RÖPORTAJ – Yeni yayımlanan kitabı Yol Kadındır üzerine araştırmacı-yazar Gülfer Akkaya* ile konuştuk. Akkaya: “Alevilik kadim ve kadıncıl bir inanç. Bunun için eviçi işbölümünden cemlere, partilerden kurumlara, inanç mekanlarına, oralardaki işbölümlerine dek her şeye yeniden bu perspektifle bakıp, bu kadıncıl Yol’dan ilerlemeliler.”
Röportaj: SiyasiHaber
Sır İçinde Sır Olanlar Alevi Kadınlar kitabınızla sır kapısını araladıktan sonra yeni kitabınız “Yol Kadındır”la kapıyı ardına dek açıyorsunuz. Alevi kadınların güncel durumundan Alevilik teolojisinin, kozmogonisinin derinliklerine doğru zor bir “yol”culuk yapıyorsunuz? Nedir sizi bu yolculuğa çıkartan?
Alevi toplumunun “Bizde kadın erkek eşittir” sözünü önemli, araştırmaya değer bulduğum için kaç yıldır aralıksız süren bu çalışmaları yapıyorum.
Araştırmalarım ilerledikçe gördüm ki başta kadınlar olmak üzere bugüne dek anlatılandan bambaşka bir Alevilik, kadınların olduğu, kadınlıkla ilgili çokça sözün ve eylemin olduğu bir Alevilik var. Kadınlar açısından da adalet ve eşitlik peşinde koşan bir Alevilik tarihi var. Gördüğüm, Alevi tarihinin nasıl aynı zamanda kadınların varlığı ve direnişinin de tarihi olduğu. Bu topraklarda kadınlar hep var olmuş ve her şekilde direnmiş. Bu yanıyla tarihi devlet, iktidar ve onun yanlılarına bırakmayıp kendi tarihimizi kendimiz araştırmalıyız. Bunu yaparsak çok başka bir manzara ile karşılaşacağımıza inanıyorum.
Şimdiye dek yapılan çalışmalara içerik açısından bakınca Alevilik inancı açısından kimi olumsuzluklar taşıyorlar. Erkek tek tanrılı inançları ele alıp, onları kaynak ya da merkez görerek Aleviliğe yönelemezsiniz. Ya da başka inançları… Öyle yaparsanız bugüne dek ulaştığınız şeye ulaşırsınız. Nedir o yer? Din değil mi, hepsi aynı, hepsi cinsiyetçi noktası.
Aleviliği inceleyecekseniz tabii ki inançların tarihine, birbirini etkilemesine vs bakarsınız. Ama herhalde o inancın kendisine de bakmalısınız. Eğer Aleviliğin kendisini bağımsız, kendi olan bir inanç olarak görmezseniz bunu yapamazsınız. Onu, indirgediğiniz erkek tek tanrılı dinlerle, mezheplerle, içine tıkıştırmaya çalıştığınız, bunlardan etkileniyor dediğiniz inançlarla aynıymışçasına yaftalayarak ele alırsınız. Sonunda ulaşacağınız yer de “din değil mi?” düzlemi olur. Ya da şamanlardan şunu, Zerdüştlükten bunu almış dersiniz. Temel karakterlerini hep başka yerlerde arayarak tanımlamaya çalışırsınız. Böylece elinize bir yamalı bohça geçer, peki ama bu Alevilik mi? Alevilik nerede? Aleviliği kendisi olarak kabul etmeden tanımlamak, isteyerek ya da istemeyerek asimilasyonun parçası olmaktır.
Genellemeler içinde boğulmaya çalışılan farklılıklar, özgünlükler er ya da geç gün yüzüne çıkar. Bu çalışma Alevilik inancının din ve inançlara yönelik toplumsal cinsiyete dair genellemelerden sıyrılmasının ilk hamlesi olarak görülebilir. Bundan sonra birçok kişinin bu çalışmaları çok daha büyütüp, güzel yerlere taşıyacağından taçlandıracağından eminim, bunu görebiliyorum. Yol Kadındır kitabı bu yanıyla Alevilik ve Alevilikte kadın çalışmaları için yepyeni bir Yol’dur. Bunun farkındayım, görebiliyorum ve asıl heyecan veren şey bu! Çünkü böylece bu topraklardaki kadınların mücadelelerinin nasıl bir geçmişe ve derinliğe, ısrara sahip olduğunu da yeni bir kanaldan göstermiş oluyoruz. Ve bu tüm kadınları ilgilendiren, güçlendiren yeni bir alan.
Alevilik –biraz da iktidar dışı bir inanç olmasından kaynaklı sanırım- daha çok sözel kültürle sürdürülegelen bir inanç. Araştırmanızda belgelere, temel kaynaklara ulaşmakta zorlandınız mı? Ne tür kaynakları incelediniz?
