‘Büyükada Davası’ olarak bilinen 11 insan hakları savunucusunun yargılandığı Hak Savunucuları Davası’nın karar duruşması bugün Çağlayan Adliyesi’nde görülüyor. Dava kapsamında 11 kişi hakkında 15’er yıla kadar hapis cezası isteniyor.
Kamuoyunda Büyükada davası olarak bilinen, 11 insan hakları savunucusunun yargılandığı dava bugün İstanbul Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi 35. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülüyor. Bugünkü duruşmada mahkeme heyetinin kararını vermesi bekleniyor.
Geçen Kasım ayında mütalaasını veren savcı, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Onursal Başkanı ve eski Direktörü Taner Kılıç'ın "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan 7,5 yıldan 15 yıla, insan hakları savunucuları Nejat Taştan, Veli Acu, Günal Kurşun, İdil Eser ve Özlem Dalkıran'ın da "silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek yardım etmek" suçundan yine 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapisle cezalandırılmalarını talep ediyor.
Savcı diğer hak savunucuları İlknur Üstün, Ali Gharavi, Peter Frank Steudtner, Nalan Erkem ve Muhammed Şeyhmus Özbek içinse terör örgütlerine yardım yapıldığına dair delil olmadığı gerekçesiyle beraatlerini istiyor.
Çağlayan’da ortak açıklama: Mahkemeyi hak savunucularına beraat kararı vermeye davet ediyoruz”
Bu gün dava öncesi Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi önünde hak örgütleri ortak bir basın açıklaması yaparak, Hiç açılmaması gereken Büyükada davası, avukatların ve sanık konumuna düşürülen insan hakları savunucularının iki yılı aşkın bir süre boyunca asılsız iddiaları çürüten delilleri dava dosyasına taşımakla geçti” dedi.
Eşit Haklar İçin İzleme Derneği, Hak İnisiyatifi Derneği, İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi, Yurttaşlık Derneği ve Kadın Koalisyonu’nun imzasını taşıyan ve Hak savunucusu Feray Salman’ın okuduğu açıklamada, savcı mütalaasında, dosyada yer alan ve iddianamede öne sürülen iddiaları çürüten delillerin de hiçbir biçimde değerlendirilmediği ifade edildi. Açıklama’da “Bir davanın açılması için gerekli olan delil düzeyi ve yeterliliği ile bir sanığın mahkûm edilmesi için gerekli delil düzeyi ve yeterliliği aynı değildir. Büyükada davasının iddianamesinde delil olarak ortaya konulan her şeyin kovuşturma sürecinde çürütülmüş olmasına rağmen savcılık makamının bunları yok varsayan bir mütalaa hazırlaması hukuku görmezden gelmektir.
Eğer davada ileri sürülen deliller değerlendirilmeyecek ise, iddianamede yer alan suçlamalar o zaman kovuşturma süreçlerine niye ihtiyaç duyuluyor?
Mahkemeyi, mütalaanın açık ve fahiş hatalarını dikkate alarak bu davada yargılanmakta olan tüm insan hakları savunucularını beraat ettirme yönünde karar vermeye davet ediyoruz” denildi.
Büyükada toplantısı ‘gizli toplantı’ kabul edildi
Uluslararası Af Örgütü’nün o dönemdeki Yönetim Kurulu Başkanı olan Taner Kılıç, 6 Haziran 2017’de sabaha karşı İzmir’deki evinden gözaltına alındı. Üç gün sonra, hükümetin 15 Temmuz darbe girişiminden sorumlu tuttuğu “Fethullahçı Terör Örgütü”ne üye olmakla suçlandı ve tutuklu yargılanmak üzere cezaevine gönderildi. Yetkililer, hiçbir kanıt olmadığı halde, Taner Kılıç’ın, Gülen hareketine mensup kişilerin kullandığını söyledikleri ByLock isimli güvenli mesajlaşma uygulamasını indirdiğini iddia etti.
Yaklaşık bir ay sonra, 5 Temmuz 2017’de, Büyükada’da esenlik ve dijital güvenlik konulu bir çalıştaya katılan 10 insan hakları savunucusu, kaldıkları otelden gözaltına alındı. 18 Temmuz’da, neredeyse iki hafta gözaltında tutulduktan sonra “gizli bir toplantıya katılmakla” suçlanan 10 hak savunucusundan sekizi, tutuklu yargılanmak üzere cezaevine gönderildi.
İdil Eser, Günal Kurşun, Özlem Dalkıran, Veli Acu, Ali Gharavi, Peter Steudtner, Nalan Erkem ve İlknur Üstün 99 gün cezaevinde tutulduktan sonra, 25 Ekim 2017’de, İstanbul’da görülen ilk duruşmada adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
Taner Kılıç, cezaevindeyken Büyükada’da ki ‘gizli toplantı’yı yönetmiş!
Mahkeme ayrıca, o dönemde cezaevinde olmasına rağmen Taner Kılıç’ın “Büyükada’daki gizli toplantıyı” yönettiğini iddia etti ve bu nedenle, dosyasının İstanbul’a gönderilmesini ve İstanbul’da yargılanan diğer 10 insan hakları savunucusunun davası ile birleştirilmesi istedi. Ertesi gün, 26 Ekim’de İzmir’de görülen duruşmada mahkeme, İstanbul’daki mahkemenin talebini kabul etti ve iki ayrı davanın İstanbul’da görülmek üzere tek davada birleştirilmesine karar verdi. Mahkeme, Taner’in tutukluluk halinin de devamını istedi. Dava o tarihten beri kamuoyunda “Büyükada Davası” olarak biliniyor.
İnsan haklarına yönelik kampanya dokümanları suç sayıldı
Savcı, dava dosyasına, 10 insan hakları savunucusunun polisin el koyduğu bilgisayarlarında bulunan bilgi ve belgeleri ekledi. Hak savunucularının meşru insan hakları faaliyetlerini gösteren belgeler arasında; Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye’ye biber gazı satışının durdurulması için yaptığı kampanyaya ait belgelerin yanı sıra Uluslararası Af Örgütü’ne ait diğer belgeler, bir insan hakları projesi için fon başvurusu yapıldığını gösteren dokümanlar ve açlık grevindeki öğretmenlerin serbest bırakılması için yapılan kampanyaya ait belgeler var.
Erdoğan, Büyükada toplantısı için ‘15 Temmuz’un devamı niteliğinde bir toplantı” demişti
Hak savunucuları, yargılama süresince Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ona yakın medyanın da hedefi oldu. Erdoğan, o günlerde yaptığı bir konuşmada Büyükada'daki toplantı "15 Temmuz'un devamı niteliğinde bir toplantıydı" ifadesini kullanmıştı. İktidara yakın medya da her fırsatta hak savunucularının ajan olduğu ve bir tür yeni Gezi protestosu planı yaptıklarını yazıyordu.