“Tehlikeli iklim değişikliği dediğimiz meselenin genelgeçer bir anlamı yok; bu tehlike kim olduğunuza, nerede olduğunuza, ne tip çoklu çevresel şok ve baskı unsuruna maruz kaldığınıza, bunlarla başa çıkıp çıkamadığınıza ve uyum sağlayıp sağlayamadığınıza göre değişir.”
Yani birincisi ekolojik krizin ciddiyetini vurgulamaya devam ederken kıyamet tellallığının yahut hepimizi eşit şekilde etkileyecek bir kriz varmış gibi yapmanın faydadan çok zararı var. Bilimsel çalışmalar korkunun olumlu ve örgütlü bir eyleme dönüşmek yerine içe kapanma ve cemaatleşmeye kapı açtığını gösteriyor. Yani iklim krizi, çeperdeki ülkelerdeki kitlelerin yoksulluk, açlık, etnik ve dinsel çatışma gibi nedenlerle merkezdeki ‘barışcıl’ metropolleri tehdit etmesiyle görünür olmuyor. Dünya sisteminin merkezindeki muktedirlerin ve ulus-aşırı tüketici sınıfın yaşam biçimlerinin yıkıcı sonuçlarının çeperdeki ülkelere başarılı bir şekilde ithal edilmesiyle görünür oluyor. Bir başka deyişle asıl yıkılması gereken fikir; çevresel güvenliğin hegemonik söylem olma yolunda ilerlediği günümüzde iklim değişikliğinin yükselen duvarlar, askeri tedbirler, takip ve izleme sistemleri ile durdurulması gereken küresel Kuzey’e yönelik en büyük tehdit olduğu fikri. İkincisi ise iklim savaşlarının (veya ‘şehirlerarası su savaşlarının’) kerameti kendinden menkul kehanet olmasının önüne geçmek için şu iklim determinizminden vazgeçmek gerekiyor. İklim krizinin büyümeye bağımlı kapitalist ekonomi modelinin içsel bir çelişkisi olduğundan hareketle küresel ölçekte sınırları kapatan ve yaşam desteği sağlayan müşterekler üzerinden çitlemeler yapan yeşil badana (greenwash) çevreciliğine karşı örgütlü mücadeleyi ve dayanışmayı kurmak gerekiyor. Bu da iklim krizine karşı politika üretiminin güvenlikleştirici kaygılarından uzak tutularak, her boyutta eşitlik meselesini ön planda tutan gıda egemenliği, su hakkı, enerji, çevre ve iklim adaleti gibi konulara yönelmesiyle sağlanabilir. Küresel ekolojik krize karşı tabandan eşitlikçi, katılımcı, dayanışmacı alternatif ekonomik modellerin kurulması halklar arasında iklim savaşları çıkacağı fikrini öne sürenlere verilecek en net cevap olacaktır.
Bu yazı Birikim Dergisi’nden alınmıştır.