Mahir SAYIN yazdı: Suriye istilasının amacı fiilen bir sıkıyönetim uygulaması oluşturmak ve iktidar blokunu gelişen faşist atmosferde koruyabilmektir.
TSK, ABD ve Rusya ile anlaşmalı ve esas olarak da ikisi arasındaki bir anlaşmaya bağlı olarak Suriye topraklarının 120×30 km’lik bir alanını daha işgal etmiş oldu. Bu istila harekatından kazanılacak olanları RTE söyle sıralamıştı: “terör örgütü” TC sınırlarından uzaklaştırılacak; TSK 448×32 Km’lik bir sınır hattını askeri denetim altına alacak; Bu bölgeye 2 milyon göçmenin yerleştirilmesine uygun kentler ve evler inşa edilecek; 2 milyon göçmen buraya taşınacak;
Duruma bakılırsa bunlardan gerçekleşen sadece bir tanesi var: “terör örgütü”nün sınırdan 30 km uzaklaştırılması. Buna karşılık 448 km, kendiliğinden Tel Abyad-Ras El Ayn arası olan 120 Km’ye inmiş bulunuyor. Buna karşılık yapılan anlaşmaya göre ise geri kalan 328 Km’lik alanın önemli bir kısmı Rusya/Suriye denetimine geçerken, Kamışlı kesimi ise yine özerk yönetim denetimine bırakılmış bulunuyor.
Yapılan anlaşmanın içine Adana Anlaşması’nın da sokuşturulmuş olması TC Devleti’nin şimdiye kadar muhatap olarak kabul etmediği, yıkmaya uğraştığı Suriye rejimini tanıması ya da en azından bir zaman sonra ilişki kurmayı kabul etmesi anlamına geliyor. Peki şu lafı edilen “Suriye’nin toprak bütünlüğü” ne oldu? Suriye’ye karşı kurulmuş olan eski adıyla El Kaide-ÖSO ve yeni TC nüfus kağıdıyla “Suriye Milli Ordusu” olarak konulan katiller sürüsü bu toprak bütünlüğünün hangi kısmına girecek? Bu lafı ederken akla getirilen sadece Kürtler olduğu için kimse işin bu tarafını sorgulamıyor.
Durum bundan ibaret olunca iki milyon göçmenin gönderilmesi ve onların bütün sınır boyuna yapılacak 150 m2 bahçeli/bostanlı, 250 m2 yaşam alanı olan evler de şimdilik bir kenara konulmak durumunda.
Peki bu operasyonla sağlandığı söylenen avantajlara daha önce ABD ile yapılan anlaşmayla zaten ulaşılmamış mıydı? O zaman aynı şeye savaş yoluyla ulaşmanın getirdiği avantaj ne acaba? Üstelik, bütün dünyanın tepkisini toplama, ABD ile ilişkilerin gerilmesine neden olma, AB’nin ve NATO’nun TC’ye karşı yaptırım konuşmasına neden olan ve Kürtlerin de IŞİD’le yaptıkları savaşta kazandıkları prestije en az onun kadar güçlü bir yenisinin eklenmesine neden olunarak gelinen noktanın getirdiği kar ne? Bu işin hiçbir ticareti olmasa RTE gibi bir tüccar bu işe girişmezdi. O zaman elde edilen kazançları ilan edilen hedefler açısından değerlendirmek değil ilan edilmeyenler üzerinden değerlendirmek gerekir.
Onları anlamak için bu operasyona girişilmeden önceki TC’nin durumuna bakmak bunların neler olduğunu bize söyler:
-Yerel Seçimlerin yarattığı sonuçlar:
1- AKP’nin seçim kaybetmezliği efsanesinin yıkılması ve muhalefetin kazanma duygusunu edinmesi;
2- faşist iktidar blokunun yenilgi psikozuna girmesi ve rant kaybına uğramasıyla hem ittifak ilişkilerinin zayıflaması hem de AKP’nin iç bağlarının gevşeyerek kurulacak olan yeni iki partinin daha büyük kopuşlar sağlayabilecek olması.
Bütün mesele işte bunların etrafındadır.
Suriye istilasının amacı fiilen bir sıkıyönetim uygulaması oluşturmak ve iktidar blokunu gelişen faşist atmosferde koruyabilmektir.
Kürt düşmanlığı temeline ve rant paylaşımına dayanan faşist ittifak yerel seçimlerde sergilediği gibi kendisini bir varoluş yokoluş sorunuyla yüz yüze hissetmektedir. Onun için de “memleketin bekası” dediğinde kimse bunu ciddiye almayıp mevcut bloku esas olarak ekonomiden başlayan gerçeklerle yargılamış ve çoğunlukla mahkum etmiş bulunmaktadır. Bu durum çıkar çetesinin iç ilişkilerini fena halde sarsmış ve öncelikle ittifakın büyük parçası AKP kendi içinde derin çelişkilere boğulmuştur. Bu durum önümüzdeki aylarda çapı henüz kestirilemeyen bir bölünme, parçalanma zincirleme reaksiyonunu başlatmış bulunmaktadır. İktidar biraz daha beklese, muhalefetin çok da şiddetli olmayan darbeleri karşısında esas olarak belki de kendi ağırlığının altında ezilme durumuna ilerlemekteydi.
