Koronavirüs salgınıyla mücadelenin kilit unsuru sağlık çalışanları. SiyasiHaber, virüsle mücadelede en ön safta yer alan sağlık çalışanlarının sorunlarını ve taleplerini Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Eş Genel Başkanı Gönül Erden ile konuştu.
SiyasiHaber
Koronavirüsle mücadelede hiç kuşkusuz sahada en ön safta yer alan kesim sağlık çalışanları. Türkiye’de koronavirüs’ün seyri ne durumda? Alınan önlemler yeterli mi? Türkiye sağlık çalışanlarını koruyabiliyor mu? Ekipman eksikliği sürüyor mu? Sağlık çalışanlarına test yapılıyor mu? Hayat eve sığar mı? Tüm bu soruları Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Eş Genel Başkanı Gönül Erden cevapladı.
Türkiye’de koronavirüs salgını nasıl bir seyir izliyor?
11 Mart tarihinde resmi olarak tanılı ilk hasta açıklaması yapıldı. Bugün itibarıyla dünyada virüsün yayılım hızına baktığımızda, Türkiye’de yayılımın çok hızlı yükselişe geçtiği ortada. Açıklanan Covid-19 tanılı hasta sayına karşılık ölüm oranıda çok hızlı yükseliyor. Maalesef Türkiye’de korona salgınının erkenden, daha hızlı kontrol altına alınması başarılamadı. Hong Kong, Singapur, Kore gibi örnekler üzerinden baktığımızda, Türkiye’nin bu iyi örnekler arasında yer almadığı, kötü örnekler rotasında yol aldığı görülüyor.
‘Türkiye’nin salgına karşı bir stratejisi yok’
Türkiye’de koronavirüs salgını karşısında alınan önlemler neler, bu önlemleri yeterli görüyor musunuz?
Sağlık Bakanlığı ve hükümetin almış olduğu pek çok tedbir var. Hiç bir tedbir alınmadı demek doğru değil. Ama bu tedbirlerin yetersiz olduğunu, bu tedbirlerin alınmasında geç kalındığını net bir şekilde ifade edebiliriz. Dünya’da ilk Çin’de Aralık sonu itibarıyla Covid-19 salgını çıktı. Sonra İran ve Avrupa ülkelerine bu yayılım başladığında Türkiye Hükümeti ve Sağlık Bakanı bütün değerlendirmelerini “hala ülkede tanı konulmuş Covid-19 hastası yok” üzerinden yaptı. Oysaki bu süreç zarfında bütün bu hazırlıkların, planlamalrın yapılıyor olması gerekiyordu. Covid-19 salgınıyla mücadele konusunda kritik noktada duran kurumlar üzerinden bu tedbir ve hazırlıkların yapılmış olması gerekiyordu. Ama maalesef bu hazırlıkların pek çoğu ilk tanılı hasta ortaya konulduktan sonra ortaya çıktı. Hükümetin ve Sağlık Bakanlığı’nın genel bir stratejisinin olmadığı, çok daha günü birlik, çok daha anlık hareket ettiği, anlık karşılaştığı sorunlar üzerinden genelgelerle tedbirler ilan ettiğini görüyoruz. Bu yüzden geç kalındığını ve yetersiz kalındığını ifade edebilirim.
Hastanelere dönük, sağlık kuruluşlarına dönük, çok erkenden, salgın Türkiye’ye gelmeden öne acil eylem planlarının hazırlanması, bu acil eylem planlarına göre hazırlıkların yapılmış, bitmiş olması gerekiyordu. Sağlık çalışanı sayısından malzemesine, hastanelerin genel durumundan yatak kapasitesine kadar pek çok hazırlığın yapılmış olması gerekiyordu. Ama maalesef bunun yapılmadığı, hala hastanelerde yaşanan eksikliklerle ortada.
“Sağlık çalışanları korunmadan, toplum korunamaz”
Salgınla mücadelede sağlık alanı ve çalışanları büyük öneme sahip. Sağlık alanında ne gibi çalışmalar yapıldı, önlemler alındı. Bu alanda eksiklikler ve yetersizlikler neler?