Alevilik inancında kadınların durumunu ve Alevilik inancında sık sık karşılaştığımız kadıncıl söylemleri takip ettiğim için hem Aleviliğin hem de kadınların geçmişini incelemeye çalıştım. Bu iki çalışma bir yerde buluştu. Kadınların güçlü olarak var olduğu dönemler ve o dönemlerdeki inançlara da kadınların bu güçlü varoluşunun yansımış olması. Bu durumu şöyle formüle ettim: Alevilik kadim ve kadıncıl bir inançtır. Sır İçinde Sır Olanlar Alevi Kadınlar adlı kitap bittiğinde bu bilgiye artık ulaşmıştım. Sıradaki çalışmam bu izi sürmek olacaktı.
Yol Kadındır, Sümerlerle başlıyor. Çünkü kadim karakteri olan Alevilik inancına kadim toplumları, onların inançlarını inceleyerek başlamalıydım. Sümerler şimdilik yazıyı kullandığını bildiğimiz ilk toplum. Geriye yazılı kaynaklar bırakan, kendi kendilerini yazan ilk toplum. Bu açıdan önemliydi. Sümerologlar ise Sümer kitabelerini okumuş, üzerine kitaplar yazmış durumda. Ben de buralardan yola çıktım. Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ, Samuel Noah Kramer aracılığı ile bizzat Sümer kitabelerindeki metinlerde kadınların izlerini aradım. Gördüklerim karşısında hayrete düştüm. Açıkçası bu yola koyulduğumda en büyük kaygım kaynak bulabilecek miyim sorusuydu. Oysa tarihin üzerindeki erkek egemen söyleme üflediğinizde, onu toz zerrecikleri şeklinde parçalayıp uçurduğunuzda, altında kadınlara dair sizi hayretlere düşürecek bilgilerle karşılaşıyorsunuz.
Hala en büyük sorunumuz bilimin cinsiyetçi olması ve bilim insanlarının, kadın erkek fark etmiyor maalesef, cinsiyetçi olmaları. Araştırma yöntem ve teknikleri de yine cinsiyetçi. Böyle olunca cinsiyetçi olmayan bilgiyi de cinsiyetçi olarak sunabilir bilim insanları. Muazzez İlmiye Çığ ya da Kramer eğer cinsiyetçi olmasaydı, Sümer kitabelerini cinsiyetçi olmayan bir yöntemle ele almış olsalardı biz bunları ve daha fazlasını çoktan biliyor olabilirdik.
Okuduğum, incelediğim kaynakların neredeyse tamamı cinsiyetçiydi. Buna rağmen kadınların varlığını oralarda bile bulmak mümkün.
Devamla Alevilik inancının oluştuğu coğrafyalarda Alevilikten önce var olan toplumlara ve onların inançlarına baktım. Bunlarla Alevilik arasında ilişki olup olmadığına, inançların aktarımına baktım.
Ayrıca Alevilik üzerine yazılan, tek tek Alevilik sürekleri üzerine yazılan kaynaklar, deyişler, Alevi ozanlar ve önderler hakkında yazılan kitaplar, makaleler üzerinde çalıştığım kaynaklar oldu. Temel Alevilik metinleri, kutsal anlatılar, mekân ve yerler hakkında incelemeler yaptım. Dünya mitolojisine baktım.
Kendi anılarım, anlatılar, Alevilerin yaşam deneyimleri, Alevilik üzerine yazılmış makaleler… Yazı, söz, nota, hafıza ile yola devam ettim.
Bu kaynaklara ulaşmanın yanı sıra bir de “kayıt dışı” tutulan, “sır” edilmek istenen, yok sayılan kadınların izini bulmaya çalıştınız. Bu özel bir zorluk yarattı mı araştırmanız sürecinde?
Başka diğer birçok alanda ve konuda olduğu gibi Alevilikte de söz konusu kadınlar ve onların tarihi olunca kaynaklar yok denecek kadar az. Buna bilimin iktidarla ilişkisi diyoruz. Kaynakların çok az olmasından daha da önemlisi mevcut kaynakların cinsiyetçi olması. Yani cinsiyetçilikle ya kadınları görünmez kılmışlar ya da kadınları erkeklerin üzerinden anlatıp, erkekler lehine görünür kılmaya çalışmışlar.
Kim neyi gizlemeye çalışırsa çalışsın hiçbir şeyin üstü örtülemiyor. Bir gün biri gelir ve gizlemeye, yok etmeye yahut unutturmaya çalıştığınız şeyi bulur. Hakikatin kötü bir huyu var, yok edilemiyor.
Bir de şu var. Yeni cümleler kurmak zor değil, mevcut cinsiyetçi yargıları, kuramları, söylemleri kırarak yolunuza devam etmek en zoru. Kaynak bulmak kolay değil ama yineliyorum neyi, nerede, nasıl aradığınızı bilince bir yerden başlıyorsunuz ve çorap söküğü gibi geliyor gerisi. Ben çok zorlanmadım kaynak bulmakta. Bunda Sır İçinde Sır Olanlar Alevi Kadınlar kitabımın çalışma sürecindeki duyargalarımın açıklığının çok etkisi var. En ufak cümleden, kitaba, makaleye neyi bulduysam biriktirdim.
