2000 yılının 19-22 Aralık günlerinde hapishanelerde gerçekleşen katliamın çeşitli boyutları İstanbul’da yapılan bir panelle tartışıldı.
SiyasiHaber
Av. Ercan Kanar, THİV Genel Sekreteri Metin Bakkalcı ve Ölüm Orucu direnişçisi, İHD İstanbul Hapishane Komisyonu Üyesi Muharrem Kurşun’un konuşmacı olarak katıldığı, moderatörlüğünü İHD İstanbul Şubesi Başkanı Perihan Yoleri’nin yaptığı panel Beyoğlu, Aynalı Geçit Salonunda yapıldı.
İlk olarak Hapishane Komisyonu’ndan Ölüm Orucu direnişçisi Muharrem Kurşun 19-22 Aralık 2000 tarihinde hapishanelerde yaşanan direnişi anlattı. F tipi ve hücre tipi saldırısının devrimci iradeyi teslim alamadığını ifade etti. Direnişin, can pahasına ölümü yendiğini söyledi.
Metin Bakkalcı; süreci yaşayan tanıklardan biri olarak “göz göre göre ölümlerin tanığı olduk” dedi. Bakkalcı şunları söyledi: “Tecrit için 1991 Eskişehir Özel Tip sevklerinin kritik bir aşamayı oluşturdu. Ulucanlar, Burdur, Buca saldırıları 19 Aralık’a giden yoldaki hazırlıklardı. F Tipi hapishaneler yerleşim olarak kentlerin uzağında, ulaşımı zor yerlerde kuruldu. Aileden uzaklaştırma ve tecrit amaçlanıyor. TTB, İHD, THİV olarak F Tipi karşıtı olduğumuzu defalarca ifade ettik. Avrupa Birliği, İşkenceyi Önleme Kuruluşu ise bu konuya duyarsız kaldı; hatta F Tipi uygulamasını destekledi.”
Daha sonra Ercan Kanar söz aldı. “19 Aralık insanlığa karşı bir suçtur, vahşi bir katliamdır” diyen Kanar, katliamın yargılanması gereken bir suç iken öyle olmadığını belirtti. Yargılamadaki devletin tutumunun, muhaliflerden intikam alma amaçlı olduğunu ve düşmanla savaş hukuku üzerinden yürütülmekte olduğunu söyledi.
Hücre tipi hapishanenin ilk olarak 1988’de Eskişehir tabutluğu ile uygulanmak istendiğini ancak buna direnişle geri adım artırıldığını ifade eden Av. Ercan Kanar “E Tipi vb. daraltmalarla hapishanelerde izolasyona yönelik adımlar atıldı. 1996 Ölüm Orucu saldırıları püskürtüldü. Fakat devlet Hücre Tipi hapishaneler politikasından vazgeçmedi ve hazırlıklarını sürdürdü. Tecrit uygulaması Öcalan için olağanüstü düzeyde en ağır biçimde gereçekleştirildi. Düşmanla savaş anlayışı hakim oldu. Düşmanla savaş teorisi ve uygulaması şiddetin, tecritin yazılı olmayan kurallarıydı” dedi.
Kanar, yargının konuya hukuki açıdan bakmayıp ilgisiz kaldığını ve F Tipi politikasının İmralı ile birlikte hapishanelerde ve toplumda uygulamaya geçirildiğini söyledi.
Son olarak Moderatör Gülseren Yoleri ise şöyle konuştu: “Yaptığımız heyet görüşmelerinde Edirne ve Tekirdağ F Tipi hapishanelerde mahpuslara işkence yapıldığına tanık olduk. Her şey için disiplin cezaları verilebiliyor. Görüş yasağı, mektup ve havalandırma yasakları ve hücre cezaları ile infazların yakılması ya da disiplin cezası ile kişinin tahliyesini geciktirme yaygın bir uygulama. Tecrit artık canlı bir uygulama. Hasta mahpusların tedavi hakları engelleniyor. Tecrit ve disiplin uygulamaları sağlık hizmetine erişimi fiilen önlüyor. Ring araçları olarak uygun araçların kullanılamaması, mahpusların bölmelere ayrılmış tek kişilik bölümlere konulması, hasta mahpusların hastaneye gidememesi sonucu tedavi engelleniyor. Kelepçeli muayenelerin dayatılması sonucu doktor muayenesi gerçekleşmiyor. Dilekçeler ve mektuplar muhatabına ulaştırılmıyor.”
Panelin soru ve cevaplar bölümüne geçildi. Sorumluluğun sadece içerdekilerin üstüne bırakılamayacağı, dışarıdaki tüm devrimci, demokratik kurumların, insan hakları savunucularının, ailelerin hep birlikte tecride karşı mücadele etmesi gerektiği vurgulandı.
Sorular ve cevaplar kısmına geçilerek öneriler çözüm yolları bulmak. Sorumluluk sadece içerdekiler değil dışardaki insan hakları savunucuları aileler demokratik devrimci kurumların hep birlikte tecride karşı mücadele etmesi gerektiği vurgulandı.