HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu: “Devleti ele geçiren yargıyı da ele geçirmiştir ve düşman gördüğünün canına okumuştur. Toplumun buna boyun eğmemesi gerekir. OHAL’in bu korkunç zalimliği karşısında KHK mağdurlarıyla kol kola girmesi lazım.”
Röportaj: Halit Elçi
Halkların Demokratik Partisi Kocaeli Milletvekili, Mazlum-Der eski Başkanı, insan hakları savunucusu Ömer Faruk Gergerlioğlu ile gündemdeki Sağlık Torba Yasası, sağlıkta şiddet ve KHK’larla ihraç edilen kamu çalışanlarına yönelik hak ihlalleri üzerine konuştuk.
Sağlıkta şiddeti önleyecek iddiasıyla hekimlerden ve meslek örgütleri TTB’den gizli olarak hazırlanan bir torba yasa teklifi AKP tarafından Meclis gündemine getirildi. Şu anda Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu’nda görüşme aşamasında. Sağlıkta şiddet ile alakasız birçok maddenin bu torba yasa içine konulduğunu görüyoruz. Bu tasarı sağlıkta şiddetle mücadele ile ilgili bir çözüm getiriyor mu?
Bu teklif sağlıkta şiddet sorununa ilişkin kalıcı, somut bir çözüm getirmiyor. Biz sağlıkta şiddetle ilgili ceza yasasında ayrı bir maddenin yer almasını istiyoruz. Türk Tabipler Birliği (TTB) bu konuda birçok eylem yaptı, biz de Meclis’te basın açıklamaları yaptık, yasa teklifleri verdik. Ancak bütün uyarılara rağmen, biz doktor vekillerden, TTB’den habersiz bir metin ortaya kondu. AK Parti’nin Saray menşe’li teklifinde, saldırgana yönelik sadece tutuklama olabileceğine dair ifadelerle beraber, şiddeti yine sıradan bir hadise olarak gören bir anlayış var. Bunun pratikte nasıl uygulanacağını biliyoruz. Herhangi bir tutuklama vb olmayacak. Ceza anlamında da somut bir ifade yok. TTB’nin teklifinde, ki biz de katılıyoruz, 2 yıldan 4 yıla hapis önerisi ve artı, bunun sağlık merkezinde olması halinde cezanın yarı oranında arttırılması şeklinde bir cezalandırma önerisi var. Çünkü şu anda sağlıkta şiddet olayları gittikçe artıyor. Belki yılda 2-3 doktor arkadaşımız öldürülüyor. Bu da inanılmaz bir durum. Sırf sağlıkla ilgili mesailerinden dolayı, hastanelerde öldürülüyorlar. Bu sayının önümüzdeki dönem daha da artacağını, daha vahim sayılara ulaşacağını düşünüyoruz. Çünkü caydırıcı yasalar yok ve gerekli önlemler alınmıyor.
Bu teklif yasalaşırsa değişen hiçbir şey olmayacak, aynı şiddet devam edecek, sadra şifa vermeyecek. Çünkü sağlıkla ilgili caydırıcı ayrı bir madde yok maalesef.
Sağlıkta şiddet neden artıyor sizce?
En baştan gelirsek; her şeyden önce toplumda artan bir şiddet var. Bir ahlaki çürüme, bozulma, yozlaşma var. Toplumsal yapı artık her alanda çatışmacılığa dayanıyor. Problemleri çatışma dışında çözmeyi düşünen bir iktidar da yok. Barış dediğiniz anda zaten biliyorsunuz, anında cezalandırılıyorsunuz. Barış diyenlerin işlerinden atıldığı, hayatlarının karartıldığı bir dönemden geçiyoruz. Bunun dışında da toplumda şiddet birçok nedenden dolayı artıyor. Sporda da var, evliliklerde de var… birçok alanda böyle.