Salgınla mücadele konusunda sağlık alanı ve sağlık emekçileri çok kritik bir nokta da duruyor. Gerek salgının kontrol altına alınmasında gereksede bu salgınla mücadele konusunda yapılacak tedavi noktasında ve müdahaleler boyutuyla çok kritik bir noktada duruyor. O yüzden de bu alana dönük özel bir planlamanın yapılmış olması gerekiyordu. Hastanelerin acil eylem planı Covid-19 tanılı ilk hasta tespit edildikten bir hafta sonra çıktı. Sağlık emekçilerinin korunmasına yönelik herhangi bir hazırlık yoktu ve nitekim bugün bu Covid-19 tanılı sağlıkçı arkadalarımızın çıkmasıyla da somutlandı. Bu kadar kritik noktada duran bir alana ilişkin hazırlığın eksik ve yetersiz yapılması, salgının bu kadar hızlı yayılımında temel etkenlerden biri. Çünkü sağlık alanı sadece tedavi alan değil aynı zamanda koruyucu alan. Salgının kontrol altına alınmasında da kritik bir noktada duruyor.
Dünden bugüne sağlık çalışanları alanda ne yaşıyor? Alanda ciddi bir panik hali var, kaos var, kriz var. Çünkü sağlık çalışanlarına herşeyden önce bilgi verilmiyor. Bir şeffaflık yok. Genel olarak Türkiye’deki salgının durumu nedir? Boyutu nedir? den tutalım da hastanelerde yatışı yapılan, testi yapılan Covid-19 tanısı konmuş hastaya kadar hiçbir bilgi arkadaşlarımıza verilmiyor. Oysaki herbir Covid-19 tanılı hasta ya da Covid-19 şüpheli hastayla direk temas halindeler arkadaşlarımız. Bütün bunların sonuçlarını bilmedikleri içinde kendilerini korumaya dönük ciddi bir belirsizlik var. Şeffaflık bizim açımızdan çok kritik biryerde duruyor. Bunu bilmemiz hem kendimizi hem bir bütün olarak çevremizi korumak açısından çok önemli.
Bir başka temel sorunlarımızdan biri de, sağlık çalışanı sayısının azlığı. Bu elbette Covid-19 salgınıyla ortaya çıkmış bir durum değil. Biz uzun yıllardır sağlık hizmetlerinin eksik sağlık emekçisiyle yürütüldüğünü defalarca ifade ettik. Covid-19’la beraber bu eksikliğin daha da derinleşeceği, buna bağlı olarak iş yükünün artacağı ve çalışma koşullarının daha da kötüleşeceği ortada. O yüzden de buna yönelik de bir planlama yok. Önerimizi defalarca yaptık, bir kez daha yapıyoruz. Sağlık Bakanlığı 32 bin sağlık personeli alınacağını söyledi. 18 bin ebe, hemşire ve doktor alacaklarını, 14 bin de kamu işçisi alacaklarını açıkladı. Birincisi şunu söyleyelim. Alandaki sağlık emekçisi ihtiyacının oturulup sağlık örgütleriyle beraber net tariflenmesi gerekiyor. Ne kadar sağlık emekçisi ihtiyacı var? Hangi branşlarda, hangi alanlarda, hangi meslek grubunda. Bunun güncel bir planlamayla net olarak tariflenmesi gerekiyor. Bunun üzerinden bir alımın yapılmış olması gerekiyor. Bu alımların hepsi de güvenceli, kadrolu bir alım olması lazım. Maaleef Sağlık Bakanı’nın açıkladığı 32 bin sağlık çalışanı sözleşmeli olarak alınıyor. Yani güvencesiz istihdama devam ediyorlar. Güvenceli çalışma modelinin ne kadar kıymetli olduğu Covid-19’la beraber çok daha net ortaya çıktı.
Yöntem de çok belli. Yüzbinlerce ataması yapılmayan sağlık emekçisi var. Binlerce Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edilen deneyimli arkadaşlarımız var. Güvenlik soruşturması bahanesiyle atamaları yapılmayan binlerce genç arkadaşımız var. Bunlar, sağlık emekçisi ihtiyacını giderme noktasında yeterlidir. Sadece bu palanlamanın yapılmış olması gerekiyor. Bu planlamaya biz sağlık örgütlerini de dahil etmesi gerekiyor Sağlık Bakanlığı’nın.