Bu sürecin -ki iki yıl sürmüştü- üzerine devam eden iki yıl boyunca da aralıksız kaynak taradım, inceledim, aradım… Kitabı bitirip son noktayı koyduktan sonra bile acaba hangi kaynakları kaçırmış olabilirim diye içim içimi yedi. Hala araştırıyorum ve bu hiç bitmeyecek sanırım. Aklımda özellikle kitabın üçüncü kısmının devamı tarzında iki makale konusu daha var. Onlar üzerine de çalışırsam sanırım biraz rahat edeceğim.
Konuyu feminist bir bakış açısıyla ele aldığınızı Sır İçinde Sır Olanlar, Alevi Kadınlar kitabınızda da belirtmiştiniz, bu kitapta da belirtmeye devam ediyorsunuz. Bu Alevilik’e, Alevi kadınlara “dışarıdan bir müdahale” olmuyor mu? Olguları feminist bir yöntemle ele alıp değerlendirmeniz kadın bakış açısından avantajken, inançsal açıdan bir dezavantaj yaratmıyor mu?
Feministler ne için mücadele eder? Kadın erkek eşitliğini sağlamak için. Alevilerin en temel cümlesi nedir? “Bizde kadın erkek eşit.” Yani feminizmin ve Alevilerin en temel amaçları aynı! “Kadıncık Ana eşim değil, eşitim, kadınları okutunuz, bizim nazarımızda kadın erkek farkı yok/noksanlık, eksiklik senin fikirlerinde” diyen Hace Bektaş-ı Veli değil mi? Bugün “feminist fikirler” dediğimiz yaklaşımların önemli başlıkları Alevilik inancının da temellerindendir. Bir tek Alevi yoktur ki bizde kadın erkek eşit değildir, biz buna inanmıyoruz diyebilsin. Böyle bir şey hayal dahi edilemez. Aleviler “Bizim fıtratımızda kadın erkek eşit değil” diyenleri kabul etmez, çünkü en azından teorik olarak kadın erkek eşitliği Aleviliğin temel taşlarındandır.
Eşitlik ilkesi, Alevilerin ve Aleviliğin en önemli vazgeçilmezleri arasında. Alevilerdeki Pir Ana-Dede neden var? Pir Ana-Dede birliği de Hace Bektaş-ı Veli’nin söylemlerini doğrulamıyor mu? Alevilik feminizmden eski, ama bugünden cümle kuracaksak Alevilik, içinde feminizmin fikri öncüllerini var etmiş bir inanç. O yüzden kadıncıl bir inanç diyorum.
Alevilerin feminizme karşı mesafeli durması bu nedenle kasti bir duruştur. Alevilik inancının kendisi feminist fikirlerle yüklü. Bugün artık bunu söylemekten çekinmemek lazım. Alevi erkeklerinin korkusunun kaynağı da bu. Alevi kadınların feminizmle buluşması. Çünkü bu ikisi buluşursa Alevi toplumunda depremler olacak. Kadın hakları lehine değişmek zorunda kalacak Alevi erkekler. O kurumlardaki erkeklik saltanatı sallanacak. Kadınları yok sayan tüzükler, programlar, Pir Anaların olmadığı cemler, kurumlardaki cinsiyetçi işbölümleri masaya yatırılacak ve değiştirilecek. Yanı sıra Alevi toplumunda kadına yönelik erkek şiddeti konusu yüksek sesle konuşulacak. Gittiğim panellerde, buluşmalarda, kadınlarla konuşmalarda en çok anlatılan şey erkek dayağı. Bunu söylediğimizde Alevi erkekler “Alevilerde dayak yok” diyor. O zaman “Evlerinize gelip Alevi kadınları Hıristiyan, Yahudi, Müslüman, ateist erkekler mi dövüyor?” Bu kadınları kim dövüyor. Cemlerde kadın konusunda duyarlı Pir Ana ve dedeler olduğunda bu dayakçı erkeklerin hepsi dara tutulup hesap verecek. Bu yol, böyle bir Yol! Alevilik hukuku böyledir.
Aleviler kendileriyle yüzleşecekler. Yüksek sesli erkek palavralarına tok Alevi kadınların karnı. Alevi toplumunda uzun süredir Alevi kadınların, toplumuma “zarar” verirsem, kaygısıyla susmaktan kaynaklı sıkıştırılmış, birikmiş bir enerji var. İşte Alevi erkekler bu enerjinin dışa çıkmasından, patlamasından korkuyorlar en çok. Çünkü biliyorlar bu enerji eni sonu ortaya çıkacak.
