupınar’da Yunan ordusuna karşı galip gelen Türk ordusu, 9 Eylül 1922’de İzmir’e girene kadar “Hedeflerini Akdeniz” yaparak ilerleyişini sürdürdü. 1.Dünya Savaşı’na Almanların safında giren Osmanlı, savaşı kaybetmesi sonrasında imzalanan Sevr Anlaşması’nı kabul etmeyen Kuvayi Milliye güçlerinin Anadolu’da savaşmaya başlaması ile “Kurtuluş Savaşı”na başladı.
Bu savaşın “fırsat” bilinmesi ile daha önce başlayan Anadolu’nun Hristiyan nüfustan temizlenme süreci savaş boyunca da devam etti. 1915 yılında Ermenilere yönelik 1,5 milyon insanın hayatını kaybettiği dünyanın en büyük soykırımına imza atılırken, Hristiyan nüfusa yönelik ilk tehcir (sürgün) ise 1911’de Rumlara yönelik gerçekleştirildi. 1916 yılından itibaren ise iki yıl sürecek “Rumların Tehciri” ile bu süreç devam etti; 1919’a kadar 300 bine yakın Süryani ve 150 bin Pontos Rum’u da hayatını kaybetti.
‘Yedi düvele karşı savaştık’, ‘antiemperyalist mücadele verdik’ denilirken asıl plan ise Anadolu’nun Türkleştirilmesi ve Müslümanlaştırılmasıydı. “Kurtuluş Savaşı” olarak adlandırılan bu süreç aslında 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın diplomatik düzeyde devam ettirilmesi, yani Osmanlı’nın da içinde bulunduğu iki emperyalist cephenin bu topraklarda karşılaşmasıydı. İzmir’e asker çıkaran Yunanistan’ın elini kolunu sallayarak Eskişehir’e kadar geldiği savaşta emperyalistler arası çıkarlar değişince sadece bu orduyla iki cephe savaşı dışında başka bir savaş yaşanmadı; yaşanan çatışmalar da bir ordu değil, çeteler tarafından sürdürüldü. Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerinin Kemalistlere destek vermesini sağlayan vatan sevgisi değil de 1915 Ermeni, Süryani ve 1919 Rum soykırımlarının ardından gasp edilen mal ve mülkü koruma derdiydi ve başta İzmir olmak üzere Ankara ve Pontos’un birçok şehir, kasaba ve köylerini yaktılar. Geri kalanlar ise 1923’te Lozan’da 1 milyon 250 bin Rum’un mübadeleye tabi tutulması ile doğdukları topraklardan sürgün edildi.
Rumlara göç
30 Ağustos da Anadolu’da kalan Rumların sürgün edilmesinin başlangıç tarihlerinden birisi oldu. Aslında sürgün ve baskı süreci çok daha önceden başlamıştı. 1914 yılının yaz mevsiminde hükûmet ve ordu yetkilileri tarafından desteklenen Teşkilat-ı Mahsusa, askerlik çağında olan Trakya ve Batı Anadolulu Rum erkeklerini amele taburlarına aldırdı ve bunların yüz binlercesi öldü. Yüzlerce mil mesafeden İç Anadolu’nun içine sevk edilen bu askerler yol yapma, bina yapma, tünel kazma ve diğer saha çalışmalarında istihdam edildi. Hastalık, kötü muamele veya muhafızlar tarafından öldürülmeleri nedeniyle sayıları büyük ölçüde azaldı. [1]
Rum erkeklerinin zorla askere alınması, genel nüfusa yönelik katliamlar ve ölüm yürüyüşleri de dahil olmak üzere, sürgün ile tamamlandı. Rum köy ve kasabaları komşuları Türkler tarafından kuşatılıp yok edildi. The Atlanta Constitution gazetesinde, Rum mültecilerin ifadesine göre, 1914 tarihinde İzmir’in kuzeybatısında bulunan Phokaia’da (Foça, İzmir) içerisinde rahip, yaşlı erkek ve çocukların da olduğu 100 Rum’un Türkler tarafından öldürüldüğü ve cesetlerinin kuyulara atıldığı aktarıldı.
