SİYASİHABER’DEN – Diğer Yazılar …
20’nci yüzyılda tarihi bildiği gibi yazma sahtekarlığının şampiyonları her soydan milliyetçilerdir. Bizimkiler de bu şampiyonada üst sıralarda yer edinme hakkını edinmişlerdir.
Milliyetçi tarihçilere inanacak olursak, Çanakkale Savaşı bağımsızlık savaşının bir parçasıdır. Bu tam bir kuyruklu yalan. Gerçekler tam tersidir. Almanya’nın savaşı kazanacağından emin olan İttihat Terakki Çetesi, gittikçe daralan Osmanlı topraklarını, özellikle de Balkanlar’da kaybedilen toprakları yeniden ele geçirmek için Alman emperyalistleriyle Ağustos 1914’de gizli bir anlaşma imzalamış, kısa bir süre sonra Akdeniz’de İngilizlerden kaçan Goben ve Breslau isimli iki Alman zırhlısının Çanakkale’yi geçmesine izin verilmiş, zıhlıların Almanlardan satın alındığı yalanları eşliğinde Alman bahriyelilerine fes giydirilip, bordoya Osmanlı bayrağı çekilerek Rusya’nın Odesa, Novorossisk, Sivastopol, Fedosya limanları bir güzel bombalanarak, İtilaf devletlerine savaş açılmıştır. İngilizlerin Çanakkale’ye saldırıları bu olayın üstüne gelişmiştir. Bu hikayeden çıkan, bağımsızlık savaşı falan değil, düpedüz karşılıklı yayılmacı emperyalist arzulardır.
İttihat Terakki artığı milliyetçiler, tarihi yeniden yazma işine giriştiklerinde Mustafa Kemal’in Çanakkale Savaşı’ndaki rolünü abarttıkları gibi, emperyalist yayılmacı arzuların bir sonucu olarak vuku bulan bu savaşı da bağımsızlık savaşının startının verildiği bir tarih olarak sunmaya özel bir önem gösterirler.
Çanakkale Savaşı yıllardır bu fonksiyon verilerek kutlanmıştır. Kutlanma tarihi de 18 Mart’tır. Nerede ise 90 yıldır bu böyledir. Çanakkale Savaşı cereyan ederken, yani İngilizlerin saldırısından yaklaşık bir ay sonra, 24 Nisan Kararları alınmış, yaklaşık bir ay içinde de İstanbul’da ne kadar tanınmış Ermeni varsa tutuklanmıştır. Ardından da soykırım gerçekleşmiştir. Bu gerçek Çanakkale Savaşı’nın bağımsızlıkla en küçük bir ilgisinin olmadığını gösterir. Milliyetçi tarihçiler, soykırımın üstünü örtmek için, İngilizlerin Çanakkale’ye asker çıkarmasının gündeme gelmesi üzerine, İstanbul’un düşebileceği olasılığı nedeniyle böyle bir “tedbirin” alındığını açıklama çabasına girişirler. Tabi tarihsel gerçekler inatçıdır. İstanbul düşmemiş, İttifak Terakki Çetesi’nin imzaladığı anlaşmayla İngilizlere teslim edilmiştir.
Tayyip Erdoğan şapkadan tavşan çıkarmakta ustadır. Şimdi şapkadan çıkan tavşan 24 Nisan buluşmasıdır.
Nerede ise 90 yıldır Çanakkale Savaşı 18 Mart’ta kutlanırken, Çanakkale Savaşı vesilesiyle 24 Nisan’da uluslararası bir buluşma tertiplemenin anlamı nedir? Besbelli ki Tayyip Erdoğan 2013 yılı 24 Nisan’ında yapmış olduğu açıklama ile girmiş olduğu pozisyondan yüz geri etmektedir. O açıklamanın önemli bölümlerinden biri şöyleydi:
“Her din ve milletten milyonlarca insanın hayatını kaybettiği I. Dünya Savaşı esnasında, tehcir gibi gayr-ı insani sonuçlar doğuran hadiselerin yaşanmış olması, Türkler ile Ermeniler arasında duygudaşlık kurulmasına ve karşılıklı insani tutum ve davranışlar sergilenmesine engel olmamalıdır.”
Erdoğan Çanakkale Savaşı vesilesiyle 24 Nisan’da bir uluslararası buluşma tertipleyerek milliyetçi tarihçilerin tezlerini benimseme noktasına doğru keskin bir viraj almaktadır: İngilizlerin Çanakkale’ye çıkarma yapacağı ve İstanbul’un düşeceği beklentisiyle 24 Nisan kararlarının alındığı, soykırımın gerçekleştiği bahanesine…
Bu yıl Ermeni Soykırımı’nın yüzüncü yılı. Dünya Ermenilere buna hazırlanıyor. Türkiye’nin son yıllarda izlediği dış politikanın da etkisiyle birçok ülkenin parlamentosu Ermeni Soykırımı yasa tasarılarını onaylama eğilimi içinde. Bu gelişme karşısında Tayyip Erdoğan’ın seçtiği yol, milliyetçi tarihçilerin basmakalıp tezlerine doğru bir ölüm taklası atarak bütün dünyayı karşısına almaktan başka bir şey değildir. Besbelli ki Erdoğan, bunu bilerek yapıyor.
AKP iktidardan indiği gün, AKP’nin kurmay heyetinin içerde Yüce Divan, dışarıda Lahey önüne çıkması büyük olasılıktır. Bu gerçeği gören Tayyip Erdoğan, sırtında yük olarak gördüğü bütün ağırlıklardan kurtulmak istiyor. Uluslararası baskıyı sırtında yük olarak görüyor ve yapmak istediklerini gerçekleştirebilmesi için bundan kurtulma ihtiyacı duyuyor. Bu diktatörlük yoluna doğru giriştir. Ancak diktatörlük yoluna girmeye karar veren dünyaya kulak asmadan bildiğini okumaya cesaret edebilir. Arka arkaya gelen gelişmeler, eşinerek tarihten 16 Türk devletini çıkarıp, Abbas ile bunun önünde poz vererek Batı’ya posta koymak, ardından daha Fransa’daki katliamın kanı kurumamışken matbaalara gece baskını düzenlemek, hemen ardından 24 Nisan buluşması açıklaması bu yolda hızla ilerlediğini açık biçimde göstermektedir.
Bu aynı zamanda Kürtlere verilen gözdağıdır. Kürt hareketine açıkça şu söylenmektedir: Rojava’da elde ettiğiniz başarı ile uluslararası kamuoyunda artan prestijiniz bizim umurumuzda değil, biz bildiğimizi okumaya devam etmeye kararlıyız. AKP Seçimlere karar işi süründürüp ardından Kürt hareketine karşı azgın bir saldırı gerçekleştirmeye karar vermiştir. 24 Nisan buluşması açıklaması aynı zamanda AKP’nin Kürtlere karşı savaş hazırlığı içinde olduğunun göstergesidir.