Alevi kurumlarının kadın konusunda bulundukları yeri göstermesi açısından Hace Bektaş-ı Veli’deki Kadıncık Ana Evi güzel örnektir. Alevilerde kadın erkek eşit. Bunu en güzel Hace Bektaş-ı Veli ve Kadıncık Ana ortak mücadelesinde görüyoruz. Oysa bugün Hace Bektaş-ı Veli’deki Kadıncık Ana Evi, yıkık, virane halde duruyor. Her yıl binlerce insan Hace Bektaş’a gider, bu evin hali ne diyen neden yok acaba? Bu ilgisizlik Alevilerin kendi pirlerine, tarihlerine saygısızlık değil mi? İşte Alevilik böyle erkekleştirildi. Kadınları adım adım silmeye çalıştılar.
Yine bu nedenlerle feministlerin de artık pozitivist bir darlıkla “inanç mı” diye burun kıvırdıkları Aleviliğe hak ettiği ilgi ve özenle dönüp bakmaları gerekiyor. Türkiye feminist hareketi şu anda feminizmi Osmanlı Kadın Hareketiyle başlatıyor. Bu modernist, ve Türkiye toplumlarını düşünürsek, merkezci ve oryantalist bir bakış. Osmanlı? Yıllarca Alevileri kadın erkek birlikte ibadet ettiği için zındık sayan, etik ve cinsel açıdan karalamaya çalışan, tehlikeli görüp defterini dürmek isteyen Osmanlı mı, içinde kadınların da Osmanlı'ya karşı mücadele ettiği İstanbul içi ve dışındaki çok toplumlu yapı mı? Türkiye kadın hareketi yüzünü batıya dönen feministlerden oluşmuyor sadece, onun bir kaç damarı var ve bunlardan biri kuşkusuz Aleviler.
Bu haliyle Alevilik inancı bu topraklardaki kadın hareketini ya da “feminizmi” çok daha eski tarihlere götürüyor. Böylece Türkiye (belki Anadolu demek gerekir emin değilim) kadın mücadelelerinin geçmişi de çok gerilere gidiyor. Denebilir ki bugünkü kavramlar ve ideolojilerle düne bakılamaz. Kavramları kullanmayalım o halde, tamam, ama bu topraklarda, Anadolu’nun tarihinde silahlı olarak örgütlenmek dahil, ordu olarak var olmak dahil, olağanüstü bir kadın mücadelesi var. Buna ne diyeceğiz? Buna karşı susacak mıyız? Susamayacaksak kolları sıvayacağız, ne diyeceksek onu da bulup beraber diyeceğiz ve bu kadınları ve tarihimizi gün ışığına çıkartıp sahipleneceğiz.
Alevilik inancı ve Alevi toplumu aynı zamanda yerel feminizm için de yeni ve devasa bir alan açıyor. Bu nedenle feminist hareketin ve Alevi kadınların nihayet kendi gerçek zeminlerinde karşılaşıp, buluşması artık kaçınılmaz.
Peki kitabınızın içeriğine dönersek, Alevilikte kadının yeri ve etkisini ortaya çıkarmak için sürdüğünüz Yol Kadındır çalışmanızla bir çeşit “özcülük” yapmış olmuyor musunuz? Yani güncel bir inancı ve bunun güncel varoluş eksenlerini kimi tarihsel yaşanmışlıklarla açıklamak, bugünde dünün izlerini belirginleştirmek ne kadar anlamlı?
Özün değil, hakikatin peşindeyim. Bu çalışmada Yol kadındır değil de, Yol erkektir sonucuna da ulaşabilirdim. Çünkü çıktığım yolda evvela Aleviliğin erkek egemen kaynaklı bir inanç olduğunu düşünüyordum. Neden? Ona bugünden baktığım için. Oysa bugün, kendinden önceki zamanların sınıfsal ve cinsel mücadelelerinin ulaştığı duraklardan biri. Bugünden bakıp dün de böyleydi denemez. Düne dönüp bakmanız gerekir. Bugünü anlayabilmek için en çok düne bakmak gerekir. Üstelik araştırdığınız konu bu açıdan size içinde kuşku duymanıza neden olacak birçok ipucu veriyorsa yapacak bir şey yok. Geçmişe doğru yolculuğu başlatacaksınız.
İnançların en temel unsurlarından biri ve belki de en başatı cinsler arası mücadele ise ve o inancın içinde kadınlar görünür, önemli, etkin ise bunun nedenlerini bulmak, bilmek gerekir. Çünkü kadın ve erkekler arasındaki mücadele bugün de mevcut ve toplumsal hayatı en çok etkileyen alanlardan biri. Ben bu mücadelenin Alevilikteki haline baktım. Alevilik gibi eşitliğe inanan bir inancın bu karakteri bugün de bu mücadeleye önemli katkı sağlayabilir. Daha da önemlisi Alevilik inancı en çok kadın erkek eşitliğine verdiği önem üzerinden tehlikeli görülüp bu alanda asimile edilmeye çalışıldığı için böylece devletin, diğer erkek egemen inançların ve erkekliğin asimilasyonuna karşı da kendi durduğu yere sağlam biçimde basarak güçlenmiş olacak. Kadıncıl bir inancın erkekleştirilmesi, kadın erkek eşitliğine inanan bir toplumu da erkekleştirmiş oluyor haliyle.
