Cumhuriyet’in 97. Yılında Tarihçi Erdoğan Aydın ile Cumhuriyet’in ilanında kabul edilmiş parametrelerin bugünkü etkilerini konuştuk. Aydın: “Bizler bugün gerçek demokratlar, gerçek cumhuriyetçiler olarak ‘Siyasal İslamcılık 29 Ekim 1929’dan bugüne nasıl bu Cumhuriyet’in tepesine oturabildi?’ kısmıyla mutlaka yüzleşmek zorundayız.”
SiyasiHaber
Cumhuriyet’in ilanının 97’inci yılındayız. Her 29 Ekim’de Cumhuriyet’in ilanının anlamı üzerine kapsamlı tartışmalar oluyor. Bir yanda Cumhuriyet’in ilanının toplumsal ve siyasal olarak hiçbir özel manası olmadığı şeklindeki değerlendirmelere, diğer yanda ona çok özel manalar atfeden değerlendirmelere tanık oluyoruz.
Cumhuriyet’in 97. Yılında Tarihçi Erdoğan Aydın ile Cumhuriyet’in ilan ediliş sürecini, manasını, Cumhuriyet’in ilanında kabul edilmiş parametrelerin bugünkü etkilerini konuştuk.
Gerçekleştirmiş olduğumuz röportajın ilk bölümünü dün yayımlamıştık. İkinci bölümde ise Cumhuriyet’in ilanında kabul edilmiş parametrelerin bugünkü etkilerini değerlendiriyor.
Cumhuriyet çok inançlı ve çok etnisiteli toplum gerçeğini reddederek ilan edilmiş görünüyor. Bunun bütün Cumhuriyet tarihi boyunca ne türden etkileri oldu? Bu bağlamda Cumhuriyet’i nasıl tanımlarsınız?
Olması gereken Cumhuriyet halkın yönetimi belirlemesidir. İster Tanrıdan ister yeryüzünden ister sermayeden güç alan bazı yetkililerin kuvvet kullanma kapasitesi olmamasıdır. Bunun yerine halkın yönetimi belirleme kapasitesi olmasıdır. Bunun en temel kurumları nedir? Seçim, meclis, bunların düzgün işlemesini sağlayan basın özgürlüğüdür, çoğulculuktur ve insanların kendi siyasal, sınıfsal hayallerine uygun olarak örgütlenebilecekleri çok partili bir sistemdir. Biz de ise iş böyle olmadı. Evet, bir Cumhuriyet ilanı vardır. Evet, 19. Yüzyılın sonu 20. Yüzyılın başında dünyanın bütün cumhuriyetlerinde ve demokrasilerinde bugün ki standartlarımızın çok gerisinde standartlar vardır. Ama eğer gerçekten cumhuri yönde bir ilerleme gözlemek istiyorsak bunların ölçütleri budur. Eğer bunlardan geriye bir gidiş söz konusuysa bunlardan geriye gidildiğini tespit etmek zorundayız. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilan edildiği gün 29 Ekim 1923, ne yazık ki cumhuri anlamda ileriye doğru bir atılım gerçekleşmemiştir aksine Birinci Meclis’te var olan çoğulculuk ortadan kalkmıştır. Örneğin, Nazım Bey isimli bir komünistin meclisteki çoğunluğun oylarıyla seçilemeyeceği bir yana, bir komünistin mecliste var olabilme hakkı bile ortadan kalkmıştır.