Koruyu ekipman meselesi sürekli gündemde. Siz sürekli alandasınız. Hastanelerin ve sağlık çalışanlarının koruyucu ekipman sıkıntısı var mı?
İktidar, Sağlık Bakanlığı biz sağlık emekçilerinin sağlığını koruyamadığı zaman toplumun sağlığını da koruyamaz. Maalesef alanda yaşadığımız bütün sorunlar sonucunda ortaya çıkıyor ki, bizlerin kendi sağlığımızı korumaya dönük bu tedbirleri almıyorlar. Çalıştığımız her birime göre, her servise göre, yaptığımız her işleme göre kişisel koruyucu ekipmanın olması gerekiyor. Kişisel koruyucu ekipman tek tip değildir. Her yerde aynı kişisel koruyucu ekipman kullanılmaz. Bunun yeterli sayıda, uygun nitelikte, uygun kalitede bütün sağlık çalışanları için sağlanması zorunluluktur. 6331 sayılı yasaya göre de sorumluluktur, Dünya Sağlık Örgütü’nün bilimsel rehberlerine göre de zorunluluktur, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre de zorunluluktur. Bu kurum amirlerinin keyfiyetine bırakılacak bir durum değildir. Bu mali bütçe üzerinde hesağlanıp, bu dönem bu kadar idare edin, idareli kullanın denebilecek bir durum da değildir. Bizler çok net biliyoruz ki, dünyanın 7. büyük ekonomisi olmakla övünen, ‘sağlıkta dönüşüm programıyla çığır açtık’ diyenler, bugün sağlık çalışanlarına maalesef ki en basit bir cerrahi maske ve eldiveni veremiyorlar.
“Öncelikle tanılı hastayla, şüpheli hastayla temas edenler olmak üzere tüm sağlık çalışanlarına test yapılmalı”
Salgının yavaşlatılmasında ve özellikle de sağlık çalışanları açısından Covid-19 testinin önemini biliyoruz. Sağlık çalışanları sürekli hastalarla ve şüphelilerle temas halinde. Sağlık çalışanlarına Covid-19 testi yapılıyor mu?
Covid-19 testinin öncelikle tanılı hastayla, şüpheli hastayla temas eden bütün arkadaşlarımız olmak üzere sağlık çalışanlarının tamamına yapılması gerekiyor. Bu testin sonucuna göre de koruma tedbirlerinin sağlanması gerekiyor. 14 günlük koruma tedbirinden tutalım da bu testin belli periyotlarla tekrarlanmasına kadar. Ama işyerlerinde arkadaşlarımızın bütün taleplerine rağmen ‘ben şüpheli hastayla çalıştım’, ‘tanılı hastaya baktım’ demelerine rağmen maalesef ki yapılmıyor, çok sınırlı sayıda yapılıyor.
Sağlık çalışanlarına ücretsiz servis hakkı sağlanmalıdır. Bakanlık tarafından sağlanmış sadece sağlık çalışanlarının kullanacağı temiz, bakımı yapılmış, dezenfekte edilmiş servislere ihtiyaç var. Bu salgının kontrolü açısından zorunluluktur. Hastane içi enfeksiyonun dışarı gitmemesi, dışarıdaki enfeksiyonun içeri gelmemesi açısından. Cumhurbaşkanlığı’nın yayımladığı, belediyelerin inisiyatifine bırakan, onlaruygun görürse toplu taşımanın ücretsiz kullanılması genelgesi biz sağlık çalışanlarının taleplerini karşılamıyor. Ücretsiz ulaşım temel bir haktır, önemlidir, kıymetlidir ama bugün salgınla mücadele konusunda yeterli bir önlem değildir.