Bunlar ütopik konular değil, hakiki, içinden geçtiğimiz şu anın da gerçek zemini. Bir kere daha hatırlamakta fayda var; Alevilik kadim ve kadıncıl bir inanç, tüm müdahale ve asimilasyonlara rağmen hala bu yanlarını epeyce koruyor. Ama Aleviler erkekleştirildi. Bu berbat değişim sadece Alevi kadınlar için değil, bu inancın tüm üyeleri için bir mücadele alanı. Sadece erkeklerin görünür olduğu, sadece dedelerin olduğu, sadece erkek taliplerin olduğu bir Alevilik yok. Bu palavra. Bunu en iyi Aleviler bilir.
Alevilik inancı kadınla erkeğin yan yana olduğu bir inanç. Bundan sonra da böyle olmalı. Bunun için de Alevilerin önce Alevilik inancının kendisini ve Aleviliğin tarihsel birikimlerini öğrenmesi gerekiyor.
Bulduğunuz izler Aleviliğin, Alevilikte kadının yeri ve etkisinin İslam öncesi yaşam ve inançlarla çok büyük benzerliklerine işaret ediyor. Özellikle Alevilikte kadının etkisinin ve yerinin tarihsel izlerinden bahseder misiniz biraz. Antik tarihin tanrıçalarının Alevilikteki yansıması Pir Analar mıdır?
Alevilik inancında var oluştan, cemlere, ziyaretlere, deyişlere, erenlere, aşıklara, ozanlara, taliplere, mürşitlere dek her alanda kadınlar hep var olmuşlardır. Alevilikte mesele kadınların varlığı değil, kadınlara ve kadınların yaptıklarına verilen değerdir.
Aleviliği dedeler topluma anlatıyor dendiğinde yapanlar ve yapılan iş değerli oluyor. Aleviliği kadınlar topluma aktarıyor dediğinizde yapanlar da, yapılan iş de değersiz oluyor. Çünkü erkek egemenliğinin temel işi kadınları ve yaptıklarını değersizleştirmek ve onun kimliğine ve onun maddi manevi ürettiklerine, var ettiklerine böylece el koymak. Bunu bildiğinizde gerisi çorap söküğü oluyor işte.
Kadim bir inanç olan Aleviliğin varoluş anlatısı ile Sümer varoluş anlatısı birçok açıdan neredeyse üst üste düşüyor. Alevilik ve Sümer varoluş anlatısı ile hangi anlatılar arasında devasa farklar var? Erkekleşmiş, tanrıları erkek olan dinler, inançlar arasında. Erkek tek tanrılı inançlarla Tanrıçaların yenildiği çok tanrıça/tanrılı inançlar arasında neredeyse hiç bağlantı yok gibi. Tabii eğer erkek tek tanrılı dinler/inançlar kendisinden önceki Tanrıçaların inançlarından alıntılar yapmamışlarsa.
Alevilik inancındaki Pir Analar, yaratıcı tanrıçaların devamı. Buna kuşku yok. Ama çok daha devasa ve bence Aleviliğe de kadıncıl karakterini veren, Pir Anaların da membaı olan Alevi varoluş anlatısını unutmamak gerekir. Aleviler Allah, Tanrı değil, Hakk derler. Alevilikte Hakk vardır. Varoluş Hakk’tandır ve o Hakk doğurabilme yeteneğine sahip olandır. Yaratıcı değildir o, bedeninden doğurandır. Yani kadındır. İşte Pir Analar, Aleviler için budur. “Kainat kadınla başlar, doğuş kadındır” der Alevilik. Alevi deyişi şöyle der: “Ta ezelden nur-u kandil/Fatma Ana’mızdır bil.” Kitabın adı da buradan geliyor zaten. Yol Alevilik demek. Alevilik ise kadıncıl inançtır, yani Yol Ana’dır, kadındır. Analar yoksa orada yol yoktur. Kısaca Yol kadındır.
Kitabınız Mezopotamya’dan Ege’ye, Kafkaslar’dan Anadolu’ya insanlığın inanç dünyasının geliştiği bütün coğrafyalarda başlangıçta kadının etkisine dikkat çekiyor. Sümerlerin Nammu’su, İnanna’sı, İyonların Kybele’si, Afrodit’i, Romalıların Venüs’ü, Akadların İştar’ı, İbranilerin Aştorah’ı ve bu tanrıçaların hegemonyalarının tanrıların eline geçiş süreci bize neyi anlatıyor aslında?