İkincisi, sağlık alanında tekrar bir tıkanmaya gidiyoruz. Performans sistemi sağlıktaki tıkanmayı gidermeye yönelik bir tedbirdi. Ancak gelinen noktada sağlıkta insan hayatının metalaştırıldığı, insan sağlığı üzerinden para kazanıldığı, kapitalizmin tüm acımasızlığıyla, zalimliğiyle, tüm ağırlığıyla insan sağlığının üzerine çöktüğü bir döneme giriyoruz. Biliyorsunuz şehir hastaneleri önceden hasta garantisi veriyor. Yine ilaç şirketleri kârlarını arttırmak için sürekli bir araştırma içinde. Maalesef her şeyiyle sağlık sektörünün kapitalizmin pençesi altında olduğunu görüyoruz. Türkiye’deki sistem de bundan ârî değil. Maalesef bu sisteme boyun eğmiş bir uygulama getirdiler. Doktorların köle gibi çalıştırıldığı, ne kadar çok hastaya bakarsa o kadar çok kazandığı, kalitenin düştüğü bir sistemde yığılmaların olacağı ve faturanın doktora çıkarılacağı malum. Poliklinikte yüzlerce hastayla boğuşan doktor yapayalnız kalıyor, tek başına bu sorunu çözsün isteniyor ve bunalan hasta da doktora saldırıyor. Ve sonuçta her türlü müessif olay oluyor.
Aslında Beyaz Kod bildirim sayılarında oldukça büyük artışlar var. Ama bildirilmeyen çok vaka da oluyor. Beyaz Kod sistemi getirildi ama doktorlar da kendileri lehine bir çözüm getirmeyeceğini görerek, şiddet olaylarıyla karşılaştığında “lanet olsun, Beyaz Kod uygulaması da yapmayayım, başım ağrımasın, niye karakola, mahkemeye gideyim” demeye başladı. Çünkü adalet yok mahkemelerde. Sonuçta hem siz yoruluyorsunuz, hem üstüne suçlu çıkıyorsunuz… Doktor da “lanet olsun, bir daha bildirmeyeyim” diyor.
Haksız değil! Çünkü bakıyorsun doktor suçlu çıkıyor. Doktor poliklinikte, acillerde o kadar çırpınırken geliyor bir psikopat hasta, bir alkolik, uyuşturucu almış bir adam gecenin köründe doktora saldırıyor. Biz bu hadiseleri çok gördük. Mesela gecenin 1-2’si çok tehlikelidir.
Doktora, hemşireye, sağlık çalışanına elini kaldıracak olanın, bunun sonucunun kendisi için ağır olacağını bilmesi lazım. O bedele razı olarak o fiili işlemesi lazım. Ama o bedel yok ortada.
Söz konusu tasarıdaki 5. Madde TTB, demokratik kamuoyu ve hekimlerin çok fazla tepkisini çekti. Bu maddenin KHK ile ihraç edilen ve güvenlik soruşturması (GS) sonucu kamu hizmetine alınmayan hekimlerin özel sektörde çalışmasını tamamen engelleyeceği görülüyor. Bu aynı zamanda Anayasa’da yer alan çalışma hakkının gasp edilmesi anlamına gelmiyor mu?
Geliyor. Bu, dehşet veren, vicdan sızlatan bir madde. Altı yıllık tıp fakültesini bitirmiş bir doktorun, doktorluk yapamayacağına karar verilmesi anlamına geliyor. Biz bu teklifi gördüğümüzde şok olduk; böyle acımasız bir teklif nasıl getiriliyor, diye… Zaten KHK ile işinden atmışsınız, 2 yıldır özel sektörde çalışıyor… 2 yıldır orada çalışıyor da ne zararı olmuş? Hasta muayene etmekten, insanlara şifa ulaştırmaktan başka ne yapmış? Orada sadece doktorluğunu yapıyor.