Sağlık emekçisi arkadaşlarımız salgını evlerine taşımamak için evlerine gidemiyorlar. Yine Cumhurbaşkanlığı’nın aynı genelgesinde ücretsiz kamu sosyal tesislerinin kullanılabileceği ifade ediliyor. Kamu sosyal tesislerinin kullanılmasında gerekçe olarak, ‘zaman tasarrufu ve mesai kaybını önlemek amacı’ gösteriliyor. Sağlık alanıyla örtüşmeyen bu gerekçeleri kabul etmediğimizi bir kez daha ifade ediyorum. Keşke o genelgede gerekçe ‘sağlık çalışanlarının çalışma koşullarının düzeltilmesi, uygun dinlenme koşullarının sağlanması, sağlığının korunması’ olsaydı.
Bütün sağlık emekçilerine işçi sağlığı ve güvenliği kurulları bu dönemde Covid-19 salgınına ilişkin her türlü eğitimi hızlıca vermesi gerekiyor. Bilimsel rehberler ışığında, koruyucu ekipmanın kullanılmasından, hastaya yaklaşımdanhastane dezenfeksiyonuna kadar bütün eğitimlerin bütün sağlık emekçilerine hızlıca verilmesi gerekiyor. Çünkü Covid-19 salgını yeni karşılaştığımız bir salgın. Buna dair alanda ortak bir bilginin olması açısından bu eğitimler şart.
“Dünyayı tehdit eden bir salgınla tek merkezden mücadele esilemez”
Sağlık Bakanlığı Covid-19 salgınıyla mücadele TTB, SES gibi sağlık örgütleriyle koordineli bir şekilde çalışmayı tercih etmiyor. Hatta ötekileştiriyor. Bunu neye bağlıyorsunuz? Eşgüdümlü çalışmanın salgınla mücadelede önemi nedir?
İktidar temel yaklaşımı olan tekçi bir anlayışla kendi sürecini yürütmek istiyor. Sağlık Bakanı ile ilk Covid-19 tanısının konulduğu günün ertesinde sağlık örgütleri olarak görüştük. O görüşmede eleştirilerimizi ve önerilerimizi ifade ettik salgınla mücadele konusunda. Her sağlık örgütü bu süreçte işbirliğine, ortaklaşa çalışmaya hazır. Bu salgınla mücadele konusunda üzerimize düşeni yapma noktasında çok net ifadelerde bulunduk. Bu sürecin ortaklaşa gitmesi gerektiğini ifade ettik. Ama maalesef Sağlık Bakanlığı o görüşmeden bugüne bizimle herhangi bir temas kurmuş değil. Biz bütün bunlara rağmen sorunları, eleştiri ve önerilerimizi yazılı olarak bakanlığa bildiriyoruz. Her yazımızda da bu ortaklşa çalışmanın ve işbirliğinin niye gerekli olduğunu ve buna hazır olduğumuzu da ifade ediyoruz. Bütün dünyayı tehdit eden bir salgınla tek merkezden başa çıkamazsınız. O yüzden bu işin öznesi olan sağlık örgütlerini sürece dahil etmek zorundasınız.
Sağlıkta dönüşüm programı, sağlık alanını felç etti
Bildiğiniz gibi iktidar bir süre önce ‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı devreye soktu. Neydi bu dönüşüm programı? Covid-19’la mücadelede bu programın ne gibi etkileri oldu.