Hiç bir şey bugünkü gibi değildi. Bugün iktidar olanlar bir zamanlar iktidar değildi. Şunu anlatıyor diyebiliriz kısaca; patriarka (erkek egemen sistem) kurulmadan evvel kadın ve erkeklerin adil ve eşitçe yaşadıkları, bu adalet ve eşitliği kadınların sağladığı toplumlar mevcuttu. Ancak ilk sınıflı sistem olan patriarka (kadın ve erkekler sınıfı) oluşmaya başlayınca tarihte kadınlarla erkekler arasında sert ve çok çetin mücadeleler oldu. Bu mücadeleler düz bir çizgi gibi sırf erkekler lehine gelişmedi. Bunlar bin yıllar süren mücadeleler sonunda oldu. Kadınlar erkeklere kök söktürdüler adil ve eşitlikçi toplumu erkeklerin egemenliğine kaptırmamak için. Yenildiler. Sonunda erkekler iktidarı aldılar ve bugüne dek gelen patriarkal sistemi kurdular.
Kadınların emeğini, kimliğini, bedenini erkeklerin sömürdüğü sistemin adıdır patriarka. Ancak kadınlar yenilseler de erkeklere teslim olmadılar. Siyasetten dine, eviçine, varlık ve görünürlük mücadelelerini hep sürdürdüler. İşte bu isimlerini saydığınız tanrıçaların hepsi kadınların bu biat etmez, uslanmaz mücadelelerinin kazanımlarının somutlaşmış adıdır, o mücadelelerin çeşitli toplumlarda ulaştığı dönemlerdir. Evet, ana tanrıçalar ve tanrıçalar nihayet yaratıcı tanrıçalar olmaktan çıkartılmış, erkek tanrıların altında statülere sahip olmuşlardı ama yok edilememişlerdi. Bunlar sadece isim değil, öyle algılanmamalı, kadınların erkekliğe ve onun zulmüne karşı verdikleri uzun mücadelede çeşitli toplumlarda ve dönemlerde hangi pozisyonlarda olduklarının göstergesidir. Ve hiç durmadan mücadele ettiklerinin. Tıpkı bugün olduğu gibi. Bu çok önemliydi ve buna kitapta tekrar tekrar vurguda bulundum.
Alevi kadınlar bu devasa tarihsel birikimden nasıl dersler, nasıl sonuçlar çıkartmalı?
Kadıncıl Aleviliğin erkeleştirilmesi ile Alevilikte bir tür “duraklama ve gerileme” dönemleri oluştu. Şimdilerde ise bir Alevi rönesansı doğma ihtimali ile karşı karşıyayız. İlk çiçekleri açılmaya başladı bile. Nasıl sonuçlar mı çıkarmalı?
İlk olarak Alevi kadınlar, kadınlar lehine bir inancın parçası olduklarını unutmamalılar. Alevi kadınların Hakk’ı bir kadın. Bu da Alevi kadınlar için, gerek Alevi toplumu içinde gerekse dışında verecekleri mücadelede çok önemli bir avantaj. Ama gerekli bilinç yükseltme süreçleri yaşanıp, bu inancın kadıncıllığı kuvvetlice sahiplenilip, büyütülerek mücadele verildiği sürece bu avantaja sahip olunabilir. Bizde zaten kadın erkek eşit denerek, eşitsizliğin üstü örtülerek değil. Bu açıdan önemli gelişmeler olduğunu görüyoruz zaten.
İkinci olarak, kadın erkek eşitliğini savunan bir inancın hukuku da kadınlar lehinedir. Alevi kadınlar erkek şiddetinden, Alevi kurumlarının cinsiyetçiliğine dek inançları dahilinde erkeklerden hesap soracak, onları dara kaldıracak güce ve olanağa inançlarının verdiği hukuki destekle de sahipler. Cemler kadınlar açısından çok önemli mahkemelerdir.
Üçüncü olarak Pir Analar. Alevi kadın hareketinin başat hedeflerinden biri kadın haklarını da savunacak bilinçle donatılmış Pir Anaların sayısını arttırmak olmalı. Bunun için inanç kurullarına etki edip, cemlerde dedelerle beraber ya da yalnız başına cem yürüten Pir Anaların varlığını arttırmak için özellikle çalışılmalı. Alevi kadınlar, herşeyin başı kadındır, yol kadındır, kadın erkek eşittir diyen bir inancın verdiği güçle ve haklılıkla, yaptırım gücüyle siyasal, toplumsal, kurumsal her türlü yeniliğe, kadınlar lehine pozitif ayrımcı uygulamalara daha fazla zaman ayırmalıdır. Ve kim ne der diye düşünmeden yönetim mekanizmalarında daha çok yer almalı. Kadınlar bu konuda haklı nedenlerle çekimserler ama oralara kadınlar girmezse erkekler girecek hep.
Alevi kurumlarında başta yönetim kadroları olmak üzere Alevi toplumuna bu inancın eşitlikçiliğinin özellikle anlatılması gerekiyor. Bu, oralarda çalışma yapan kadınların da işini kolaylaştıracak bir şey.