Sürgün önceden başladı
1915 yılının başlarında kıyı bölgelerindeki Hıristiyanlar Anadolu’nun içlerine sürülünce Küçük Asya Rumlarının durumu kötüleşti. Bu tehcir kararının sonucu olarak uygulanan sürgünlerin, yağmaların ve katliamların gerçek hedefinde ise Rum bölgelerinin Helenlerden arındırılması, böylece Türkleştirilmesi vardı. 14 Ocak 1915’te Yunan Dışişleri Bakanlığı’na gönderilen resmi bir raporda, “Jön Türk Komitesi’nin aldığı kararlar arasında, salt Rumlardan oluşan yerleşimlerin varlığı sürdüğü sürece hayata geçirilmesi mümkün görünmeyen Türkleştirme emeli de var. Askeri gerekçeler Hıristiyanları sürmeye ve bu sayede [oraların] Türkleştirilmesini sağlamaya çok uygun” ifadeleri yer alıyordu. [2]
Birinci Dünya Savaşı sırasında Anadolu’daki Rumlar askere gitmek istememişti ve Yunanistan’a, Adalara ve Avrupa’nın değişik ülkelerine gitmek zorunda kaldılar. Talat Paşa’ya ait olduğu belirtilen bir not defterine göre, 163 bin 975 Rum askerlik sebebiyle Yunanistan’a firar etmişti. Dolayısıyla Osmanlı Devleti’nin savaş öncesinde kendisine karşı Anadolu Rumlarından gelecek tehlikelere karşı almaya çalıştığı bu önlem Rumların Anadolu’yu terk etmesine neden olmuştu. [3]
Savaş ‘fırsat’ oldu
Bu sürgün politikası “Kurtuluş Savaşı” döneminde de devam etti; Rum ve Ermeniler, Dünya Harbi sırasında olduğu gibi bir kez daha sevke tabi tutuluyordu.
Yunan ordusunun ilerlemesine karşı “önlem” alan Ankara Hükümeti’nin emriyle 57. Fırka Kumandanı Şefik Bey, Aydın ve çevresinde bulunan Rumların, Nazilli, Denizli ve Isparta’ya trenlerle nakledilmesini istedi. Bunun üzerine TBMM’de 13 Eylül 1920 tarihinde Bolu, Geyve, Ertuğrul (Bilecik), Eskişehir, Kütahya, Afyon, Denizli, Burdur ve Isparta livaları dâhilinde bulunan 20-40 yaş arasındaki bütün Hristiyan erkeklerin göç ettirilmesi istendi. Bu karar üzerine Ali Fuat Cebesoy 20 Eylül 1920’de harp mıntıkası olarak kabul edilen livalarda bulunan Rum ve Ermeni 20-40 yaş arası olan erkeklerin istinasız cephe mıntıkası dışına, özellikle Ankara havalisine gönderilmesini birliklere bildirdi. 1921 yılı mayıs ayında yeni bir karar çıkartılarak 18–50 yaşlarındaki Rum ve Ermenilerin kesin olarak sevk edilmesi istedi.
30 Ağustos’tan sonra “Akdeniz’i hedef” alan ordu, ilerleyişini sürdürürken, daha önce yerlerinden sürgün edilen Rumlar, bu sefer de ordunun ilerleyişi karşısında yerlerinden göçmek zorunda kaldı. Rumlar, binlerce yıllık yurtlarını, evlerini, bahçelerini geride bırakarak, Yunan ordusunun geri çekilişi ile birlikte İzmir’e doğru ilerledi. Rum gazetelerinde çıkan haberlerde ise, göç etmekte olan Rumların Anadolu’dan gelenlerle birlikte 600 bine ulaştığı bilgisi verilmekteydi.[4] Savaş sona erdi, cumhuriyet ilan edildi fakat, Osmanlı’nın resmi nüfus kayıtlarında 800 bin olan Küçük Asyalı Rum’un akıbeti ise bilinmez olarak kaldı.
Dipnotlar:
1. King, William C. (1922). King’s Complete History of the World War 437
2. Dışişleri Bakanlığı Arşivi Merkez Daire
3. Cengiz Mutlu, “Balkan Savaşları’ndan Lozan Konferansı’na Osmanlı Devleti’nde Rum Sürgünleri ve Göçleri” sayfa 265
4. Mutlu, a.g.e.,282-283.