Sağlıkta dönüşüm programı birinci basamak koruyucu sağlığı yok etti. Sağlık ocaklarını aile hekimliklerine çevirdi. Aile hekimliklerini muayeneciliğe çevirdi. Koruyucu basamağı neredeyse yok etti. Bir ülkede sağlığın toplumsallaşması ya da toplumun sağlıklı olmasının temel ilk koşulu birinci basamağın güçlü olmasıdır. Birinci basamak güçlü olmadığında sadece Covid-19 değil benzeri pek çok salgınla mücadelede, pek çok benzeri bulaşıcı hastalıkla mücadelede zorlanırsınız. Sağlıkta dönüşüm programının yaptığı ilk hata koruyucu sağlığı yok etmesi, salgınla mücadelede Türkiye’yi zorlayan temel etkenlerden biri. Sağlıkta dönüşüm programıyla birlikte, daha hızlı bir biçimde sağlık alanı özelleştirildi, ticarileştirildi, sağlık metalaştırıldı. Sağlık emekçileri üzerindeki emek sömürüsü derinleşti. Çalışma koşulları kötüye gitti. Az zamanda daha çok işi daha az çalışanla yaptırma mantığı çıktı. Performansa dayalı ücretlendirmeyle çalışanlar baskı altına alındı. Sağlık çalışanları işin öznesi olmaktan çıktılar. Kendi yaptıkları işin karar vericisi olmaktan çıktılar. Bu sürecin kendisi bugün hastanelerde yaşananların sebebidir. Bugün Covid-19 testinin bu kadar geç ülkeye gelmesi, bunun yaygın yapılmamasının nedeni de sağlıkta ticarileşmeyi getiren sağlıkta dönüşüm programıdır. Bugün üniversite hastaneleri de dahil olmak üzere, kamudaki hastanelerinin cerrahi maske ve eldiven bulamaması da sağlıktaki kar ve rant hırsının bir sonucudur. Devlet kamu ve üniversite hastanelerini desteklemekten vazgeçti. Türkiye’nin en köklü üniversiteleri borç batağında yüzüyorsa bu sağlıkta dönüşüm programının bir sonucudur. Bugün Çapa, Cerrahpaşa gibi köklü üniversiteler eldiven ve maske için dayanışma hesapları açıyorsa bu sağlıkta dönüşüm programının sonucudur. Bu hükümetin utancıdır aynı zamanda. Yine sağlık alanında çalışan sayısı eksikliğide bu dönüşüm programının sonucudur.
Türkiye’de Covid-19 salgının bundan sonraki seyri konusunda neler söyleyebilirsiniz?
Virüsün bugüne kadar ki seyri çok hızlı artak devam ediyor ve bu hız devam edecek gibi görünüyor. Fransa ve İtalya örneğine çok benzemeye başladık. Bunu önüne geçmenin yöntemi de sağlık camiasının önerilerini hayata geçirmekten geçiyor. Dünya Sağlık Örgütü ilk günden beri salgınla mücadele konusunda çok net öneriler yapıyor. Bir, hazırlıklı olun diyor. İkincisi hızlı olun diyor. Virüsten daha hızlı hareket etmeniz gerekiyor. Bu ne demek? Siz daha hızlı ve yaygın test yaparsanız daha hızlı ve erken virüsü tespit edersiniz. Tespit ettiğiniz hastayı izole edersiniz, tedaviye alırsınız, bulaşıyı engellersiniz, ölüm oranını düşürürsünüz. Bugün Türkiye’de günlük test ortalaması 4 bin civarında. Bu bütün dünya örneklerinin çok altında. İyi örneklerde Almanya’da 160 binin üzerinde test yapılıyor. O yüzden vaka sayısı çok yüksek ama ölüm oranı çok düşük. Erken tespit ediyor ve tedavi ediyor. Yine Güney Kore günde 20 binin üzerinde test yapıyor. Bütün bunlar bu salgınla mücadele konusunda önümüzdeki dönemi belirleyecek noktalar. Hızlı test kitleriyle beraber test sayısını yaygınlaştırırsak, toplumsal tedbirlerimizi de aldığımızda bu salgınla mücadelede daha başarılı oluruz.
‘Fiziksel mesafeyi koruyun, sosyal iletişimi, dayanışma ilişkilerini sürdürmekten vazgeçmeyin’
Yurttaşlara Covid-19 salgına karşı neler yapabilecekleri noktasında ne gibi önerilerde bulunabilirsiniz?