Ayrıca bilgi güçtür, Alevi kadınlar kendileri hakkındaki bilgiye de ulaşarak daha da güçlenip, siyasal ve inançsal alanda Yol’larında emin adımlarla yürümeye devam etmeliler. Ben çok umutluyum, çünkü kadınlar değişime açık bir toplumsal grup. İnanıp karar verdiklerinde ellerinden hiç bir şey kurtulmaz.
Aleviliğin kadim ve kadıncıl tarihi sadece bir cinsiyet mücadelesine mi işaret ediyor? Kitabınızda özel bir bölüm ayırdığınız “Varoluş/Yaradılış” ikilemi neyi anlatıyor bugün bize?
Aleviliğe dair dillendirilen başlıklar şöyle: Sömürü karşıtlığı, iktidarla arasında hep bir mesafenin olması, adalet, yaşam hakkını savunma, kolektif bir yaşam, kadın erkek eşitliği, can olmak, doğaya karşı saygı, teorik ve pratik olarak doğa ile kurduğu ilişki, başka inançlarla yan yana eşitçe yaşama kültürü, kendisini dayatan-katliam ve savaşlarla başka inanç ve toplumları yok eden değil, beraber-çoğulcu yaşamı savunan, yani demokratik, özgürlükçü ve birlikte yaşam ilkelerine sahip bir inanç. Üstelik bu değerlerinden varlığı pahasına vazgeçmemiş, Yol’undan dönmemiş bir inançtan bahsediyoruz. Dolayısıyla bahsettiğimiz şey çok yönlü. Kadınların eşitlik mücadelesinden demokrasiye, emeğin kurtuluşuna, kapitalizmin doğayı talanından, birlikte eşit ve kardeşçe yaşamasına, laikliğe dek birçok mücadele alanını kapsıyor.
Varoluş/Yaradılış ikilemine gelince…
İnsanlığın ilk sömürü sistemi kadınlarla erkekler arasında kurulan patriarkadır. Var oluş; kadınlarla erkekler arasındaki bu ilk sömürü sisteminin henüz kurulmadığı bir dönemin kavramı iken, yaratılış erkek egemenliğinin kurulduğu, iyice yerleşip diktalaştığı dönemin kavramıdır.
Varoluş, tüm kainatı ve insanları doğurabilme kabiliyetine sahip olan kadının var ettiğine, onu kendinden doğurduğunu kabul eden inançların söylemidir ve bu yanıyla kadıncıl bir söylemdir.
Yaratılış ise, kadınların toplumsal gücünü elinden alıp iktidar olabilen ama ne yaparsa yapsın doğurabilme kabiliyetine sahip olamayan erkeğin, kainatı ve insanları kendinden değil, dışsal bir malzemeden yaratarak onun efendisi olmasının adıdır.
Alevilik iktidarlaşmamış bir inanç olarak farklı tarihsel dönemlerde çeşitli biçimlerde hedef haline getirildi. Aleviliğin İslam’a asimilasyonunda ne gibi kritik aşamalar, süreçler yaşandı ve özellikle Aleviliğin kadıncıl özünün silikleştirilerek erkekleştirilmesi bu asimilasyon çabasında nasıl bir yer tutmakta?
Alevilik inancına baktığınızda iktidarla ilişkisi iki şekilde olmuş. İlki iktidar ile mesafeli olması. İkincisi ise Babailer ve Şeyh Bedreddin örneklerinde yaşandığı gibi, iktidara aday kişiler arasında Alevi inancına ve ilkelerine evet diyenleri desteklemek şeklinde. Babek, Hürrem, Börklüce Mustafa ve Dersim’den yola çıkarak bir üçüncü örnekten bahsetmek gerekirse, mevcut iktidarlara alternatif, ortakçı küçük topluluklar şeklinde özerk toplum deneyimlerden bahsedebiliriz. Bu üçüncü örnek aynı zamanda Aleviliğin sömürüsüz, eşitlikçi (emek-cinsiyet) toplum ütopyası olan Rıza şehrinin de bir tür “pratikleri-denemeleri” sayılabilir.
Aleviliğin iktidarlar tarafından hedef alınmasının nedenleri; Aleviliğin emeğin sömürüsüne karşı olması (o yıllardaki toprak politikası ve vergiler), inançta ve toplumsal yaşamda kadın erkek ilişkilerinin iktidardan farklı tanımlanma biçimi ve devletin inancının farklı olması nedeniyle Alevilik iktidarlar için hep tehdit olarak algılanmış.
Tüm bunlarla beraber şunu özellikle belirtmek gerekir. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Anadolu’da Aleviler nüfus olarak oldukça kalabalıklar. Zaten bu kadar katliamın olmasının en temel nedeni Alevi nüfusunun kalabalık olması ve aynı zamanda Alevi önderlerine sadece Alevilerin değil, farklı inançlardan insanların da kader birliği yapacak kadar güvenmesi. Yani Alevilerin nitelik ve niceliksel gücü iktidarı tedirgin etmiştir diyebiliriz.
