Memleketin içinden geçtiği dönem sürgünler, göçler ve ihraçlarla tarihe geçecek gibi görünüyor ne yazık ki. Bugün de benim ihraç yıldönümüm. Bir bildiri imzaladığım için işimden edildiğim ve sosyal ölüme mahkum edilmek istendiğim günün yıldönümü. Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi tarafından hazırlanan 2015 tarihli “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiri sadece birçok akademisyenin işsiz, güvencesiz bırakılıp suçlu, hain ilan edilmesine yol açmadı. Aynı zamanda kapsamlı bir üniversite tasfiyesine ve yüksek öğrenim sisteminin merkezi otorite tarafından kontrol altına alınmasına giden yolu kısalttı.
2017 7 Şubat’ında yayınlanan 686 sayılı KHK’ya yıldönümü biçmek, çoğunlukla yıldönümüne atfedilen iç açıcı anlamı tahrif ediyor. Ama 2016-2018 arasında yaşanan tasfiye sürecini anmak ve geldiğimiz noktayı ortaya koymak için vesile olsun.
Neler yaşandı?
2016’da Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi tarafından Sur, Silvan, Nusaybin, Cizre, Silopi başta olmak üzere bazı Güneydoğu şehirlerinde yaşanan ve çok sayıda can kaybına yol açan çatışmaların durması niyetiyle hazırlanıp yayınlanan “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiriyi, inisiyatifin üyesi olan ve olmayan 2212 akademisyen imzaladı. Hükümet kanadından, siyasetçilerden, bürokratlardan, gazetecilerden ve hatta mafya liderlerinden yönelen suçlamalar, ithamlar, tehditlerle geçen günlerden sonra bu akademisyenlerden 409’u 2016’daki darbe girişimi vesile edilerek ihraç edildi. 4 imzacı “suçta ısrar etmek” gerekçesiyle tutuklandılar. Sözleşmelerin uzatılmaması, istifalar ve farklı bahanelerle üniversitelerinden uzaklaştırılan akademisyen sayısı kısa sürede 552’ye ulaştı.
İhraçlar üniversite yönetimlerinin ön ayak olmasıyla gerçekleşmişti. Dolayısıyla bazı üniversiteler imzacılara soruşturma açmakla yetinirken, bazıları buna bile gerek görmediler. Yönetenlere ve mahkemelere göre ortada bir “suç” vardı fakat bu suçu işleyenlerden rektörlerin işaret ettikleri ceza alacaktı. Neyse ki böyle oldu. Çünkü ihraç edilenlerin başına gelmedik kalmadı. Özellikle de bir bölümünün.
Onlar sabaha karşı evlerinden alındılar, evler arandı, gözaltılar oldu ve medya aracılığıyla kara propagandaya maruz kaldılar. İhraç edilenlerin tümü ağır ceza mahkemelerinde yargılandı. Haliyle aklandılar. Bunlar olayın hukuki boyutu. İşsizlik, sosyal dışlanma, tehdit, psikolojik ve fiziksel şiddete uğrayanları, sağlık sorunları yaşayanları ve hatta hayatına son verenleri de unutmayalım. Neyse ki, “ağaç kabuğu kemirsinler” denilen akademisyenler kurumsal ve bireysel bir dayanışma seferberliği sayesinde iyi kötü ayakta kalmayı başardılar. Ekonomik ve psikolojik destek, mahkeme salonlarını dolduran kalabalıklar ve daha birçok ümit verici dayanışma örneği…
OHAL Komisyonu kurulduğu ve ihraçlara itiraz başvurularını alacağı ilan edildiğinde bazı imzacılar adaletin yerini bulacağından ümidi kestikleri için veya başka sebeplerle bu komisyona başvurmadılar. Komisyonun önüne 385 dilekçe gitti. Bu dilekçelere olumsuz yanıt verilmesi 5 yıl sürdü. Olumsuz yanıta bile razı olunmuştu çünkü idare mahkemesine itiraz davası açmanın önü açılmıştı.
Ankara İdare Mahkemesi 2022’de arka arkaya karar açıklamaya başladı. 169 iade, 172 red ve 44 sonuçsuz dosya gösterdi ki mahkemeler başvuruları keyfi bir tutumla karara bağlıyorlardı.
Bir cezalandırma taktiği olarak belirsizlik
İade kararı alan akademisyenlerin çilesi bununla da bitmiyordu. Bir kısmı hiç göreve başlatılmadı. Bir kısmı ise üniversitelerinin itirazı üzerine bölge idare mahkemelerinin red veya yürütmeyi durdurma kararları ile kurumlarından bir kez daha uzaklaştırıldılar.
Şimdi son duruma birlikte bakalım:
İhraç kararına itiraz eden 385 akademisyenden sadece 117’si göreve iade kararı alabildi. Geri kalanların itiraz başvuruları çok uzun süredir Danıştay’da bekliyor. Öte yandan görevine iade edilenlerin de akıbetleri belirsiz. Çünkü bölge idare mahkemelerinde bulunan dosyaları henüz hükme bağlanmadı. Görev yerlerine dönmüş, belki yeniden ev kurmuş, çocuklarını okula kaydettirmiş, üzerlerine ders ve tez almış olmalarına rağmen her an red veya yürütmeyi durdurma sürpriziyle karşılaşabilirler.
AİHM’e yapılan itiraz başvuruları ise yıllardır sonuçlandırılmıyor.
Özetle, 8 yıl önce ihraç edilen yüzlerce akademisyenden sadece 4’ünün iade kararı kesinleşti. Bu da yüzde 1’lik bir orana tekabül ediyor. Üstüne üstlük, kamuoyu çoktandır herkesin görevine iade edilip mutlu mesut işine devam ettiğini sanıyor. Aşağıdaki infografik bitmeyen hukuk mücadelesini ve durumun vahametini açıkça gösteriyor: