TÜLAY HATİMOĞULLARI – Diğer Yazıları …
Aradan 8 yıl geçti sevgili Hrant. Ölmeden önce ziyaret etmek istediğin Samandağ’dan üç beş cümle de olsa yazmak istedim. Son yazında ifade ettiğin gibi, bir güvercin ürkekliği ile yine bu topraklarda yaşama konusunda inat ettin. Ahir günlerinde keşke Ermeni olmayanlar olarak bu insanca, kardeşçe ve barışçıl ısrarında daha fazla yanında olabilseydik.
Keşke 1915’in zulmünü, katliamını, tehcirini engelleyebilseydik. Keşke bu dünyayı tekeline almak isteyen egemen güçlere karşı halklar olarak tek vücut durabilseydik. Keşke Alevilerin evleri işaretlenirken; kılıçtan, ateşten ve mermiden geçirilirken çelik kalkan olabilseydik. Keşke Kürtler katledilirken, “Onlar bu coğrafyanın kadim halkıdır ve en az sizler kadar özgürce yaşam hakkına sahiptir” diyebilseydik. Keşke geçen yıl Şengal’de Ezidileri, 100 yıl önce Ermenileri dağlara sürdükleri gibi sürüp katlettiklerinde, IŞİD gibi dönemsel karanlık güçlere karşı güçlü bir ateş yakabilseydik. Keşke Suriye halkını “Nusayri Esad’ı düşürme” bahanesiyle katliama, sürgüne mahkum ettiklerinde, oynanan oyunun farkına varıp savaş karşıtı bir cephe örebilseydik. Keşke, keşke, keşke…
Her sabah uyandığımızda bizlere “keşke” dedirten o kadar şey var ki. Önümüzde bizi bekleyen tehlikelerden biri ve sonra bize kocaman bir “Keşke” dedirtme olasılığı olan Arap-Kürt savaşı. Bize “keşke” dedirten, halkların çıkarına olmayan oyunlarda kraldan daha kralcı kesilmek değil midir? Yaşanan tarihsel olayların sadece bir kaçını tek tek incelediğimizde, dün katledenlerin safına yakın duranların, bugün katledilen olduğunu görmedik mi? Ve sonuçta kazanan bir avuç, kaybeden milyonlar değil mi?
Hrant Ermeni kimliğini özgürlük, kardeşlik temelinde taşıyordu. O bu topraklarda Ermenilere yaşatılan acılara rağmen ebedi düşmanlıktan kurtulmanın ve kardeşleşmenin arayışı içindeydi. Hrant, Yaşar Kemal’in de içinde olduğu Kürt sorununun barışçıl çözümü için oluşturulan Türkiye Barış Meclisi’nin çağrıcılarındandı. Hrant yaşamı boyunca Türkiye’de Kürtlerin, Alevilerin sorunlarına kulak kabarttı. Şu an hayatta olsaydı; Şengal’de, Lazkiye’de, Rojava’da öldürülen, tecavüz edilen, göç ettirilen Arapların, Kürtlerin, Ezidilerin yanında olurdu. Yüreği onlar için atardı. Kalemi onlar için yazardı. Sıcak tebessümünü onlara ederdi.
Ve Sevgili Hrant!
Türkiye’de bir güvercin ürkekliğinde yaşamak için nedenler o kadar çoğalmış ki. Senin katledilmende en önemli paya sahip olan polis amirlerinden biri Cizre Emniyet Müdürlüğü’ne atandı. Geçtiğimiz günlerde çocukları hedef seçen cinayetler işlendi. İlgili şahıs Cizre halkı nezdinde çocukları öldürerek “Kürtlerin köklerini kazıma” projesinin aktörlerindendi. Aşırı tepki oluştuğu ve sözde arandığı için şu an açığa alındı ama senin katledilmene ön ayak olduğu için müdür olarak atanarak ödüllendirilmişti.
Gezi eylemlerinde gencecik fidanlarımız katledildi. Maden işçileri Soma’da, Ermenek’te yerin yedi kat derinliklerinde diri diri ölüm uykusuna yattı. Her gün dört işçinin ölüm haberini alıyoruz. Alevi açılımı bir türlü yapılamadı. Tam tersi muhafazakârlık ve siyasallaşan İslam’ın etkisi eğitim, sağlık, hukuk vb her alana yayıldı. Bugüne kadar elde edilen demokratik haklar AKP’nin çıkardığı yasalarla tek tek elimizden alınıyor. Yargıyı tekellerine aldılar. Onları rahatsız edenleri ya senin gibi öldürtüyorlar ya da cezaevlerine tıkıyorlar. Bu ülkenin demokratikleşmesi için senin de önemsediğin Kürt sorunu oldukça meşru bir zemine oturdu. Ama hala çözümde yeterli yol alınmadı.
Sevgili Ahparig, cebren koparıldığın ülken hakkında keşke daha güzel şeyler yazabilseydik. Ama olmadı. Eminim ki şu an yükseklerden bakıp seninle özdeşleşen sıcak tebessümle “ O topraklara her şeye rağmen sahip çıkın. Bir gün olacak. Hep zalimler kazanmamalı. Bir gün cennet bahçesi olan bu topraklarda rengârenk bir çiçek bahçesi gibi farklılığımızla bir arada yaşayacağız” diyorsundur. Bir umudun yanı sıra bir mücadeledir keşke’lerimiz.