Bu virüsle mücadele bireysel bir mücadele olamaz, toplumsal bir mücadele yüütülmeli. Sadece kendimizi koruyarak, bu virüsle başa çıkamayız. Kendimizle beraber etrafımızdakilerini de korumamız gerekiyor. Bütünlüklü toplumsal bir düşünce ve zihniyetle hareket etmemiz gerekiyor. Covid-19 gençlerde çok hastalık belirtisi yapmayabiliyor, hastalığın seyri çok ağır geçmeyebiliyor. Ama gençler de şu duyguyla hareket etmeli. Kendisi rahatsızlığını ayakta atlatabilir, hayati tehlikesi olmayabilir ama bulaşla, temasla bütün bir topluma zarar verme potansiyeli var. O yüzden fiziksel mesafe kuralına uyma konusunda çok daha fazşla hassasiyet göstermeleri gerekiyor. Sosyal mesafe yanış bir kavram, doğru kavram fiziksel mesafe olmalı. 1 metrelik fiziksel mesafe kuralına mutlaka uyulmalı, hasta bir kişiyle fiziksel mesafe ise 1.5 metre olmalı. Ama birbirimizle olan sosyal iletişimi sürdürmekten vazgeçmemeliyiz. Dayanışma ilişkilerimizi sürdürmekten vazgeçmemeliyiz. Çok zorunlu olmadıkça hastanelere de gidilmemelidir.
Sağlık çalışanlarının temel sorunlarının başında ‘sağlıkta şiddet’ geliyor. Covid-19 salgını sonrasında basına yansıyan bazı şiddet haberleri oldu. Covid-19 sonrasında şiddet olaylarında bir artış söz konusu mu?
Sağlık çalışanları açısından şiddet olayları tehdidini sürdürmeye devam ediyor. Covid-19 salgınıyla beraber özellikle yurttaşlardaki güvensizlik duygusu, bilgi sahibi olmama hali kaygılarını ve korkularını artıyor. Bu da panik haline neden oluyor. Hasta yakınları kendi hastasını göremediğinde, kendi hastasıyla ilgili bilgi alamadığında, İtalya’daki ‘hekimler hasta seçiyor’ tartışmaları bu ülkeye de geldiğinde tüm bunların önümüzdeki dönemde bize daha fazla şiddet olarak dönme ihtimali yüksek.
‘Hayat eve sığmıyor. Evde kalma koşulları sağlanmalı’
Dar gelirliler, mülteciler, sokakta yaşayanlar gibi toplumun dezavantajlı grupları Covid-19 salgınından daha da fazla etkileniyor. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
Gerek solunum yolu hastaklıları gerek enfeksiyon hastalıkları, bulaşıcı hastalıklar olsun bazı dezavantajlı gruplarda daha fatla etkisini gösteriyor. Dengeli beslenemeyen, uygun barınma koşullarına sahip olmayan, ekonomik seviyesi dar gelirli olan vatandaşlarda hastalığın görülme oranı çok daha yüksek. Bakım kısmı da eksik olduğu için tedavi sürecide kötü geçiyor. Covid 19’la bieysel mücade edilemez, birey olarak korunulamaz derken bunu ifade etmek istemiştim. Ötelileri görmemiz gerekiyor. Mültecilerin Covis-19 salgınıyla mücadele konusunda, mülteciler için de bu koruma tedbirlerini alamazsak kendimizi de toplumu da koruyamayız. Bugün sokakta yaşayanlar için koruma tedbirlerini talep etmezsek, sağlamazsak kendimizi de toplumu da koruyamayız. Bir çok tedbir alınıyor ve açıklanıyor. Aslonan bu tedbirlerin takipçisi olup hayata geçmesini sağlamak. Sağlık Bakanı ‘evde kalın’ diyor, ‘hayat eve sığar’ diyor. Ama maalesef hayat eve sığmıyor. Fabrikadaki işçi evde kalıp işine gitmediğinde işinden olacak. Asgari ücretle çalışan insan evinde kalıp, işine gitmediğinde işinden olacak. Hükümetin evde kalmanın koşullarını sağlaması gerekiyor. O yüzden diyoruz ki, zorunlu ihtiyaçlar dışında, toplumun temel ihtiyaçları dışındaki üretimi durdurun. Zorunlu alanlarda çalışan işçilerin emekçilerin de çalışma koşullarını düzenleyin. Dönüşümlü çalışmalarını sağlayın, uygun dinlenme saatleri verin. Dar gelirlilere yönelik ücretsiz gıda takviesi yapılmalı. Bunlar yapılmadığında, tedbirleri açıklamak da bir anlam ifade etmeyecektir. ‘İyi beslenin’ deniyor. 2 bin TL alan bir asgari ücretli ne kadar iyi beslenebilir?