Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) istatistikleri her gün en az 6 işçinin çalışırken iş kazası/iş cinayeti sonrası yaşamını yitirdiğini gösteriyor.
Her gün emekçiler tekrarlanan nedenlerle; yüksekten düşme, elektrik akımına kapılma, çalışılan makinaya uzuv kaptırma, iş makinasının altında kalma gibi nedenlerle can veriyor. Günde en az 2 emekçi yüksekten düşerek yaşamını yitiriyor. Bu tablo yıllardır, değişmeden sürüyor. Son 24 saat içerisinde sadece yüksekten düşme sonucu can veren işçi sayısı dört.
Çok sayıda emekçinin yaşamını yitirdiği cinayetlerin dışındakiler haber bile olmuyor. Birkaç gün önce Eskişehir Seyitgazi’de çıkan orman yangınını söndürme çalışmaları sırasında, beş itfaiye görevlisi ile beş AKUT gönüllüsü yaşamını yitirdi. Yetkililer ölenlere rahmet, yakınlarına baş sağlığı dilediler, kamuoyunda konuşulacak yeni ölümler yaşanıncaya kadar görevlerini yerine getirdiler!
“Acil Durum Birimlerinin Müdahale Faaliyetleri” 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası kapsamında değil. Orman yangınlarının söndürülmesi çalışmaları da, acil durum birimlerinin çalışması olarak değerlendirilmekte ve yasa kapsamında olmadığı iddia edilmektedir. Ancak, şu tartışmasız bir gerçektir ki; yangın söndürme çalışması sırasında yaşamını yitiren itfaiye erleri için bu olay Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu kapsamında iş kazasıdır.
Acil Durum Müdahale Faaliyetlerinin 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsam dışında bırakılması Anayasanın 90. Maddesi ve ILO 155 sayılı Çalışma Ortamına İlişkin Sözleşme hükümlerine aykırıdır.
Ormanlar sadece yangınlarla yok edilmiyor
Ormanların korunması, yangın çıkmasının önlenmesi, yangınla mücadele, Tarım ve Orman Bakanlığının, Orman Genel Müdürlüğünün sorumluluğundadır.
Hemen her yangından sonra, yangın nedeni olarak ya bir köylü, ya bir arıcı suçlu olarak ilan edilse de, Orman Genel Müdürlüğünün açıkladığı istatistiklerde yangınların yüzde 37’sinin nedeninin bilinmediği yüzde 35’inin nedeninin ihmal olduğu belirtilirken, yangınların sadece yüzde 3,5’uğunun nedeni kasıt olarak belirtilmektedir. Yangınların yüzde 5,52’sinin nedeni olarak ormanlar içindeki enerji hattı olduğu bilgisi yer almaktadır. Nedeni belli olmadığı açıklanan yangınların önemli bir bölümü enerji nakil hattı kaynaklı olması olasıdır. Acaba enerji dağıtım şirketleri, enerji nakil hatlarının yangına neden olmaması için üzerlerine düşen görevleri yerine getiriyor mu, gerekli bakımları yapıyorlar mı?
Maden arama, çıkartma ruhsatları ile enerji projeleri ile turizm tesisi kurulumu için ormancılık dışı faaliyetlere tahsis edilen orman alanları yangınlarla kaybedilen orman alanlarının kat, kat üzerinde.
Yangınların nedeni tam olarak belirlenebilir
Bir kurumun görevli olduğu alanlarla ilgili somut bilgilere sahip olmaması, Orman Genel Müdürlüğünün, orman yangınlarının üçte birinden fazlasının nedenini bilmemesi anlaşılabilir bir durum değildir. O zaman yangınlarla mücadeleyi planlaması mümkün olmaz ve mücadele edilmiyor da.