'1924 son kutlanan 1 Mayıs olacaktır'
Birinci Meclis’i şimdiye kadar övgüyle yad ettim ancak Birinci Meclis’inde sorunları var. Daha sonra ulus ve Türklükle özdeşleştirilecek olan millet kelimesi, bu dönemde Müslümanlar anlamında kullanılmaktadır. Peki o zamana kadar Osmanlı arazisinde sadece Müslümanlar mı yaşıyordu? O ana kadar memlekette Ermeniler, Rumlar, Süryaniler ve Yahudiler vardı. Oysa Ankara Meclis’i daha en baştan bu coğrafyada yaşayan kesimlerin bir kısmını dışlamak üzerinden şekillenmiştir. Sadece Müslümanların meclisi olarak şekillenmiştir. Birinci Meclis öncesi Osmanlıda veya Anadolda Müslümanlar ve Müslüman olmayanlar vardı. Birinci Meclis’te sadece Müslümanlar var. Ancak Müslümanların Kürt kanadı var, komünist kanadı var, liberal kanadı var… İkinci Meclis’te ise artık Müslümanların içinde de belli kesimler olmayacak. Bir müddet sonra 1925 Ocağında Elazığ ve çevresinde “Bizim haklarımızın tümünü inkar ettiniz” diyerek Seyh Said ismiyle anılan bir Kürt isyanı başlayacak. Bu isyanın arkasından Takrir-i Sükun diye bir yasa çıkarıldı. O yasadan sonra İstanbul’daki basının tümü, farklı düşünen ve düşünme ihtimali olan herkes sorgudan, tasfiyeden, partilerini kapatmaktan geçen bir sürece geçecekler. Örneğin; sosyalistlerin, komünistlerin hayatı bundan sonra hep polis operasyonlarıyla geçecektir. Bakın bu topraklarda 1 Mayıs ilk olarak 1976’da kutlanmadı. 1924 tarihi öncesinde 1 Mayıs kutlamak doğal bir refleksti. Fakat 1924 son kutlanan 1 Mayıs olacaktır. 1935’de Bahar Bayramı yapılacaktır. Bunlar aslında bir rejimin Cumhuriyet olması, Cumhuriyet yönünde devam edip etmemesi açısından önemlidir. Ve şu açık ki; siz bütün muhalif güçlere tasfiye ediyorsanız, işçilerin örgütlenme hakkını ve toprak reformunu da hayata geçirmiyorsanız, kırsal alanda yaşayan nüfusu toprak ağalarına ve İslamcı mantaliteye terk edersiniz. Dolayısıyla Cumhuriyet modernleşme projesi olarak ilericidir. Ancak kendi ayağına kurşun sıkarak muhasır medeniyetin ancak toprak reformundan, işçi haklarından farklı düşüncelerin kendilerini örgütlemesinden geçtiğini unutup yukarıdan aşağıya mühendislik yöntemleriyle örgütlendiği için İslamcılığın hakkından gelememiştir.
'İslamcılık bugün iktidardaysa dönüp yeniden bu Cumhuriyet'le bazı sorgulamalar yapmak zorundayız'
21 Anayasası Kürtlere yönelik özerklik hakkını tanımış olsaydı, 21 Anayasası’nın girişinde ve Mecliste asılı olan “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” şiarının gereğine uygun davransaydı bu millet kaçınmaz olarak ileriye doğru atılacak olan adımları sahiplenir onları derinleştirirdi. Muhasır medeniyetlere ulaşmak çok daha kolay olurdu. Kadın erkek eşitliğini sağlamak çok daha kolay olurdu. Ama dediğim gibi bütün bunlar son 18 yılda her gün biraz daha pekişerek Siyasal İslamcı dayatmaların dumura uğrattığı toplumsal atmosferimizde ne yazık ki bu soğuk kanlılıkla tartışılamıyor. Oysa bizler bu durumu soğuk kanlıkla tartışmak zorundayız. Şunu özellikle belirtmek isterim bu günlerde benim özellikle kendileriyle dost olmak istediğim Kemalist insanlarla şunu rahatlıkla tartışabilmemiz lazım. Bizim gerçek anlamda ileriye gidebilmemiz muhasır medeniyetin çoğulculuk, sendika, ezilen ulusunda egemen ulus gibi kendini ifade edebilme hakkı, ezilen inancın yani Alevilerin kendilerini egemen inanç gibi ifade edebilme özgürlüğünün olduğu bir atmosferden geçiyor. Ne yazık ki Cumhuriyetçi arkadaşlarımız bunları hep bölücülük gibi görüyor. Oysa bunların olmadığı bir mekanda ne demokratik bir cumhuriyet mümkündür ne de haklar ve özgürlükler rejimi mümkündür. Biz 2020’nin 29 Ekim’ini Siyasal İslamın bu kadar ağır bir hegemonya bugün mutlaka dönüp geçmişi gerçek demokratlar gerçek cumhuriyetçiler olarak 29 Ekim 1929’dan bugüne “Niçin yüzyıl sonrasında Siyasal İslamcılık bu Cumhuriyet’in tepesine oturabildi” kısmıyla mutlaka yüzleşmek zorundayız.
Röprtajın devamı için video röportajı izleyebilirsiniz.