KESK, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü’ne dair “Eşitlik ve özgürlük mücadelemizden vazgeçmiyoruz. İSYAN!” başlığıyla Özel Ek yayınladı, 25 Kasım’da alanlarda buluşma çağrısı yaptı.
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü’ne dair “Eşitlik ve özgürlük mücadelemizden vazgeçmiyoruz. İSYAN!” başlığıyla Özel Ek yayınladı. Özel Ek’in yanı sıra afiş ve bildiri de hazırlayan KESK, 25 Kasım’da alanlarda buluşma çağrısı yaptı.
Çilem Doğan’ın mektubu ile başlıyor
KESK’in 25 Kasım Özel Ek’i, kendisine şiddet uygulayan eşini öldürdüğü için ceza alan Çilem Doğan’ın mektubu ile başlıyor. Yazdığı mektupta, “Kirpiğimiz yere düşmesin” diye omuz omuza mücadeleye devam edeceğiz” diyen Çilem, kızını kadınlara emanet ediyor.
“15 yıl cezayı onayarak Çilem Doğan’ı hapsetmediniz. Siz 8 yaşındaki bir çocuğu ve dünyadaki bütün kadınları hapsettiniz.
Erkek adaletten bir şey beklemedik, beklemiyoruz. Yine bizi yanıltmadı.
Biz kadınlar “kirpiğimiz yere düşmesin” diye omuz omuza mücadeleye devam edeceğiz.
Kızım “Mira Su” siz kadınlara emanet.
Kadın mücadelesi kazanacak.
Tüm kadınları dayanışmanın sıcaklığı ile kucaklıyorum…”
12 yazının yer aldığı Özel Ek’te, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeye ilişkin görüş ve talepler, AKP’nin toplumsal cinsiyete yönelik tutumu, LGBTİ+’ların mücadele süreçleri, ekolojik mücadelede kadınların ön saflarda yer alışları, Türkiye’deki mülteci kadınlar gibi konuların yanı sıra, Boğaziçi Üniversitesi Cinsel Tacizi Önleme Komisyonu’nun (CİTÖK) Ofis Koordinatörlüğü görevini yürütürken kayyum tarafından işine son verilen Cemre Baytok ile İstanbul Sözleşmesini ve alanlardaki yansımaları üzerine bir röportajına da yer veriyor.
Özel Ek’te, “Kabil’de Bir Afgan Kadın: “Şimdi başarı elde ettiğim” her şeyi yakmak zorundayım” başlığıyla bir Afgan kadının Taliban sonrası yaşamına dair anlatının çevirisi, romanlarından alıntılarla Elena Ferrante ve yeni Alman Sineması’nın öncü ismi Margarethe Von Trotta’nın filmleri üzerine yazılar da yer alıyor.
Toplumsal cinsiyete duyarlı bütçe
KESK Eş Genel Başkanı Şükran Kablan Yeşil, “Erkek Şiddeti ve Cezasızlık Politikası Üzerine” toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeye dikkat çekiyor. Yeşil, kadınlarla birlikte, kadınlar lehine planlanmasını önerdiği toplumsal cinsiyete duyarlı bütçe nedir sorusuna işe şu cevabı veriyor;
“Merkezi ve yerel bütçelerin toplumsal cinsiyet perspektifi ile ele alınmasıdır.
Bütçelere toplumsal cinsiyet boyutunun eklenmesidir.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin giderilmesi bu konuda mevcut engellerin kaldırılmasını hedeflemesidir.
Bütçelerin hazırlık uygulama ve denetim süreçlerine kadınların katılımının sağlanmasıdır.
Vergilerin ve harcamaların belirlenmesinde kadınlara ait önceliklerin saptanmasıdır.
Kadınların sürekli işlerde güvenceli istihdamını sağlayacak önlemler ve uygulamalar için düzenlemeler yapılmasıdır.
Kadınların istihdama katılımının önündeki en önemli engellerden biri olan bakım hizmetlerinin (çocuk-hasta-yaşlı bakımı) kamusal olarak sunulmasının sağlanmasıdır.
