Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın 2013 Newroz’unda Kürt sorununda barışçı çözüm ve müzakere sürecinin başlamasına yönelik tarihi çağrısına ne yazık ki AKP iktidarınca olumlu yanıt verilmedi. Bilakis, çözüm için önerilen koşullar bizzat AKP tarafından yok sayılarak, ötelenerek, Türk halkının bitmek bilmez “hassasiyetleri” bahane edilerek, etkisiz hale getirilerek içi boşaltılmaya çalışıldı.
Kürt halkının taleplerini iktidarını sürdürmek için araçsallaştırmayı yeğleyen AKP, yaklaşan yerel seçimlerden de başarılı çıkmak için aynı tavrı sergilemekte. Oysa Kürt hareketinin aldığı çatışmasızlık kararı, barışı isteyen iktidar için bulunmayacak bir nimetti.
AKP’nin toplumun barış talebine yaklaşımı bütünüyle pragmatistçe. Gezi direnişinden bu yana iktidarı çatırdayan Erdoğan, Kürt halkının en doğal haklarına yönelik taleplerini şantaja dönüştürmekte beis görmedi.
Onun kasaba eşrafı kafası bu şekilde işlerken, Kürt halkı Rojava’da devrimini gerçekleştiriyordu. Kısa süre önce yaşanan Arap İsyanı ile diktatörler tahtlarından edilmiş, ancak onların yerine halkların demokratik iktidarı kurulamamıştı. Bu ülkelerin iktidarlarına emperyalist ülkelerin maşası, özgürlük düşmanı, şeriatçı çeteler getirilmişti.
Rojava halkı hesapları bozdu
Rojava’da Kürt Halkı, diğer ayaklanmalardan farklı olarak, bölge halklarıyla birlikte şeriatçı çetelere ve hamilerine karşı savaşıp kendi yönetimlerini kurmaya doğru önemli adımların atıldığı bir toplumsal devrimi gerçekleştirmeyi başardı. Rojava’nın bu başarısı ile Kuzey Kürdistan’daki halk direnişi AKP için en büyük tehlike halini aldı. Üstüne üstlük bu süreçte ülkenin batısında da cumhuriyet tarihinin en büyük isyanlarından biri patladı. Bu nedenle İmralı’dan gelen müzakere, barış talepleri AKP tarafından etkisizleştirilip çürütülmeye çalışıldı. Başbakan Erdoğan, Kürt halkını kandırabileceğini, Kürt hareketini oyalayabileceğini sandı. Çuvalladı.
Şimdilerde kaset savaşlarıyla devam eden Gülen-Erdoğan savaşları -ki bir dönem ortaktılar, şimdi amansız iki düşman- her iki odağın da ellerini güçlendirecek ittifak arayışlarıyla devam ediyor. Siyasi pozisyonlarını güçlendirmek için etraflarına bakınmaya başladıklarında ilk gördükleri Kürtler oldu. Bu savaşta kazananın belirlenmesinde en etkili gücün Kürtler olması, iki tarafın iştahını kabarttı. AKP yeniden “müzakere” diline sarılarak Kürtleri kazanmaya, Cemaat ise Kürt düşmanlığını yükselterek elini güçlendirmeye çabalıyor. Her iki aklı evvelin de düştüğü temel hata, Kürt hareketinin bağımsız siyasi iradesini dikkate almayıp, onu kendi politikalarına alet edebilecekleri yanılgısına düşmeleri.
Kürt hareketinin kendisine yönelik AKP iktidarını destekleme eleştirisine karşı defalarca tekrarladığı “AKP yönetimde olduğu için muhatabımız o. CHP’nin mevcut haliyle Kürt sorununa AKP kadar bile açık olmadığı” cevabı pek çok şeyi açıklıyor.
AKP için özgürlükçü Kürtler tehdit
Ne AKP, ne de CHP, Öcalan’ın yolunu açmış olduğu çatışmasızlık ve müzakere davetini Kürt sorununda toplumsal bir çözümü sağlayacak ciddiyetle ele almayı istemediler. Çünkü savaş, nefret ve şovenizmden beslenip palazlanıyorlar. Bunun şifresini de bulmuşlardı: Türk halkının hassasiyeti. Böyle bir hassasiyet varsa bile artık ibreyi barıştan yana bükmüş durumda.
11 yıllık iktidarı sürecinde muhafazakâr, dinci, neoliberal ve cinsiyetçi bir toplum kurmanın peşinde koşan AKP için Kürt hareketinin özgürlükçü, laik yapısı da önemli bir tehdit. Dağda ve kentlerde erkeklerden bağımsız kadın örgütlenmeleri olan, yerel yönetimlerde ve Meclis’te özgür kadın profilini temsil eden Kürt kadın hareketi, muhafazakâr, dinci, kadın düşmanı AKP’nin kurmak istediği toplum için yutulur lokma değil.
Kürt kadınlarının 40 yıllık mücadele sürecinde adeta bir devrim yaparak özgürleşmeye doğru attıkları adımları anlamak, sadece AKP için değil, kendisini modern ve laik görse de dondurulmuş, hayatın gerisinde kalmış ideolojik formasyonuyla CHP için de, ne kadar mümkün olabilir? Devrimin içinde özgürleşen Kürt kadınlarını fark etmelerini beklemek, Kürt kadınlarından ilham alarak birlikte değişip dönüşmelerini hayal etmek şimdilik zor. İmkânsız değil. Kürt hareketinin değiştirme gücü buralarda da etkili olacaktır.
Siyasal İslamcılık barutunu tüketti. Kaset savaşlarıyla AKP iktidarı meşruluğunu yitirdi. Onun bu ülkede değil Kürt sorununu çözmek, seçimleri sürdürecek takati kalmadı. Giden Kürt mücadelesinin kazanımları değil, AKP’dir. AKP tarih olup gidecek, Kürt halkı kazanımlarını kalıcılaştırmak için devletin yeni temsilcileriyle müzakereleri sürdürecektir. Müzakere süreci AKP’nin, devletin isteğiyle değil, Kürt halkının mücadelesiyle başlamıştı, öyle de devam edecektir.
Çatışmasızlığın devamı ve Kürt sorununun demokratik çözümü için iktidarın siyasi temsilcileriyle müzakere sürse de asıl kazanımın halkların birlikte mücadelesiyle olacağını Rojava hepimize bir kez daha gösterdi.
27.2.2014