Tayyip Erdoğan da sonunda Başbakan ve Bakanları gibi “Çözüm süreci iyi gidiyor; mutlaka sonuca götüreceğiz” demiş. Arkasından da bin bir tehdit savurmuş. Sonuca götürmek istediği Kürt sorununu çözmek ve Kürtlerin özgür ve demokratik yaşama kavuşması mıdır, bu net değil? Çünkü Tayyip Erdoğan’ın konuşmalarında şimdiye kadar Kürtlerin kendi kimliği ve kültürleriyle, kendilerini yönetmesiyle özgür ve demokratik yaşama kavuşması gibi bir yaklaşım yok. Ancak çözüm süreci denildiğinde toplum ve demokrasi güçlerinin anladığı Kürt sorununun çözülmesidir. Kastamonu’nun sokağında bir insana ”Çözüm süreci dendiğinde ne anlıyorsun” diye sorulduğunda “Kürtlerin sorunlarının çözülmesini anlıyorum” der. Dolayısıyla çözüm süreci dediklerinde Cumhurbaşkanı da, Başbakan da, bakanlar da toplum karşısında Kürt sorununun çözümü konusunda bir taahhüt altına girmiş oluyorlar.
Ancak AKP Hükümeti yıllardır bir süreçten söz etse de Kürtlerin taleplerini karşılayarak, sorunlarını çözmek için ciddi hiçbir adım atmamıştır. Yıllardır süreç iyi gidiyor diyerek topluma umut verip iktidarlarını sürdürmeyi hedeflemiştir. Şu anda da böyle bir siyasi tarzla hareket ettikleri görülmektedir. Zaten Tayyip Erdoğan “Çözüm süreci sürüyor” derken de tehdit ve şantajda bulunmuştur. Şımarıklığa, yani halkın direnişine ve baskıları protestosuna izin vermeyeceğiz demiştir. Bu gerçeklik bile bir çözüm niyeti olmadığını gösteriyor. Süreçten sadece toplumu aldatmak için söz ettikleri anlaşılıyor. Yoksa neden tehdit etsinler? Çünkü gerçek bir çözüm süreci olsa, bunun barış ve istikrar getireceğini bilirler. Kürtler huzursuz ve mücadele içindeyse, hükümetin politikalarına inanılmadığı içindir. Hükümetin uygulamaları, çözüm niyeti olan bir Hükümetin uygulamaları olmadığı içindir. Hükümet, çözüm iradesini ortaya koysa ve bunu kamuoyuna deklare etse, Kürtler de, Türkiye kamuoyu da rahatlar. Ancak AKP Hükümeti süreç kavramını iktidarını sürdürmek için araçsallaştırdığı için herkes tedirgin ve rahatsızdır.
Çözüm programı olan bir hükümet tehdit ve şantaja başvurmaz. Her ağızlarını açtıklarında tehdit ve şantaj yapmaktadırlar. Kürt halkı için bu tehdit ve şantajlar yeni değildir. Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca Kürtlere zaten hep tehdit ve şantaj yapmıştır. 1980 12 Eylül askeri faşizm dönemi, 1990’lı yıllar bu tehdit ve şantajın günlük olduğu yıllardır. Kürtler üzerinde görülmedik zulüm ve baskı yapılmış ama Kürtler yine de özgürlük istemi ve mücadelelerinden vazgeçmemiştir. AKP Hükümeti döneminde de yüzlerce sivil insan katledilmiş, on binlerce insan tutuklanmış ama Kürt halkı direnişini yine sürdürmüştür. Erdoğan’ın yıl değerlendirmesi konuşmasında yaptığı tehdit, 2015 yılında da Kürtlere karşı savaşı sürdüreceklerinin ilanı olmuştur. Bu kafanın Kürt sorununu çözmesi zordur.
Bu tehdidi yapan kafa, çözüm süreci devam edecek derken oyalamayı sürdüreceğiz demek istiyor. Bu kafa ve mantığın “Süreç devam edecek” demesini başka türlü anlamak mümkün değildir. Zaten son günlerde Hizbulkontra pratiğini yeniden ortaya koyacaklarını gösteren açıklamalar yapmaları, çözüm için bir niyetlerinin ve politikalarının olmadığını göstermektedir.
Kürt Halk Önderi AKP’yi çözüme zorlamak ve hiçbir bahaneye sarılmalarına fırsat vermemek için bir müzakere taslağı sunmuştur. Tartışılacak ve çözüme ulaştırılacak her konu bu taslakta vardır. Kürt Halk Önderi, çözüm başlıkları üzerinde en geç 10 Aralık’ta müzakereye başlayalım ve 15 Şubat’ta bitirelim; 15 Şubat’tan sonra da iki ay içinde pratikleşme sürecini tamamlayalım demiştir. Ancak amaç oyalama olduğu için şu gerekçe, bu gerekçe derken taslağın sunumundan bir aydan fazla zaman geçtiği halde müzakereler başlamamıştır. Müzakereyi yapacak heyetler ve kurullar oluşturulmamış, özgür müzakere koşulları sağlanmamıştır. Açıkça daha önceki 5-6 seçim ve referandum öncesi olduğu gibi süreçten söz edip bir seçim daha kazanmayı önlerine koymuşlardır. Şu andaki tutum ve pratikleri de bundan başka bir şey göstermemektedir.
Sanırız HDP Heyeti yeniden İmralı’yla görüşmeye gidecektir. Her defasında bir hafta ya da on gün gecikmeyle, tamamen Kürt Halk Önderi’nin verdiği takvimi aşındırma ve bu temelde seçime müzakere ve çözüm taslağını tamamlamadan girmek hedeflemektedir. Kürt Halk Önderi hep teşvik etmekte ve çözüm zeminini yaratmak için pozitif bir yaklaşım göstermektedir. HDP heyeti de olumlu açıklamalar yapmaktadır. Ancak bunların hiçbirisi AKP’ye adım attırmaya yetmemiştir. Çünkü toplum ve demokrasi güçlerinin çözüm baskısı yetersizdir. Halbuki doğru politikalar, doğru araç ve mücadele yöntemleriyle desteklenmezse sonuç alıcı olmazlar. Bu yetersiz kaldığı için AKP Hükümeti Kürt Halk Önderi ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin çözüm için attığı adımları ve ürettiği projeleri bir oyalama ve zaman kazanma olarak kullanmaktadır. Bu nedenle AKP Hükümeti’ne “Çözüm süreci diyorsan, o zaman müzakere et ve ciddi adımlar at” denilmeli ve bunun mücadelesi yapılmalıdır.
Kürt Halk Önderi ve Kürt Özgürlük Hareketi müzakere ile çözüm seçeneğini sürekli açık tutuyor ama çözüm AKP’nin insafına bırakılamayacağından, demokrasi güçlerinin ortak hareket ederek Türkiye’nin demokratikleşmesini ve Kürt sorununun çözümünü gerçekleştirme seçeneğini de her zaman birincil ve temel seçenek olarak görmektedir. Kürt Özgürlük Hareketi’nin, demokrasi güçlerinin ittifakı ile 2015 seçimlerine HDP çatısı altında girme seçeneğini desteklemesi de bu nedenledir.
(Bu yazı Özgür Gündem gazetesinden alnımıştır.)