Kadınların başta sağlık ve eğitim olmak üzere temel hizmetlere ulaşmasının önündeki engelleri ortadan kaldıracak toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifiyle hazırlanan bir politikanın düzenlenmesidir.
AKP, toplumsal cinsiyete karşı hareketin öncülerinden
Barış Akademisyenlerinden Yasemin Özgü, “Dünyada ve Türkiye’de Feminizm ve Toplumsal Cinsiyet Karşıtı Hareketler” başlıklı yazısında,
“Toplumsal cinsiyet karşıtı hareketler, ulusal kimliği korumak için kendi bağlamlarındaki etnik azınlıklar, göçmen grupları veya uluslararası kurumları toplumdaki sorunların kaynağı olarak tanımlayarak günah keçilerini oluşturuyorlar. Milliyetçi aşırı sağ anlatılarda aile, ulusun istikrarı ve bekası için önemli görülüyor. Türkiye’de ise AKP, iktidara geldiği günden bu yana sürdürdüğü feminizm ve LGBTİQ+ karşıtı, nefret söyleminden beslenen aileci politikalarıyla kurumsallaşmış İslamcılık ve Sünni-Türk milliyetçiliği eşliğinde ve otoriter popülist siyaset tarzıyla bu sürece uzun süredir öncülük ediyor.
Kadınlar tüm kimlikleriyle sömürülmekte ve ötekileştirilmektedir
Eğitim Sen Hukuk ve TİS Sekreteri Arzunur Şimşek, “Toplu İş Sözleşmelerini Dönüştürmek Kadınlarla Mümkün” başlıklı yazısında kadınların tüm kimlikleriyle sömürüldüklerini ve ötekileştirildiklerini, hayatın her alanında tahakküm altına alınmaya çalışılan kadınların bu duruma karşı bir direniş içerisinde olduğunu anlatıyor. Şimşek,
“Kadınlar; kadrolu iş güvencesi olmayan kadınlar, işsiz kadınlar, geçici işlerde çalışan kadınlar, KHK’ler ile işlerinden atılan kadınlar, arşiv ve güvenlik araştırmaları ile çalışma hakları engellenen kadınlar aynı zamanda ırkları, etnik kimlikleri, dinleri, renkleri, kültürleri nedeniyle de sömürülmekte ve ötekileştirilmektedir. Bunu yapan tahakkümcü siyaset, kadınsalın etkisizleştirilmesini hedeflemektedir. Her ne kadar son yıllarda emek ve demokrasi mücadelesi zayıflatılmış olsa da biz kadınların sokaktaki mücadelesi yol gösteren bir yerde olmayı sürdürmektedir. Savaş karşıtı eylemler ile mülteci kadınlarla dayanışırken, kadınların katledilişine karşı haykırırken, “İstanbul Sözleşmesi bizimdir!” derken, 8 Martlarda ve onur yürüyüşlerinde büyük kalabalıklar oluştururken, doğanın sınırlarını zorlayan talan edilişine karşı havasına, suyuna, toprağına sahip çıkarken, belediyelerden üniversitelere kadar her alanda demokratik katılımcı yönetimler talep ederken, her yerde erk yerine kadınsal yaşamı yine kadınlar gerçek kılar. Kadınlar, adil ve demokratik yaşamı, ekonomik ve siyasi haklarla herkes için kamusal yaşamı talep ederek, farklılıklarımızla güçlü oluşumuzu ve özgürleşmenin mümkün olduğunu adeta dünyaya duyurur.
