Kuşadası… Belki herkes için bir tatil beldesi. Benim için ise daha karmaşık, daha katmanlı anıların mekanı. Belediye basın biriminde çalıştığım yıllar boyunca her türlü haberin peşinde koşarken bazen güzel şeylerle, bazen de iç burkan gerçeklerle karşılaştim. Ama hafızamda hep ayrı bir yere koyduğum, içtenlikle andığım bir yer var; Erdoğan Öven Engelliler Köyü.
Bu köy, sadece bir sosyal hizmet projesi değildi. Orası, dört duvar arasında kapatılmak istenen değil, özgürleştirilen hayatların yaşandığı bir yerdi. Engelli bireylerin toplumdan soyutlanmadığı, aksine hayatın tam merkezine alındığı, onlara üretme, öğrenme, ifade etme hakkının tanındığı bir köydü.
Ve orada Canan Güler vardı. Sadece oranın kurucusu değil; bir anne, bir insan hakları savunucusu, gerçek bir engelli hakları aktivisti… Kendi çocuğundan aldığı ilhamla, Türkiye’de eşi benzeri olmayan bir proje başlattı. Bu köyü tüm engelliler için yeni bir yaşam modeli haline getirdi. Sadece barınmayı değil, yaşamayı, üretmeyi ve saygıyla var olmayı öğreten bir yer inşa etti.

Köyün duvarları arasında tiyatro vardı, müzik vardı, el sanatları, bahçecilik, dostluklar, gönüllüler ve umut vardı. Yerel sanatçılar gelip müzik yapar, kermesler düzenlenir, aş pişirilir, birlikte gülünürdü. Birlikte yaşanırdı.
Bu birlikteliğin sanatsal ayağında ise Mehmet Turan vardı. Kuşadası Belediye Tiyatrosu’nun Genel Sanat Yönetmeni olarak sadece oyun sahnelemedi; sahneyi bir terapi alanına, bir ifade özgürlüğü mekanına dönüştürdü. “Engelsiz Tiyatro” projesiyle zihinsel engelli bireylerin sahneye çıkmasını sağladı. “Bana Bir Masal Anlatsana” isimli oyunla onlara hayatıln alkışlanan yüzünü gösterdi.
Turan, bir dönem Kuşadası Kent Konseyi Engelliler Meclisi Başkanlığı görevini de yürüttü. Bu görevi yalnızca temsili olarak yapmadı, eyleme dönüştürdü, fark yarattı. Hem gönüllü eğitmen olarak köydeki bireylerle birebir çalıştı, hem de onların seslerini duyurmak için çeşitli projelere öncülük etti. Mehmet, benim için sadece bir sanat insanı değil, önemli bir dost, vicdanlı bir insan. Onun bu projeye yıllarca aynı inançla, aynı nezaketle ve aynı özveriyle emek vermesi takdire şayan.

Bu yazıyı kaleme almak benim için de kişisel bir mesele. Çünkü ben de bir engelli bireyim. Sağ gözüm neredeyse hiç görmüyor ve kifoz nedeniyle yüzde 50’nin üzerinde engel oranım var. Hayata tek gözle bakıyorum belki ama gördüklerimin derinliği çoğu zaman iki gözle bakanlardan fazla oluyor. Belki de bu yüzden Erdoğan Öven Engelliler Köyü’nü sadece bir proje değil, bir umut olarak gördüm hep.
10–16 Mayıs Engelliler Haftası vesilesiyle, o topraklarda engellileri gerçek anlamda özgürleştiren, hayatla buluşturan bu tür projelerin artmasını diliyorum. Daha çok köy olsun, daha çok Canan Güler’ler, Mehmet Turan’lar olsun. Çünkü engelleri kaldırmak için önce kalpten bir yerden başlamak gerek.