Ormanlık alanda ağaç kesimi özel sektöre devredildi, Temmuz, Ağustos ayları dahil her ay orman içinde ağaç kesimi sürdürülüyor. Ormanlar uluslararası firmaların ağaç tedarik üssü, kesilen ağaçlar da, yangın sonrası elde edilen kereste de uluslararası tekellere veriliyor. Öyle ki, yangın sonrası hangi miktarda tahsis yapıldığı da şüpheli. Cumhurbaşkanının orman alanlarını orman statüsü dışına çıkarma yetkisi var ve bu yetki sürekli kullanılıyor. Bu bakış açısı ile yangın çıkmaması, çıkabilecek yangınların söndürülmesi için ciddi planlama yapılacağına, söndürme için çaba gösterileceğine inanabilir miyiz. Yaşananlar çaba gösterilmediğini gösteriyor. AKP iktidarı zamanında Orman Kanunu’nda onlarca kez yapılan değişikliklerin tamamı, ormanların amaç dışı kullanımına yönelik. Orman köylülerinin ormancılık faaliyetleri ile ilişkisi kesildi. Dolayısı ile orman alanına en yakın bölgede yaşayan köylülerin hemen yangına müdahalesinin olanakları ortadan kaldırıldı. Orman işçilerinin eğitimi için açılmış olan eğitim merkezi kapatıldı.
Öncelik yangının çıkmasının önlenmesi ise yangın çıkma nedenleri somut olarak belirlenmeli, gizlenmemeli, ormanlık alanlarda yol kenarı temizliği yapılmalı, yaz aylarında ağaç kesimi yapılmamalı, madencilik faaliyetlerine izin verilmemeli, verilen izinler iptal edilmeli, turistik faaliyetlere son verilmeli, yani hareketlilik yok edilmelidir. Enerji şirketleri üzerlerine düşen görevleri yerine getirmelidir. Orman yollarının çevresel temizliği yapılmalıdır.
İnsanların kolay ölümü kabul edilemez
Yangınlarla ağaç kaynakları, bitkiler, diğer canlılar yok oluyor. Yangın söndürülürken de insan kaynakları yok ediliyor. Hangi nedenle olursa olsun, insan kaynaklarının korunmasına yönelik planlama yapılmıyor. Yani risk değerlendirmesi yapılmıyor, ya da doğru şekilde yapılmıyor.
Emekçilerin, inşaatlarda, madenlerde, yangınlarda, yangın söndürme çalışmasında can vermesi, olağan, kabul edilebilir bir durum değildir. Tüm iş cinayetleri önlenebilir. Kölelik düzeninde işçileri çalıştıranlara hiçbir zaman hesap sorulmadığı için ölümler sürüyor.
Bu ölümler ve daha yönce yangın sürdürürken yaşamını yitiren itfaiyeciler ve AKUT gönüllüleri her şeyden önce insandı ve her insanın canı gibi yaşamları kutsaldı. Her insanın canı gibi özenle korunması gerekirdi.
Tarım Orman Bakanlığı yangın çıkmaması için ve can kaybı olmadan söndürme planlamalarını doğru şekilde yapmıyor. İş kazalarının tamamı önlenebilir, bunun gerekliliklerini yerine getirmek işverenlerin görevi olduğu kadar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının da sorumluluğundadır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı üçüncü şahıs gibi ölümleri seyrediyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının ölümleri önlemek için yapılacaklar hakkında tek bir cümlesine rastlamadık, ara sıra ölümlerden sonra baş sağlığı mesajlarına rastlıyoruz.
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile işçi sağlığı ve güvenliği hizmetleri de özelleştirildi, Kar amaçlı oluşturulan Ortak Sağlık Güvenlik Birimleri (OSGB)-Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının tek karar alıcı olduğu işleyiş ile kazalar önlenmiyor. Ölümler sonrasında işverenlere, bakanlığa, OSGB yetkililerine hesap sorulmuyor. Hiçbir yaptırım gücü olmayan iş güvenliği uzmanları “olağan şüpheli “ olarak yargılanıyor.
Sendikaların, emek ve meslek örgütlerinin, siyasi partilerin, demokratik kitle örgütlerinin ölümlere karşı daha gür şekilde ses yükseltmesi, hesap sorması gerekmektedir.
İşçi sağlığı ve güvenliği konusunda, düzenleme yapma, denetleme, eğitim, yetkileri idari ve mali yönden özerk bir yapıya devredilinceye kadar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının ölümlerin doğrudan sorumlusu olduğu kabulü geçerliliğini sürdürecektir.