LGBTİ+lar, yasaklamalar veya karşı saldırılarla durdurulamazlar
KAOS GL’den Yasemin Öz, özellikle Gezi Direnişi’nin ardından binlerce kişinin yürüdüğü Onur Yürüyüşü’ne yönelik 2014 yılından itibaren yapılan müdahaleleri ele aldığı , “Küresel Muhafazakârlaşmanın Yeni Aracı; LGBTİ+LAR” başlıklı yazısında, “1994-2013 yılları arasında görmezden gelinen ve müdahale edilmeyen LGBTİ+ hareketin kurduğu ittifaklar, insan hakları mücadeleleri ve oluşturdukları bilinç ile toplumsal güç haline gelmiş oldukları kamu otoritelerince görmezden gelinemeyecek hale geldiğinde ve hükümet karşıtı Gezi eylemlerinde aktif rol aldıkları fark edildiğinde, hedef haline gelmeleri de artık kaçınılmazdı” diyor ve ekliyor,
“LGBTİ+lar ülkede 30 yılı aşkın süredir yürüttükleri insan hakları ve onuruna uygun biçimde, ayrımcılığa maruz kalmadan var olma mücadelesinde, başta insan hakları hareketi ve muhalif kesim olmak üzere, geniş bir toplumsal ittifak kurarak ciddi bir yol kat ettiler. Kendi var oluş bilinçlerini edinmiş ve uğradıkları şiddete karşı çıkma yollarını öğrenmiş LGBTİ+lar, dijital iletişim ve bilgilenme çağında, artık geri döndürülemez şekilde yasaklamalar veya karşı saldırılarla durdurulamaz haldeler.”
“Haksız tahrik” indirimi “erkeklik indirimidir”
Avukat O. Meriç Eyüboğlu, “Erkek Şiddeti ve Cezasızlık Politikası Üzerine…” başlıklı yazısında kadını öldüren erkeğe yönelik mahkemelerce uygulanan “haksız tahrik”in, “erkeklik indirimi” olduğunu savunuyor. Eyüboğlu, “haksız tahrik, sadece TCK’nın 29. maddesinde düzenlenen hukuki bir kavram değil! Birçoğumuz için yargının cinsiyetçi yüzünün açıkça ortaya saçıldığı bir kavram. “haksız tahrik” indirimi, “iyi hal” indirimi, suçu işleyen kadınsa işletilmeyen, erkekse bol keseden dağıtılan indirimler! Kelimenin gerçek anlamıyla “erkeklik indirimleri” diyor.
“Devlet bizim sayemizde devlettir. Ben Halkım!”
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası, Genel Merkez Yürütme Kurulu Üyesi İlden Kibar, “Güneşe Yüzünü Dönen Kadınlar” başlığı altında ekolojik sorunların yarattığı doğal felaketlerin en çok kadınları etkilediğini ve bu nedenle kadınların ekolojik mücadelede ön saflarda yer aldığını savunuyor ve kadınların yer aldığı mücadelelerden örnekler sunuyor.
Pandemi sürecinde kadına şiddet arttı
İstanbul SES Anadolu Şubesi üyesi Elif İşcan yazısında, yaşanan pandemi sürecinin kadın ve çocukları birçok alanda eşitsizlik ve şiddet ile karşı karşıya bıraktığına, şiddet yaşandığında ulaşılabilecek kurumların yetersizliğine, uygulanan kamu politikaları olmamasına dikkat çekiyor. İşcan, İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmamasının şiddet olaylarının artmasına neden olduğunu savunuyor ve kadın dayanışmasına vurgu yapıyor.
Sağlık bütçesi, sağlık çalışanlarını ve toplum sağlığını öncelemelidir
TTB Merkez Konsey Üyesi Doç Dr Deniz Erdoğdu, şehir hastaneleri adı altında yapılan hastanelerin hasta ve hastane çalışanlarına uygun şartlarda inşa edilmediğini ve salgının hiç hesaba katılmadığını savunuyor ve taleplerini sıralıyor;
“Türk Tabipleri Birliği olarak, kamu yararı olmayan Şehir Hastanelerinin kamulaştırılması gerektiğini düşünüyoruz. Boşaltılan halka ait devlet hastanesi binaları tekrar sağlık hizmeti için kullanılmalı, bazı çevrelerin eline geçmemelidir. Sağlık bütçesinin sağlık çalışanları ve toplum sağlığını öncelemesi bir gerekliliktir. Çalışanların mesleki bağımsızlığı için meslek örgütü ve sendikada örgütlenmesinin önündeki engeller kaldırılmalıdır.”
Dergiyi okumak içim tıklayınız.