O zaman beka sorununu memleket için de gerçek haline getirmek gerekirdi ki, bu bloka karşı duranlar gerçekten memleketin bekasını tehdit altına sokuyor görünsünler ve vatan hainliği ile suçlanabilsinler.
Faşist blok için iktidarda kalmaya onay üretebilecek tek yol meselenin ulusal güvenlik boyutuna ulaşabilmesiydi. Bunun tadını 1 Kasım Seçimleri’nde almışlardı. Nitekim harekatın başlamasıyla birlikte muhalefet yerel seçimlerde elde ettiği bütün avantajı bir kenara koyup “Yenikapı ruhuyla” yeniden iktidarın arkasına geçti. Nasıl ki, 15 Temmuz denetimli darbesi sayesinde faşist blokun ayaklarının üzerine dikilmesine olanak sağlanmışsa şimdi de yerel seçimlerin ardından faşist blokun içine yuvarlandığı gayya kuyusundan bir zaman için daha kurtulmasına olanak sağlanmış oldu. RTE meseleyi yeniden “ulusal güvenlik” sorunu haline getirmeyi başardıktan sonra yüz yüze geleceği sorunların basıncını en azından bir altı ay daha öteye itme ve memleketi fiili bir “olağanüstü hal”le yönetme şansını elde etmiş oldu. Kimi örneklerinde görüldüğü gibi muhalefetin bastırılması, yıldırılması, dağıtılması için her türlü saldırıyı beklemek gerekiyor.
Ne var ki, şimdi yaratılan faşizan atmosfer daha önceki örneklerinde görüldüğü gibi yüz yüze gelinecek sorunlara, ABD ve Rusya’nın orta sıçanı haline gelmenin yaratacağı yeni sorunların katılmasıyla rüzgarın önüne kattığı bir sis gibi dağılacak, muhalefet güçleri yerel seçimlerle edindikleri kazanma duygusunu geri getirecek ve faşist iktidar blokunun kurumsallaşma çabalarına dağıtıcı darbelerini indirecektir.
RTE bu yaptıklarıyla mevcut konjonktürü aşma ve blokun yaşamasına imkan verecek yeni bir konjonktürün ortaya çıkmasına kadar dayanma adına Trump’ın sürekli savurduğu tehditlere ve “aptallık etme!” laflarına bile sesini çıkarmaya cesaret edemeyecek kadar zor bir durumun içerisine sürüklenmiş olduğunu çok iyi bilmektedir.
Muhalefet güçleri Kılıçdaroğlu’nun “Yenikapı’ya” giderken sıraladığı saçmalıklara yenilerini ekleyerek muhalefet güçlerini faşist blokun arkasına takmasına kuşku yok ki, kendi partisinden de giderek artan tepkiler gelecek ve nasıl orada destek verdiği AKP’nin “kontrollü darbe yaptığını” söylemek zorunda kalmışsa şimdi de, “çocuklarımızı ölüme” gönderdiniz deme zorunluluğunu duyacaktır. Ama herkes o sözünü ettiği çocukları ölüme gönderenin kendisi olduğunu bilmektedir. Önder kıtlığında partisine devlet adına “müdürlük” yapan Kılıçdaroğlu’dan kurtulmak da bu yaptıklarıyla daha yakına gelecektir.
RTE’nin iç çelişkileri yumuşatma amacıyla giriştiği bu saldırganlık dünyada hak ettiği tepkiyi çoktan bulmuş durumdadır. Yığınların içine sürüklendikleri savaş psikolojisinin etkilerinin geçmesinin ardından muhalefetin öncesinden daha güçlü bir dalga halinde geriye geleceğine kuşku yoktur. Bu iç çelişkilerin keskinleşmesi sonucu böyle alacağı gibi dünyanın içine sürüklendiği ekonomik durgunluk ve büyük güçler arasındaki çelişkilerin keskinleşmesinin yaratacağı etkiler açısından da böyle olacaktır. RTE Rusya-ABD arasında serbest alanda hareket edebileceğini sanırken, herkes onun orta sıçan konumuna sürüklendiğini biraz daha fazla görme şansını elde etmektedir. Yönetenlerin maskaraya dönmesi muhalefetin cüretinin artmasının ve eskisi gibi yönetilmek istemediklerini daha açık ifadelerle sergilemelerinin en önemli kaynağıdır.