Aralarında çevre dernekleri, meslek örgütleri, Bursa Barosunun da bulunduğu yaşam alanı savunucusu kurumlar İznik Gölü ve çevresinde yaşanan çevre katliamlarının durdurulmasını istedi.
Bursa Barosu, Bursa Tabip Odası, TMMOB Mimarlar Odası Bursa Şubesi, TMMOB Şehir Plancıları Odası Bursa Şubesi, DOĞADER, İznik Çevre Platformu, Nilüfer Kent Konseyi, Bursa Çevre Platformunun imza attığı açıklamada Marmara ve Bursa’nın değerli su kaynağı İznik Gölü’nün, pek çok suç ortağı bulunan bir cinayete kurban gittiği belirtilerek yaşanan çevre cinayetlerinin failleri şöyle sıralandı:
- Milyonlarca metreküp su hakkı olduğunu iddia edip borularla su çeken ve bunu Gemlik Serbest Bölgesi’ne de sattığı duyulan sanayi tesisi
- Gölü besleyen akarsulara baraj yapan DSİ
- Kontrolsüz tarımsal ilaçlama yapan yetiştirici ve bunlara göz yuman İl Tarım ve Orman Müdürlüğü
- Göle dolgu yapan belediye
Bunlar yetmezmiş gibi, göl civarında açılan taş ocakları, maden çalışmaları ve hatta Yenişehir Kirazlıyayla köyündeki maden zenginleştirme tesisine su aktarma çabaları da cabasıdır.”
Göl suyu çekildi
Tüm dünya küresel iklim değişiminin pençesinde ve canlı varlık kaybının hızlandığı günleri yaşarken, kıt doğal kaynakların yağmalanmasının sürdüğüne işaret edilen açıklamada “Ülkemiz yakın bir gelecekte hem nüfus artışı hem de tatlı su kaynaklarının azalıp kirlenmesi nedeniyle su kıtlığı yaşayacak ülkeler içinde gösterilmekte, bu yetmezmiş gibi Ortadoğu'dan iklim göçmenlerinin akınına maruz kalabileceği değerlendirilmektedir. Seller zıttı olan kuraklıkla birlikte hayatımıza girmiştir. Göl kıyısındaki Mustafalı Mahallesi’nde daha 6 ay önce hiç görülmemiş fırtına ve sel yaşanmışken, göldeki çekilme, kuraklık tehdidi, herkesin göreceği gibi ve hiç olmadığı kadar gerçektir” denildi.
“DSİ ‘ekosistem temelli’ su yönetimine geçilmelidir”
İznik Gölü ve havzasının, özellikle 1990’lardan başlayarak, evsel, endüstriyel, tarımsal kirliliğin yanı sıra yağma ve talandan en çok etkilenen bölgelerden biri olduğunun altı çizilen açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Kirlilik ve su kaybının yanında, yanlış su politikaları canlı yaşamını olduğu kadar gıda güvenliğini de doğrudan olumsuz etkilemektedir. İnsan kaynaklı küresel iklim krizinin yanı sıra, Türkiye'nin sulak alanlarının korunması için anayasal görev verilen kurumlardan olan DSİ, sulak alanları besleyen doğal su kaynakları üzerinde birbiri ardına Karasu ve Orhangazi gibi baraj ve göletler inşa ederek, projelerini “ekonomik büyümeye katkı” olarak görüp savunmaktadır. Bunun gibi, İznik Gölü’ne Yenişehir Boğazköy’den yıllık 200 milyon metreküp su aktarma projesi fantezi olup, zaten kirli olan bu suyu taşımak astarı yüzünden pahalıya gelecektir. Amik Gölü gibi sulak alanlarda yıllarca yaptığı kurutmaların hatalı olduğu ortada olan DSİ, köklü bir kurum olmasına karşın, burada da bilime karşı inat etmektedir. Oysa tüm ülkede, DSİ'nin ekolojik dengeyi gözetmeyen “su bütçesi temelli” göl yönetimi stratejisi yerine “ekosistem temelli” su yönetimine geçilmelidir.”
“Cargill’in su tüketiminin de yeniden değerlendirilmeli”
Son yapılan imar planı değişiklikleriyle yine kayrılan Cargill’in su tüketiminin de yeniden değerlendirilmesi gerektiğine işaret edilen açıklamada, “Cargill'in hammadde olarak işlediği mısırın, hem de üretim teknolojisinin su ayak izi çok yüksektir. Stratejik yeraltı sularının, insan sağlığına zararlı nişasta bazlı şeker üretimi için kullanılmasının önüne geçilmelidir. Bu yapılmadıkça su kaybının engellenmesi mümkün değildir. O nedenle Bursa Barosu, Mimarlar Odası, Şehir Plancılar Odası, Doğader ve yurttaşlar olarak, 25 yıldır olduğu gibi yine plan değişikliklerini yargıya taşımış bulunuyoruz. Bilimsel araştırmalar göstermektedir ki, göl suyu zirai ilaç kirliliği açısından 4. sınıf, yani kirli sudur. Balıklarda ve bitkilerde ağır metal kirliliği tespit edilmiştir. Küresel ısınmaya bağlı iklim anormalliklerinin devam edeceği bilimsel raporlarla ortaya konmuş iken, ülkemiz ve Marmara Bölgesi de bundan etkilenmeye devam edecektir. Uzmanlar, olumsuz süreci yavaşlatabilmek için doğayla uyumlu projelere, şehir düzenlemelerine ağırlık verilmesine ve su tasarrufuna dikkat çekiyorlar. Küresel iklim krizinin etkilerinin her geçen gün aratarak hissedildiği günümüzde, değeri parayla ölçülemeyecek olan başta su kaynakları ve biyoçeşitlilik mutlak olarak korunmalı ve bozulanların rehabilite edilmesi gerekmektedir” denildi.
“İznik Gölü’ne sahip çıkılmalıdır”
Bursa’nın 1/100000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda belirtilen Su Ana Planı ve Acil Eylem Planının gelecek kuşaklar için mutlaka geç olmadan yapılması ve uygulanması gerektiği vurgulanan açıklamada şöyle denildi: “2010–2020 döneminde iklim değişikliği ile mücadele yönünde yapılacaklara rehberlik edecek stratejiler doğrultusundaki kararlara aykırı işlemler yapılmaktadır. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli Dördüncü Değerlendirme Raporu’na göre Türkiye, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden en çok etkilenecek bölgeler arasında bulunan Akdeniz Havzası’nda yer almaktadır. Bu bağlamda Türkiye’nin su kaynakları için hassasiyet gösterilmeli ve İznik Gölü’ne sahip çıkılmalıdır.”
İl yöneticilerinin göl ve havzasındaki yıkımın başlıca sorumluları olduğunun altı çizilen açıklamada; “Tüm doğal kaynaklarda gelecek kuşakların hakkı vardır. İklim krizi, biyoçeşitliliğin azalması ve tüm canlıların varlık nedeni olan su, siyasete kurban edilmeyecek kadar önemlidir. Su ticari bir meta değil, tüm canlılar için bir haktır” denildi.
(Evrensel)