Bu insanlar ne yapsın yani? SGK ile anlaşması olmayan hastanelerde çalışabilir diyor yasa teklifi… Neredeyse böyle hastane yok! Birkaç tane ultra, birinci sınıf hastane var, SGK ile anlaşma yapmayan; buna ihtiyaç duymuyor, umurumda değil diyor… Binlerce hastane içinde bunların sayısı da çok azdır. O hastaneler de zaten böyle KHK’lı, sorunlu, damgalanmış, vebalı gibi görünen doktoru almıyor. Bu bir. İkincisi, “Gitsin muayenehane açsın” diyor teklif. Bu iktisadi şartlar altında muayenehane açmak çok zor, çok riskli bir iş. Yüzde 99 başarısız olacağın bir iş. Çünkü maliyetler yüksek, özel hastanelerin fiyatları düşük… Artı, yazacağın ilacı SGK ödemeyecek. 2 bin liralık reçete yazacaksın yerine göre. Vatandaş sana gelir mi? O ilaçları devlet hastanesinde, SGK anlaşmalı özel hastanede yazsan vatandaş gidecek, 3-5 lira katkı payı ödeyip alacak. Niye sana gelsin?
Güvenlik soruşturması ‘olumsuz’ gelenler… Bakın burada benim elimde birçok belge var. İnanılmaz şeyler; güvenlik soruşturmalarının gizli belgeleri bunlar. Bunları nereden elde ettik? Dava dosyalarından çıktı. Bu raporlarda şöyle şeyler var: “Kendisi hakkında olumsuz hiçbir şey bulamadık. Ama babası HDP İl yönetiminde çalışıyormuş!” Ya da, “Teyzesinin FETÖ’cü olduğu düşünülüyor!” Bunlardan dolayı bir doktora güvenlik soruşturması olumsuz geliyor. Bu belgeleri Komisyon yetkililerine de sunacağım. Yaptığınız ayıptır!
Bunları da inkar ediyorlar. Bakan Yardımcısı bize geçen Perşembe Komisyon’da dedi ki, “Biz kimseyi amcasından, teyzesinden dolayı ihraç etmedik.” Başka bir idare mahkemesi kararı var; yüzüne çarptım. “Al” dedim, Bakan Yardımcısına, “buyur”. Tıp fakültesini bitirmiş çocuğa ‘olumsuz’ gelmiş soruşturma sonucu, gitmiş idare mahkemesine… Biliyorsunuz insanların yüzde 99’u gitmiyor… Gelen belgede, ablasının KCK’cı olduğu yazılıymış, bundan dolayı güvenlik soruşturmasının ‘olumsuz’ geldiği anlaşılmış. Hakim de namuslu bir hukukçuymuş belli ki, araştırmış, hiçbir somut bilgi yok! Abla bir yerde öğretmenliğini yapan sıradan bir öğretmen.
Belki bir basın açıklamasına katılmıştır…
Belki de öyle bir şeydir. Bunun üzerine hakim güvenlik soruşturmasının olumsuz gelmesinin iptaline, özlük haklarının iadesine, tayininin yapılmasına karar vermiş.
Biz bunu Bakan Yardımcısının önüne koyuyoruz. Bize hala “Kimseyi yakınlarından dolayı atmadık” diyor… İşte belgesi…
İnsanın yüzünün kızarması lazım! Bunlardan dolayı insanlar mağdur ediliyor. Bizim tespitimiz, 2146 doktor mağdur var. Bu arkadaşlar 2 yıl boyunca hiçbir yerde doktorluk yapamayacaklar. Düşünün 6 yıllık tıp fakültesini bitirmişsiniz, ki çok zor bir eğitimdir, biz doktorlar biliriz, canımız çıkmıştır; sonra size diyorlar ki 2 yıl doktorluk yapamazsın, 2 yıl sonra da ya muayenehane aç ya da SGK anlaşması olmayan yerde çalış! Bunlar akılla, vicdanla bağdaşacak cümleler değil.
