İlk kitabı ‘Hallaç’ yayımlandığında yıl 1960. Kitap, “Nothing is more real than nothing” diyen Samuel Beckett’in “hiç”e dair söylediklerini ima eden varoluşçu izler taşımasıyla ya görmezden gelinmiş, ya da “anlamaramatanrıları”nca eleştirilmiş. Yok sayılma serüveni de böyle başlamış Leyla Erbil’in: her türden iktidarın canını sıkan uzlaşmama, yanaşmama hali ile bugün tam 82 yaşında.
bu kitap hiçbir ‘ödül’e katılmamıştır
Leyla Erbil’in hem kendisini, hem eserlerini anmak bu satırlara sığmayacak denli özgün, çetin. II. Yeni şiirinin düzyazıdaki temsicisi biraz da Erbil. Tuhaf uzamların, tuhaf bir dilin, kendi ürettiği tuhaf noktalama işaretlerinin, iki romanını isimlendirecek “tuhaflıkların” yazarıdır. Anlatıcı olmayan poetik tutumu ile bugünün “reklamadaçıkarımyazarları” ndan farklıdır. Bugüne kadar yayımlanmış on kurgu metninin hepsinin girişinde kitaplarının hiçbir yarışmaya, “ödül” e katılmadığını özellikle belirterek edebiyat dünyasına da göndermede bulunur. Bu gönderme, “Cüce” isimli novellasında açık eleştiriye dönüşür. Tüm yapıtlarında Freud ve Marks’ın etkisinde şekillenmiş bir söylem biçimi vardır. Ya da en önemlisi alaycıdır Leyla Erbil; kara mizahın, küçümsemenin amacı kolay tüketilir olmak değildir elbet. Mutsuzluğun ve isyanın dilidir alay onda. Aile terörüne, geleneklerin cenderesine sıkışmışlığa, bu cendereden çıkmak isteyip de bedel ödemekten kaçanlara, bu kaçışların yarattığı ikiyüzlülüğe isyan ve öfke…
deli kadın… hiç sen anlaşılmadın
Tekrarlamalara dayalı, yer yer epik anlatım özelliklerinden yararlanılmış söyleyiş ritimlerine uzanan dili ile çizgisel olmayan bir kurguyu yaratır yazar. Geçmiş ve bugün içiçedir, yerleştirilmiştir (installation) onun metinlerinde. Geçmişten bugüne kalanların mekanına dönüşür İstanbul “deli dil” i olan kadınların sesinde: cinselliğini yaşayamamış, aile kurumunun şiddetine maruz kalmış, alaycılığı gücünden gelen kadınlar. Talan edilmiş, iktidarlarca kimlikleri ve tarihi silinmeye çalışılmış İstanbul’u kimi zaman “Vapur” da devrimci bir ses ile, kimi zaman “Karanlığın Gün”nde “yazarannekız” aracılığı ile dinleriz. Tarihe, güncel gelişmelere (Kürt sorununa, 19 Aralık katliamına, Hrant Dink cinayetine, Sivas katliamına…) dayalı göndermelerin eksik olmadığı yapıtlarında temelde birey olgusunu sorgular. Din-töre-gelenek üçgeninde birey olmanın karşısına dikilen güçlere karşı savaşın dili ile karşılaşırız onun eserlerinde. Anlam kaymalarına açık metinler, yaratılan “Leylaca” dil ile de erk’i bozar, yıkar. Teşhisi ve tedavisi olmayan klinik kişilikler atipiktir; kimi zaman kapanmış, kimi zaman kapatılmıştır. Tescilli deliliğin yanı sıra hayata karşı bir tavır olarak da delirme halini çıkarır karşımıza yazar.
Gertrud Stein’ı, Samuel Beckett’ı, James Joyce ve Sartre’ı anıştıran temsiliyeti Edip Cansever’in “Ben Ruhi Bey Nasılım?” ya da “Çağrılmayan Yakup” izleğinden düşer içimize. Şiire hep çok yakındır yazdıkları.
güzel insan
1970 yılında Türkiye Sanatçılar Birliği, 1974’te Türkiye Yazarlar Sendikası kurucularından olup, PEN Yazarlar Derneği üyesidir. 1961 yılında Türkiye İşçi Partisi üyesi olan Leyla Erbil, aynı partinin Sanat ve Kültür Bürosu’nda görev almıştır. Bugüne değin hiçbir edebiyat ödülüne katılmasa da PEN Yazarlar Derneği tarafından 2002 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ne ülkemizden ilk kadın yazar adayı olarak gösterilmiştir.
İnsanı toplumdan, toplumu bireyden ayırmayan, sorumlu aydın tavrıyla çağdaşı onlarca yazardan ayrılan Leyla Erbil, “bilici”lerden ve “bilgici”lerden uzak yazmaya devam ediyor. Tuhaf insanları seven Erbil İş Bankası Yayınlarınca yayımlanan son romanı “Tuhaf Bir Erkek” ile 82 yaşında okuyucuları ile yeniden buluştu. Yıllar önce yazmış olduğu “Tuhaf Bir Kadın” romanında düzenin bekçisi annesinden kurtulmaya çalışan kadın karakterin edebiyat çevresinde gezinmesiyle başkaca bir iktidarın içine düştüğünü görmüştük. “Tuhaf Bir Erkek”te ise “gorgo”da cisimleşmiş iktidarın gazından, suyundan, şiddetinden nasibini almışları görmek mümkün. Ve bu “gorgo”lar, eklektik olmayan bir düz çizgide hayatlarımıza kast ederken çizilir Tuhaf Bir Erkek’te.
“Güzel insan” sıfatını elde edecek az yazarın kaldığı ülkemizde yazıyı onun tümceleri ile bitirelim: c. ertesi anneleri kaybedilen oğullarının ve kızlarının acısını bekliyor galatasaray’da mekteb-i sultani’nin muhkem içeriye de dışarıya da kimseyi sızdırmayan olağanüstü kültürümüzün bekçi kapısının dibinde oturarak. (Tuhaf Bir Erkek- İş Bankası Yayınları s. 80)