Aleviliğin asimilasyonu meselesine gelince Aleviliği iktidar (Selçuklu-Osmanlı, TC) asimile ettiği gibi, Şah İsmail de İslami açıdan çok önemli şekilde etkilemiştir. Şah İsmail ile Alevilerin buluşması ile içerilen birçok şey Alevilik içinde bugünkü çokça tartışmanın temel kaynağı. Selçuklunun, Osmanlının özellikle katliamcı Yavuz’un yaptıkları ise asimilasyondan çok daha öte şeyler. Yok etme, defterini dürme, imha maksatlı katliamlar. Katlederek Alevileri ve Aleviliği bitiremeyince bu kez asimilasyona başlayacaklardı. Yanı sıra katliamlar da hiç durmayacak Cumhuriyet dahil her dönemde bu politikalar sürdürülecekti.
Aleviliğin kadıncıl özünün yitirilmeye başlanmasında Anadolu’nun İslamlaştırılmasının önemi kuşkusuz çok büyük. Bu süreç Selçuklulardan itibaren yükselmeye başlıyor. Yani bundan yaklaşık bin yıl evvelden bahsediyoruz. O yıllar Selçukluların tüm çabalarına rağmen yine de kadın cemiyetlerinin olduğu, silahlı kadın birliklerinin olduğu, uçlarda kadın askerlerin olduğu dönemdir bugünden bin yıl evveli. Yavuz’a karşı yapılan savaşlardan olan Dede Kargın savaşında Alevi kadınlar, kadın komutan önderliğinde meydanlarda savaştı. 1500’lü yıllar… Anadolu’da ve civarında hep bunca güçlü ve inancına sahip çıkan kadınlar var. Oysa diğer yandan Yavuz ve onun paralı, önüne akçeler saydığı dini önderlerince kadın erkek beraber ibadet yapan inançları yok etmeye, haklarında fetvalar çıkartılarak katletmeye hız verdiklerine tanıklık ediyoruz. Alevi kadınlara yönelik bu saldırılar hala devam ediyor. Bu açıdan Alevi kadınlar büyük büyük büyükannelerinin “kaderini” bugün de yaşamak zorunda bırakılıyorlar ama bu o kadar kolay değil, Alevi kadınlar bu politikalar karşısında susmayacaklar.
Alevilikte kadının yerini incelediğiniz bu ikinci kitabınızla birlikte Alevi kadınlara vermek istediğiniz mesaj nedir?
Alevilik kadim ve kadıncıl bir inanç. Alevi kadınlar ikincil olmayı inançları gereği kabul edemezler. Bunun için eviçi işbölümünden cemlere, partilerden kurumlara, inanç mekanlarına, oralardaki işbölümlerine dek her şeye yeniden bu perspektifle bakıp, bu kadıncıl Yol’dan ilerlemeliler. Alevilik inancı ve Alevi kadınların durumu kader birliği içinde. Ya beraber güçlenerek büyüyecekler ya da beraber yok olacaklar. Bunu Alevi erkekler de böyle bilip kadınların önünde daha fazla engel olmaktan vazgeçmeliler. Çünkü kadıncıl Aleviliğin erkekleştirilmesinin temel sorumluları, devletten ve diğer inançlardan da önce Alevi erkekler. Bu nedenle Alevi erkekler, Alevi kadınlarca dara kaldırılmalı.
Değiştirebilmek güç işidir. Güç ise bilmek ve örgütlenebilmektir. Kadınlar her iki açıdan güçlendikçe haklarını kazanıp kendilerinden çalınanları geri alacaklar. Alevi kadınların bunları başarabileceklerine inanıyorum. Alevi kadınlar her şeye rağmen bu inancı bugüne dek yaşatıp, yeni kuşaklara aktararak getiren kişiler. Alevi erkekler, Alevi kadınlara Aleviliği kendilerine rağmen bugünlere dek taşıyabildiklerini kabul edip bir adım geri çekilerek başlayabilirler değişmeye.
*Gülfer Akkaya kimdir?
1972 Şubat’ında, Sivas Kangal’da Alevi köyü olan Kürkçü’de (Qurcik) doğdu.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü’nden mezun oldu. Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde “Kadınların paralı günleri” konulu yüksek lisans tezini tamamladı.
Çok uzun yıllar dergi ve gazetelerde editörlük yaptı. Aynı zamanda haber portallarında, internet sitelerinde, dergi ve gazetelerde halen yazmakta.
2000 yılından bu yana çeşitli dergilerde yayımlanan çok sayıda makalesi bulunmakta.
2008 yılında “Unutulmasın diye… Demokratik Kadınlar Derneği”,
2011 yılında “Sanki Eşittik, 1960-1970’li yıllarda devrimci mücadelenin feminist sorgusu”,
2014 yılında “Sır İçinde Sır Olanlar: Alevi Kadınlar”,
2017 yılında “Yol Kadındır” adlı kitapları yayımlandı.
Maddeci radikal feminist ve sosyalist.
Okumayı söktüğünden bu yana okur-yazar.