Dediler ya, diğer KHK’lılar için de, “Ağaç kökü yesinler”… Bu insanların ailesi, çocukları, eşi var…
Evet. O kadar utanmazca bir teklif ki bu, yalan yani… Güvenlik soruşturması olumsuz gelen mesela pratisyen, daha tecrübesiz bir doktor gelecek şu Ankara’da açacak! İş yapabilir mi? Bir hasta gelecek, onu bulup muayene olacak, ilaç yazdıracak, cebinden 2-3 bin lira verip ilaç alacak… Olacak şey mi bu? Akıl, mantık alıyor mu? Bu kişi bu muayenehaneyi açabilir mi? Veya hangi SGK anlaşması olmayan hastane böyle damgalanmış, tehlikeli ilan edilmiş bir doktoru hastanesinde acil nöbetine alacak?
Bir de utanmadan “Biz size alternatif sunuyoruz kardeşim, ne konuşuyorsunuz” diyorlar. Bunu duyunca insan çıldırıyor. Sen tıp fakültesini bitirmiş birine hayat boyu doktorluk yaptırmama gibi bir emel peşindesin.
Geçende sağlıkçı bir arkadaşım bana bir fotoğraf gönderdi: Hamallık yapıyormuş. Güvenlik soruşturması ‘olumsuz’ gelmiş. “Yapacak bir şey yok, para kazanmam lazım” dedi.
Bugün* Sağlık Komisyonu’nda torba yasa teklifi görüşülecek. Belki çok sert tartışmalar yaşanacak. Çünkü bu kadar apaçık gerçeğin anlatıldığı bir ortamda, el kaldırma makinası gibi bu vicdansız maddeleri onaylayan vekil arkadaşlarımız var; ve bunlar doktor aynı zamanda. İhracına, ölümüne karar vereceği doktorlar, zamanında aynı sıralarda okuduğu, aynı yerlerde ihtisas yaptığı arkadaşları… Bunlar hakkında ölüm fermanını imzalıyorlar.
Bakın, geçen gün Komisyon’da 8,5 saat en yumuşak, en vicdani kanaldan anlattık. Bırakın siyaseti, insaniyet yahu… Meslektaşın hakkında bu kararı nasıl verirsin?
Hekimler dışında, KHK ile ihraç edilen kamu çalışanları halen özel sektörde kendi mesleklerini icra edemiyorlar. Örneğin KHK’lı öğretmenlerin özel sektörde öğretmenlik yapmaları yasal olarak yasak. Devletin kamu hizmetinden mahrum bıraktığı bu insanlar, bir çeşit “sivil ölüm”e mahkum edildiklerini ifade ediyorlar. Bu uygulamayı Nazilerin “Nürnberg Yasaları”na benzetenler var. O yasayla da Yahudilerin doktorluk, eczacılık ve askerlik gibi birçok mesleği yapması yasaklanmıştı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Biz bu uygulamaları Nazi uygulamaları olarak görüyoruz. Güya demokratik hukuk devletinin olduğu Türkiye’deyiz ama Nazi Almanyası uygulamaları yapılıyor. Bunun eğilip bükülecek hiçbir tarafı yok. Dehşet içinde izliyoruz olan biteni.
Öğretmen ve avukat arkadaşlarımız için çok yoğun bir gayret içindeydik ve o noktalarda bir yumuşama, iyileşme bekliyorduk. Öğretmenler için bazı yumuşama adımları görmüştük ve çok seviniyorduk. Biz bunu beklerken, doktorlar için şok bir karar geldi. Gerçekten çok şaşırdık.
Özel sektörde de çalışması engellenmeye çalışılan hekimlerin ve diğer ihraç edilen, Güvenlik Soruşturması sonucu kamu hizmetine alınmayan diğer vatandaşların mücadelesi hakkında ne öneriyorsunuz? OHAL hukukunun ortaya çıkardığı mağduriyetlerden toplumun birbirinden çok farklı kesimleri etkilendi. Bu kesimlerin beraber mücadele etmesinin olanakları var mı?
‘Bize dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’ diyemeyiz. Herkes herkesin derdiyle ilgilenmeli. ‘Susma sustukça sıra sana gelecek’ diye ünlü bir söz var; biz bunun gerçeğini ülkemizde yaşıyoruz. Sırayla haklar ve özgürlükler kısıtlandı. İnsanlar yavaş yavaş ölüme terk ediliyorlar. Toplumun buna sessiz kalmaması lazım. ‘Bana kimse dokunmuyor, boşver. Onlar da zaten şüpheli, onlara bunlar yapılabilir’ gibi bir mantıkla bakarsanız, yarın öbür gün sizin de başınıza gelir. Bu toplumda her kesim bir zaman dışlanmıştır. Bir zaman birisine irticacı denmiştir, birisine Kürt denmiştir, birisine Alevi denmiştir, şucu denmiştir, bucu denmiştir. Her dönem bir günah keçisi olmuştur. Devleti ele geçiren yargıyı da ele geçirmiştir ve düşman gördüğünün canına okumuştur. Bu artık yeter dediğimiz, illallah ettiğimiz bir şey. Toplumun da buna boyun eğmemesi gerekir. OHAL’in bu korkunç zalimliği karşısında KHK mağdurlarıyla kol kola girmesi lazım. Biliyorsunuz ben yaklaşık 2,5 yıldır bu konuyla çok yoğun uğraşıyorum. Yılların insan hakları savunucusuyum. Kendim de KHK mağduruyum. Ancak KHK mağduru olmasam da bu konuyla çok ilgilenirdim. Çünkü inanılmaz insan hakları ihlalleri yaşanıyor. Son iki yılın en önemli insan hakları ihlali şu anda KHK’lıların durumudur. Çünkü en aktif ve akut bir ihlaldir bu. Siyasi soykırıma yol açan bir ihlaldir.
Bildiğiniz gibi KHK ile ihraç edilen ve güvenlik soruşturması sonucu işsiz kalan hekimler uzmanlık eğitimlerine devam edemiyorlar ya da hiç asistanlığa başlayamıyorlar. Yani yurttaş olarak çalışma hakkının yanında eğitim hakkının da gaspı söz konusu denilebilir mi?
Tabii. Eşitlik ilkesi ihlal ediliyor; Anayasa Madde 10. Bazı vatandaşlar kesinlikle eşit değil, üçüncü, beşinci sınıf vatandaşlar bunlar. Anayasa’nın 48-49. Maddelerindeki çalışma hakkı ihlal ediliyor.
Biz bu vakaları çok gördük. Bir ihtisas kazanmışsınız, canınız çıkmış kazanana kadar. Güvenlik soruşturmasına tabi tutuluyorsunuz, o kadar zorlanarak kazandığınız hakkınızı kaybediyorsunuz. Dehşet veren bir şey bu. Veyahut işyeri hekimliği: Ben de aynı şekilde girdim işyeri hekimliği sınavına. 1,5 yıl boyunca bu konuda haksız bir uygulama yapmadı yöneticiler. Ancak Aralık 2017 imtihanından itibaren işyeri hekimliği sınavına girip kazananların belgeleri verilmemeye başlandı. Sınava girip kazanıyorsunuz ama belgeniz verilmiyor. 10 ay sonra belgeleri vermeye başladılar. Düşünün 10 ay keyfi biçimde belgenizi gasp ediyorlar. “Ver belgemi!” “Yok vermem.” “Niye vermiyorsun?” “Vermiyorum işte!” 10 sonra: “Al belgeni.” “E, niye verdin?” “Hiiç, canım istedi.” Devlet bu halde!
Bunlar gerçekten çok büyük hak gaspları. Net biçimde Anayasa ihlali bunlar. “Efendim OHAL var, bazı hakları askıya alabiliriz” dendi 2 sene boyunca. Temel hakları askıya aldılar. E, OHAL bitti, yine aynı şeye devam… Kardeşim OHAL bitti deme o zaman. OHAL’de zaten olabileceğin on katı zalimliği yaptın, şimdi de bir başka yalan atıp OHAL bitti diyorsun, aynı zalimliğe devam ediyorsun. Hem yalancılar, hem vicdansızlar, hem zalimler! Başka hiçbir şey değil!
——————————————————
*Röportajın yapıldığı 5 Kasım günü (dün) Meclis Sağlık Komisyonu söz konusu yasa teklifini görüşmeye başladı.